Erdoğan tipi faşizm artık bir gerçektir-II

b) İnönü dönemi ve sonrasında Kemalist faşizm..

Kemalist faÅŸizm’i nüans farkı ile devam ettiren Ä°nönü döneminin 1945’ten sonraki bölümü ABD’nin savaşı kazandığı yıllara denk gelir. Gerçi SSCB’nin de nüfuzunu geniÅŸlettiÄŸi yıllar da 1945’ten itibaren baÅŸlar ama, bizim için esas olan Türk Devleti’nin yürüyüşünü izlemektir. Bu dönemde ABD’nin öncülüğünde, Türk Devleti’nin kurucu üyesi olduÄŸu BM (1945)te, NATO 1949’da kuruldu (Türk Devleti’nin üyeliÄŸi 1952). Öte yandan yine ABD’nin öncülüğünde Breton Woods sabit kur antlaÅŸması gerçekleÅŸtirildi (1944). Bu antlaÅŸmada ABD Doları bütün paraların kurlarının ayarlandığı sabit deÄŸerli bir para haline geldi. Aynı yerde ve zamanda Türk Devleti’nin kurucuları arasında yer aldığı IMF ve BM’ye baÄŸlı olan Dünya Bankası da kuruldu. Tüm bu kuruluÅŸların ipi ABD’nin elindeydi. Böylece dünya ekonomisinin önemli bir bölümünün patronluÄŸu artık Washington’un elindeydi.

1950’li yıllar sürmekte olan soÄŸuk savaÅŸ rüzgarlarının Kore ve Viet Nam savaÅŸları sonucu fırtınaya dönüşmesi ile baÅŸladı. Önce ABD’de Mc Cartycilik akımı ile binlerce insan ya hapislere kapatıldı, ya damgalanarak iÅŸinden oldu, ya da idam edildi. Bu akım, bir af kanunu ile Türk Devleti’nin iktidarını ele geçiren DP’yi de etkiledi ve “1951 Komunist Tevkifatı” ile taçlandırıldı. Aralarında Sevim Tarı (sonradan Belli), Zeki BaÅŸtımar ile Åžefik Hüsnü, ReÅŸat Fuat, Mihri Belli, Mehmet Bozışık, Ruhi Su, Behice Boran, Enver Gökçe ve Kılıç Ali gibi TKP yöneticilerinin ve sempatizanlarının bulunduÄŸu 187 kiÅŸi iÅŸkenceden geçirilerek tutuklanmıştı (Sansaryan Hanı iÅŸkenceleri). Bu ÅŸahsiyetler, FaÅŸist Ä°talya Ceza Kanunu’nun tercümesi ile yürürlükte olan TCK 141-142. maddelere göre yargılandılar, ceza aldılar.

Aynı zaman diliminde ABD’nin bütün NATO üyesi ülke ve devletlere dayattığı Gladyo’nun Türk versiyonu için de start verilmiÅŸ oldu. Bu yeni örgüt Türk Devleti’nin denetiminin dışındaydı. Ä°pleri doÄŸrudan doÄŸruya ABD’nin elindeydi ve isim deÄŸiÅŸtire deÄŸiÅŸtire Özel Harp Dairesi halini almış bir kontr-gerilla örgütüdür. Sorumsuzdur. Örgüt her dönemde ve coÄŸrafyanın ÅŸartlarına göre deÄŸiÅŸen saptanmış konseptleri esas alıyordu. Türk versiyonu galadyonun 1950’li yıllarda baÅŸ düşmanları Kürtçülük ve Komünizm olmuÅŸtu.

Öte yandan Menderes döneminin “her mahallede bir milyoner” sloganı çok çarpık bir ÅŸekilde hayat bulmaya baÅŸlamıştı. FaÅŸizmin büyük sermaye ayağı, Ankaralı bir bakkal olan Koç’un, Ä°zmirli bir Eczacı olan Eczacıbaşı’nın, Adana’da mukim bir pamuk tüccarı olan Sabancı’nın vs yükseliÅŸi ile ÅŸekil bulmaya baÅŸladı. Sanayi dışa bağımlı montaj sanayii olarak ÅŸekil bulmuÅŸtu. Yani belli bir royalty karşılığı Know-How alınıyor ve ithal edilen ham ve ara madde ambalajlanıp piyasaya “kakalanıyordu”.

Demokrat Parti döneminde emperyalizme postallarına kadar bağımlı bir ordu, istihbarat ve sanayi söz konusu olduÄŸundan Kemalizm’in devletçilik gibi ideolojik okları aşınmaya, laisizm yeni bir ÅŸekil almaya baÅŸlamıştı. Ä°nönizm, 1960 darbesi ile bir süre hayatta kalsa bile, Demirel’in Adalet Partisi’ni ele geçirmesi ile son buldu. Amerikan Morrison firmasının temsilcisi olan bu kiÅŸilik, kontraların adamı idi (ABD’ye baÄŸlı). 1960 anayasası da komünizme ve Kürtçülüğe (daha doÄŸrusu Kürtler’in ulusal kiÅŸilik bulma çabalarına) kapalı idi. Bu anayasayı delen Behice Boran-Sadun Aren- M Ali Aybar, 12 sendikacının kurdu sahte sosyalist TÄ°P’i ele geçirip marksist sayılabilecek bir çizgiye oturttular. Ä°lk seçimde (1965) 14 milletvekili çıkarmalarına raÄŸmen sahneye konan oyunlarla parçalandılar ve 1969’da 2 milletvekili ile yetinmek durumunda kaldılar.

Türk Devleti’nde faÅŸizm, Demirel döneminde, Menderes döneminin devamı olarak, daha belirgin bir ÅŸekilde dışa bağımlı sermayenin diktatörlüğüne dönüştü. Yeni Türk tipi faÅŸizmde sokaklar yavaÅŸ yavaÅŸ kontraların ÅŸefi olan TürkeÅŸ’in askeri birimleri olan Ãœlkü Ocakları’nın eline geçiyordu. Bunlara karşı TÄ°P önemli bir çaba harcamayınca Türk Ãœniversite gençliÄŸi ile Kürt GençliÄŸi sıradışı örgütlenmeler geliÅŸtirdiler. DEV-GENÇ ve DDKO’lar içinde örgütlenen militan ruhlu bu insanlar olabildiÄŸince fedakarlık göstererek geliÅŸtiler. Devlet koruması altında disiplinli bir ÅŸekilde hareket eden Türkeşçiler ise dini kullanıyor, camilere de sızarak palazlanıyorlardı. ABD güçleri ile direkt temas halinde olduklarına dair deliller vardır.

8 Mart’ta bir darbe ile iktidarı ele geçirmeyi planlayan Türk Marksist solu, ordunun bir kesimi ve polisin bir kısmı daha henüz harekete geçmeden ABD’nin verdiÄŸi istihbarat ile (Gen. Atıf Erçıkan vasıtasıyla) Askerler onları durduruldu ve 12 Mart’ta kafa karıştıran bir muhtıra vererek duruma egemen oldu. Bundan sonrası iÅŸkence, ölüm ve anayasa deÄŸiÅŸiklikleri ile dolu bir süreçtir. Bu dönemde kendim; Erzurum, Diyarbakır-I, Diyarbakır-II tutukevi, Selimiye, DavutpaÅŸa, Harbiye iÅŸkence hücreleri ve SaÄŸmalcılar’da yattım. Ä°stanbul’da en meÅŸhur iÅŸkencehane Ziverbey Köşkü olarak bilinir. Fakat her gözaltı yeri aynı seviyede pislik iÅŸkenceciler ile doluydu. Deniz GezmiÅŸ, Mahir Çayan ve arkadaÅŸlarının yok edildiÄŸi bir karanlık dönemdi bu.. Kısaca Türk Devlet sistemi hiç bir kanun deÄŸiÅŸmeden faÅŸist yüzünü göstermiÅŸti..

Daha önce (1971’se kurulmuÅŸ olan TUSÄ°AD o zamanki hali ile diktatörlüğün en önemli ayağı veya kendisi idi. TUSÄ°AD, hükümetler devirecek (Mesela Ecevit Hükumeti), darbeleri (12 Eylül) davet edecek bir güçteydi.

Öte yandan Odalar BirliÄŸi baÅŸkanlığı yapan biri, Ä°slamizm’in ÅŸampiyonluÄŸuna soyunarak 1969’da sahneye çıkmıştı. Nizam Partisi denilen dinci bir parti kuran bu adam Erbakan idi. KurduÄŸu partiler (Nizam, Milli Nizam, Milli Selamet, Refah vs) defalarca kapatılmasına raÄŸmen bir akım oluÅŸturmaya muvaffak olan bu adam, toplantılarda hediye edilen Kur’anlar toplayan Demirel’i bu konuda sollamış, her çeÅŸmenin başında abdest alıp namaz kılan bir görüntü ile Ä°slamistler’i etrafında toplamaya devam etmiÅŸti.

12 Eylul Cuntası döneminde üstünde durulan Türk-Ä°slam sentezi, askeri bir rejim tarafından oluÅŸturulduÄŸu için tutmamış, Erbakan’ın yıldızı cunta faÅŸizminin Türk-Ä°slam sentezine raÄŸmen parlamaya devam etmiÅŸti. Öte yandan Türk Devleti’nde yeni bir sermaye akımı doÄŸuyordu. Kendilerine “Anadolu Kaplanları” denilen bu yeni grup kısa sürede parlamış, yeni faÅŸizm için patron rolu oynamaya baÅŸlamıştı.

Fakat Kürtler de “milli sermaye” geliÅŸtirme yolunda adımlar atıyorlardı. Bu teÅŸebbüslerden biri Feqî Huseyn SaÄŸnıç ve arkadaÅŸlarından geldi. Bir “çivi fabrikası” projesi ile destek için Türk yetkililerinin karşısına çıktıklarında red edildiler ve dahası engellendiler. Bir DiÄŸer teÅŸebbüs aralarında Tarık Ziya Ekinci ve Said Elçi’nin başını çektiÄŸi “DoÄŸu Matbaası” müteÅŸebbis heyetinin başına gelenlerdi(1968). Matbaa engellendiÄŸi gibi TKDP tevkifatı ile heyetin bir kısmı tutuklanarak Antalya’ya gönderildi..

Biz yine ErdoÄŸan faÅŸizmi’nin yürüyüşüne dönersek, bu dışa bağımlı kiÅŸilik güçlükleri aÅŸarak iktidar yürüyüşünü sürdürecekti..

2011-03-26

A Sirac Kekuyon