Kitaplarım - Zarathuştra


önsöz

birinci baskı için önsöz  

Ben küçük bir çocuk iken vitir namazının ne anlama geldiğini ve niçin kılındığını hep merak ederdim... Cevabı, bir din hocasının basit bir benzetmeyle sunduğu izahta buldum. Bu din hocası, kılınan günlük vakit namazlarının -eğer benzetme yerindeyse- bir torba içinde hayır meleklerinin önüne geldiğini, vitir namazının ise bu torbanın ağzını sıkıca kapatan ip görevini yüklendiğini söylüyordu. Ağzı kapanan torba, içindekilerin sonsuza kadar kaybolmadan korunmasını sağlardı. Ama vitir namazı kılınmazsa torbanın ağzı açık kalır, kim bilir içindekilerin başına neler gelirdi..  

"Ağzı açık torba" deyimi, çalınan veya kaybolan ulusal değerlerin neden kaybedildiğini en iyi ifade eden deyim olarak, o zamandan beri adeta beynime çakılmıştı. Çok sonraları Kürtler'in maddi ve manevi hayatına ait herşeyin talan edilmekte olduğunu gördükçe bu halkın vitir namazını kılmayı unuttuğunu düşünmeye başladım. Torbanın ağzı açık kalmış, atalarımızdan bize intikal eden; kültürel miras, manevi hayatı tatmin için ve maddi hayatı devam ettirmek için üretilen ne varsa kapanın elinde kalmıştı.  

Evet, başta araştırmacı aydınları olmak üzere Kürtler; maddi ve manevi bütün değerlerine, dillerine, kültürlerine, yani, ulusal kimliklerinin ifadesi olan herşeye sahip çıkarak, bu vitir namazı benzetmesinde olduğu gibi, "torba"larının içindeki şeyleri koruyabilir veya çalınanı geri alma şanslarını elde edebilirlerdi.  

Konu ile ilgili olarak sözel Kürt folklorunu yazılı hale getirmek için çalışmalar yapılmıyor değil. Bu arada tarihin karanlıklarına gömülmeye yüz tutmuş olan yazılı Kürt eserlerinin kurtarılması yolunda da önemli mesafe alınmış bulunuyor. Hem de ne şartlarda.. Ama çok daha büyük vurgunlar yaparak Kürtler'in örf ve adetlerini çalan, onların manevi dünyaları ile ilgili ne varsa silip süpürmek suretiyle bir ulusu ulus yapan en önemli unsuru; yani ”kimlikleri”nin köşetaşlarını talan eden ırkçı devlet makinalarına karşı daha aktif mücadele etmenin bir yolunu bulmaları gerektiği de ortada. İşte bu düşüncelerin ışığında, Kürtler'in atalarının yurt edindiği topraklarda doğduğu ve proto-Kürt bir aileden geldiği konusunda çok güçlü deliller bulunan ilk büyük insan olan Zarathuştra'yı araştırma konusu yapmaya karar verdim. Bunu yapmakla Kürt tarihinin kaynaklarına ineceğimi sezinliyordum. Bu çalışmamla tarihin karanlık sayılan dönemlerinden itibaren meseleyi alıp getirmeye çalışacak, bu büyük peygamber'in Kürdistan'lı kimliğini ortaya koyacaktım.  

İşe başlarken kafamda kof bir Zarathuştra fotografı vardı ve doğrusu bu entellektüel gevezenlik için bile yeterli değildi.. Sadece; "karanlıkla aydınlığın savaşı" olarak formüle ediyordum Doğu Aryanlar'ın bu büyük Peygamber'lerinin ideolojisini.. Basit ve soyut bir fotograftı bu. Oysa incelemelerimi sürdürdüğüm üç yıl boyunca belgeler elime ulaştıkça ve bilgi dağarcığım doldukça olayın öylesine yüzeyel geçiştirilecek cinsten olmadığını anladım. Zarathuştra; öğretisiyle, etik değerleriyle, eskatolojisi ile ve sosyal öngörüleriyle akıl almaz büyüklükte bir dehaydı.. Haksızlığa uğramış ve unutulmuş bir deha..  

Elinizdeki eseri dikkatle okumaya başladığınızda; bazan Kürdistan'da, dış dünya ile hiç bir irtibatı olmayan aşiretlerin gelenek ve göreneklerini yaşayacak, bazan kendinizi Mevlevi dervişlerinin ulvi danslarındaki huşu dolu dini musikiyi dinliyormuş gibi hisedeceksiniz.. Bir an Kuran-ı Kerim'in ayetleri arasında dolaşıyormuş hissine kapılırken, birdenbire Tevrat'ın, İncil'in, Hazreti Eyub'un kitabının veya Zebur'un gizemli dünyasında bulacaksınız kendinizi.. Ahlaksızlıklarla, aşağılık toplumsal asalaklarla,"iblisi güçler"le ve haksızlıklarla savaşında Kürdistan'lı Zarathuştra'nın mücadelesinin anlamını kavrayacaksınız.  

Çalışmaya başladığım ilk yıllarda Zarathuştra'yı ve tüm Doğu Aryan Mitolojisi'ni tek kitapta takdim etmeyi düşünüyordum. Ama zaman geçtikçe, "tek kitapta Zarathuştra" gibi bir planın pek cılız kalacağını anladım. Bunun için en aşağısından dört ciltlik bir çalışmanın kaleme alınması gerektiği gerçeği ortaya çıktı. Birinci ciltte Zarathustra'nın hayatı ve öğretisi yer alacak, ikinci ciltte Doğu Aryan Mitolojisi bir bütün halinde verilirken, üçüncü ciltbu büyük Kürdistanlı peygamberin kutsal kitabından arta kalan bölümlerle bu bölümlerin açıklanmasına ayrılacaktır. Son ciltte ise, Avesta'nın bir bütün halinde tercüme edilerek verilmesi gereği ortaya çıkmıştı. Böylece Batı Dünyası'ndaki okur kitlesinin bu konuda sahip olduğu olanakların önemli bir kısmı -Türkçe de olsa- hem Kürt, hem de Türk okurlarının hizmetine sunulabilecekti. Bundan sonrası ise artık Kürt araştırmacılarının kendi gayretlerine kalmış olacaktır.  

Faydalı olacağı umuduyla ..  

M.Sıraç Bilgin

Ikinci baskı için önsöz  

İrano-Aryan Mitolojisi ve Kürtler'in kökeni konusunda sürdürdüğüm çalışmaların yeni ürünlerini, yani; Avesta merkezli ”Aryan Mitolojisi”, ”Zarathuştra'nın Gathaları”, ”Newroz” ve ”Avesta-I, Vendidad” adlı kitaplarımı basıma hazırladıktan sonra, serinin ilk kitabı olan ”Zarathuştra”yı yeniden incelemeye alarak düzelttim, eksklerini gidermek için bilhassa Aryan Mitolojisi adlı çalışmamı da geniş ölçüde bu çalışmama kattım. Bu yeniden inceleme işine başlarken, ilk çalışmamda beni tutsak alan zayıf kaynakların etkisinden kurtulmuştum. Ben bu yeni aşamada, Zarathuştra ile ilgili kendisinin geliştirdiği tezlerle ortaya çıkan bir ”araştırmacı”ydım artık. Bu arada -yardımcı kitapları kullanarak- çok yavaş da olsa Avesta'yı yazıldığı alfabede okuyabiliyor, söz konusu dev mitolojik eserde geçen sözcükleri günümüzün Kürtçesi'nde kullanılan ve aynı köke sahip kelimelerle ve köklerle mukayese edebiliyordum. Fakat -bilhassa Avesta'nın yazıldığı dil bakımından- kendimi daha henüz işin çok başlarında hissettiğimden, bu konuda ister istemez Batılı Düşünürler'in eserlerine bağımlılığım devam ediyor. Bundan dolayı çok yorucu bir metod kullanmak durumundayım. Kutsal Kitabı kendi dillerine çeviren pek çok Batılı Avesta Yorumcusu'nun eserlerini mukayeseli bir şekilde tetkik etmek zorunda kalmak, inanın ki bana geceleri dahi uyku uyutmuyor, yatakta bile kafamda mukayese ile ilgili düşünceler cirit atıyordu.  

Fakat sonuçta, geniş ölçüde, kitabı -biraz da aceleye gelen- birinci baskısının hatalarından arındırmaya muvaffak oldum. Kitabın ilk baskısı yapılırken boy veren hataların pek çoğu esasa ilişkindi ve düzeltilmesi elzemdi. Bir ilkti, ama yanlışlarla dolu bir ilk. Yanlışları teker teker saptayarak düzeltmek büyük bir zihinsel savaşla başbaşa yürüdü. Bu arada yaptığım çalışmanın estetik değerini bozan dille ilgili ve bilgisayara geçilirken yapılan diksiyonla ilgili hatalar da sayılırsa, kitabın o dönemdeki baskısı itibariyle değerinden çok şey kaybettiği söylenebilir. İşte ben bu yeni baskıyı hazırlarken tüm bu bozukluklarla savaştım. Dil ve diksiyon bakımından nisbeten müsbet bir sonuca vardığımı sanıyorum. Ama içerik bakımından kitap, -bu kez geliştirdiğim kendi öz tezlerimin de yardımıyla-, anlamlı bir seviyeye ulaşmıştır. Tereddütlerimin bittiğini, kitapta yanlış yapma gibi bir gerginliği yaşamadığımı sayfaları çevirmeye başladığınızda görebilecek veya hissedebileceksiniz.  

Yeni baskıda, kaynak belirterek yaptığım alıntıların çevirisinde derin değişiklikler yapılmıştır. Bunun sebebi, eski yöntemi terketmemdir. İlk baskıda elimdeki materyali, benzer materyalle karşılaştıracak ve kendime mal edecek şekilde, eleştirici bir gözle okuyup anlamadan işe girişmiştim. Sonuçta güvenilir yirmi cıvarındaki kaynağı esas aldığımdan, Avesta'dan yapılan alıntılarda da onlara bağımlı kalmıştım. Böylece ilgili yazarın yaptığı tercüme ve eklediği yorumun yanlışsız olduğunu peşinen kabul ettiğimden, o yazarın yaptığı yanlışın aynısını kitaba aktarıyordum. Fakat daha sonra elimdeki tüm metinleri daha bir eleştirici gözle okumaya başlayınca, hemen hemen her yazarın Avesta'yı ve giderek Zarathuştra'yı kendine özgü bir şekilde yorumladığını farkettim. Kısacası her yazarın ayrı bir Zarathuştra fotografı vardı. Tabii ki kendim de bağlı kaldığım yazarın yanlışlarını aynen tekrarlamıştım. Bereket versin, bunların pekçoğu işin özüne ilişkin yanlışlar değildi. Ama yine de okuyucuya haksızlık etmiş, ”az da olsa” yanlış mesajlar vermiştim. Bu beni son derecede rahatsız ediyordu. Ama yanlışlarımı görmek beni kamçılamıştı. Bunun üzerine Avesta başta olmak üzere klasik dinsel metinlerin herbirinin tercümesini en aşağısından (eğer varsa) üç ayrı kaynaktan mukayeseli bir şekilde inceledim ve bitirdim. Bu arada Avesta'nın gramerini de inceleme lüzumunu hissetmiştim. Avesta'nın yazıldığı alfabe üzerinde çalıştım ve bu sayede Gathalar'ın yazıldığı dilin sözcüklerini (transkripsiyonları ile karşılaştırarak), Genç Avesta'nınkilerle birlikte kısmen de olsa çevirdim. 19. yüzyılın sonlarından itibaren bu konuda yapılan seçme tercümelerin İngilizce versiyonlarını karşılaştırarak kendi yorumumu geliştirdim. İşte bu yeni baskıda bunlardan da yararlanarak düzeltmeler sunuyorum.  

Zarathuştracılık; felsefi ve teolojik alanda başlıbaşına bir bilim dalıdır. Bu konu ile ilgili olarak Batılı ülkelerde enstitülerin Zarathuştra bölümleri bulunmaktadır. Aryan Mitolojisi ile birlikte ele alındığında çok daha derin ve devasa bir dinsel ve felsefi ekol haline geliyor bu bilim dalı. Bundan dolayı, Zarathuştracılık ile ilgili incelemelerini sürdüren insanlar, Aryan Mitolojisi alanında her an yeni bir şey öğrenmek durumunda kalıyorlar. Ben, Zarathuştracılığı ve giderek reformize ettiğine inandığım Med Mitolojisi'ni tam bir şekilde anladım diyen insanın kendi kendisini aldattığına inanıyorum. Bu bakımdan okumakta olduğunuz bu çalışmayı sadece bir başlangıç olarak alın. Buradan öğrendiklerinizin üzerine kendi çalışmanızı oturtun ki daha iyi bir sonuç alasınız. Bildiğiniz gibi bu her bilim dalı için böyledir.  

Saygılarımla.  

M. Sirac Bilgin  

Mutlaka Okunması Gereken Bir Not  

Kitabı okuduğunuzda, Zarathuştra, Zarathuştracılık ile Zerdüşt, Zerdüştilik, Zerdüştizm, Zerdüşti gibi iki ayrı isim ve fikir hareketi ile karşılaşmış gibi olacaksınız (ki Zarathuştra adı günümüzde bozularak Zerdüşt'e dönüşmüştür). Aynı şeyi Batılı Araştırmacılar'da bu kez Zarathuştra ve Zarathuştra ile Zoroaster gibi bir ayırım şeklinde kendisini gösterir. Zaratuştra, Zerdüşt, Zoroaster; hangisi kullanılırsa özünde kast edilen Peygamber Zarathuştra'dır. Fakat ayrı kelimelerle aynı ismi kastetmek tesadüfi değildir.  

Batılı yazarlar, Peygamber'in kendi terennüm ettiği veya yazdığı Gathalar'da (ki gathaların ne olduğunu kitabın Avesta bölümünde daha etraflıca okuyabilirsiniz) şekil bulan bu büyük düşün ve din adamının kişiliği ve öğretisini peygamberin orijinal adı ile, yani Zarathuştra olarak alarak, daha sonra Genç Avesta'da (veya sonradan eklemeler yapılmış Avesta'da) değişikliğe uğramış ve özünden saptırılmış din ile kişiliğe dikkat çekmek için Zoroaster adını kullanmışlardı. Yani kısacası Gathalarla ilgili bir yorum söz konusu oldunu anlamamız için Zarathuştra adının metinde kullanıldığını görmemiz yeter. Ama daha sonra değiştirilmiş ve içeriğine eklemeler yapılmış olan Avestik din anlayışında ise peygamberin adı Zoroaster olarak yer almıştır. Zoroaster, Grekliler'in Zarathuştra'ya verdikleri addır.  

Ben ise Doğu dünyasına bağlı kaldığım için, Zoroaster yerine, dinin orijinal olamadığı net olarak görülen kısımlarında ad ve öğretiyi kolaylık olsun diye, günümüzde Zarathuştra'ya ismi bozularak Zerdüşt dendiğini göz önüne alarak, Batılı yazarlarla aynı amaç çerçevesinde; Zerdüşt, Zerdüşti, Zerdüştizm, Zerdüştilik gibi terimleri kullandım. Kısaca nerede bu isimlendirmelere rastlarsanız, bilin ki okuduğunuz o kesimde orijinal Zarathuştracılık ve Zarathuştra yerine Med Mitolojisi'nin ve daha eski Doğu Aryan Mitolojisi'nin ürünü olan bilgilerle karşı karşıyasınız.  

M Sirac Bilgin