Kitaplarım - Zarathuştra


IX. BÖLÜM

 

avesta nereli? genel bir bakış

Bazı halkların ataları tarafından adım adım yaratılmış olan kültürel zenginlikler gerçek sahiplerinin güçsüzlüğünden, tarih sahnesinde bir yere sahip olmamalarından dolayı hep, değer verilen bazı araştırmacıların kolaycı sapmaları sayesinde, başkalarına mal edilmiştir. Zaten tarih yazarlarının ve hatta araştırmacıların önemli bir kısmı, bazı önyargılardan kurtulmaksızın ve bulundukları yerin penceresinden bulgularını iddialı bir şekilde sunagelmişlerdir. Bakınız, konumuzla ilgili bir misal verelim ve Zarathuştra üzerine araştırma yapan iki önemli araştırmacıyı kısaca karşılaştırarak ne demek istediğimizi anlatmaya çalışalım: Biri Nyberg (1937), diğeri Herzfeld (1947).. Nyberg, Zarathuştra'yı Ortaasya'nın kuzeyinde bilinmiyen çok eski bir tarihte yaşamış basit, belki de tabiat dinleri türü bir din geliştiren ilkel bir insan olarak takdim ederken, diğeri Zarathuştra'yı M.Ö. 500-600 yıl önce yaşamış, siyasi entrikalar bile çeviren, Medyalı, oldukça somut bir tarihi şahsiyet olarak gösterir. Herzfeld iki ciltlik koca eserini adeta bir Nyberg eleştirisi olarak sunar. Şimdi okuyucu hangisine inansın? Bir diğer tarihe bakışın pencere değişikliği dolayısıyla nasıl zıtlığa dönüştüğünü veciz bir bir şekilde anlattığından verelim. Evet iki komşu ve ikisi de Vikingler'in mirasçısı olan Norveç ve İsveç'ten aldık misalimizi.. Bu iki halkın tarih kitaplarını açınız okuyunuz, iki ayrı pencereden bakıldığında aynı tarihi olayın nasıl iki zıt anlatıma kavuştuğunu açıkça görürsünüz.

Bu bakımdan ben bugün objektif bir anlatımla ortaya çıkmak için ne kadar gayret etsem, yine de belli bir pencereden Avesta'ya bakmanın yanlı yorumculuğunu üstümden atamayacağım. Ama bu tavır sadece yoruma açık konularda kendini gösterirse tolere edebileceğiniz düşüncesindeyim. Çünkü yorum her zaman serbest olmalı.

Peki ‘Avesta nereli' sorununun çözümüne giden yolu nasıl takip edeceğiz? Ben tüm tarih ve mitoloji araştırmalarımda kullandığım bir metodla bu sorunun cevabını aradım. Bu metotta; dilsel, arkeolojık, antropolojik, mitolojik terminolojiyi kaarşılaştırma, coğrafyayı gözönünde tutma ve contemporary yazılardan yararlanma köşe taşlarını oluşturur. Bu arada olayın kolayca aydınlanması ile ilgili olarak pek o kadar da kaynak bolluğu içinde yüzmediğimiz ortada. Asur tabletleri, Necropolis B, Qyzqapan, Nuşi Can gibi yerlerde ele geçen bazı sanat eserleri, Grek düşünür ve yazarlarının eserleri, Pers yazıtları, kişi adları, Mandelshtam'ın ortaya çıkardığı mezarlar ve Baktria Dili ile ilgili bulgular dışında elimizde Avesta'nın kendisi dışında faydalanacağımız malzeme yok. Ben belli bir esneklikle bu malzemeyi doğru kullanma yolunu takip ettim. Fakat konunun özgüllüğü açısından biraz farklı bir yol izlemek gerekiyordu. Avesta'daki bazı figürler, magular, Pers Dini ile Avestik Din'in farklılığı biraz daha ön plana çıktı. Bu arada özellikle iki Avesta'yı, yani Gatik ve Genç Avesta'yı bazan birlikte bazan ayrı ayrı takip ettim. Daha önce Zarathuştra'nın kimliği ile ilgili tartışmaya ek olarak bu bölümü sunuyorum.

a) ölülerle ilgili işlemler

Bu işlemler temel dinsel felsefe farklarını ortaya koyduğu için önemlidir. Zerdüştiliğe göre ceset nasudur, kirlidir. Onun temiz, kirlenmemiş olan kısmı, Sami-Hami Dinleri'ndeki tabirle, ruhu ayrılmıştır. Geride kalan ceset, Ahura Mazda'nın temiz elementleri olan suyu, havayı toprağı ve ateşi kirletmemeli. Bunun için ceset, 'nasu', belli merasimlerle dağların başında 'daxma' denilen etrafı çevrili bir yerde açıkta bırakılmalı ve Ahura Mazda'nın kurtlarıyla kuşlarının cesedin etlerini yemesi beklenmelidir. Kalan kemikler en fazla bir yıl içerisinde gömülür. Şimdi eğer bir yörede, Avesta'nın kabul gördüğü bir zaman kesitinde, ölülerle ilgili merasimler bu kitapta tarif edilenin dışında hatta bu kitabın en büyük günah olarak kabul ettiği bir tazda cereyan ediyorsa, biz bu kitabı orada doğmuş ve yayılmış bir kitap olarak tanımlayabilir miyiz? Tabii ki hayır. A. M. Mandelshtam (1968) tarafından ortaya çıkarılan bir gerçek de bizi, Avesta'nın yayıldığı coğrafya ve tarih konusunda Mary Boyce başta olmak üzere "Doğu İrancı" klikten uzaklaştırır. Boyce, Avesta'nın şekillendiği tarih olarak M. Ö. 13-14 yüzyılları işaret eder ve bize İran'ın doğusundaki Aryan Ülkeleri'ni, Zamyad-yaşt, 64-66'ya dayanarak ve dilin ilkelliğini öne sürerek Avesta'nın doğduğu coğrafya olarak teklif eder. Bu konuda, ayrıca Vendidad merkezli polemikler oldukça yaygındır.

İşte bu noktada Mandelshtam'ın ortaya çıkardığı ölü gömme ile ilgili bulgular yol gösterici oluyor. Bu araştırmacı, İran'ın doğusunun hemen tümünde, Amu Derya Nehri'nin kuzeyinden tutun (günümüzün Ortaasya'sı) günümüzün Batı Türkmenistanı'na kadar olan kuzeyde ve Kuzey Baktria'nın tümünde ölülerin yakıldığını saptamıştır (Mesela Parthia-Namazgah VI). Üstelik bu mezarlar tam da M.Ö. 13-14 Yüzyıllar'a ait.. Eğer Baktria'da, söz konusu zaman diliminde, Avesta düşüncesi hakim olsaydı ölüleri yakmak gibi bir ritüeli saptamak mümkün olmazdı. Çünkü bu ritüel, Avesta'da en büyük günahlardan biri olarak kabul edilir. Gömmek de öyle. Avesta'ya göre ceset yakanlara nasıl yaklaşılması gerektiğini, Avesta'nın Vendidad bölümündeki VIII. Fargard'ın 73-74'üncü bölümlerine bakarak daha net anlayabiliriz:

"73. Ey Maddi Dünya'nın yaratıcısı, Sen, Kutsal Biri! Eğer Mazda Tapıcıları yürürken veya koşarken veya at sürerken ya da araba kullanırken, üstünde ceset yakılan bir ateşe rastlarlarsa, üstünde bir cesedin pişirildiği veya kızartıldığı (bir ateşe) rastlarlarsa ne yapmalıdırlar?

"74. Ahura Mazda şöyle cevapladı: "Onlar (Mazda Tapıcıları-NB) ceset yakan adamı öldürecekler, derhal öldürecekler onu...."

Mandelshtam, aynı coğrafyada daha sonra bugünküne yakın ölü gömme işleminin geliştiğini kaydeder (M.Ö. II. asrın sonu veya I. asrın başı itibariyle.) Yukarıda işaret ettiğimiz gibi, bu tür gömme işlemleri de Avesta'nın ruhuna aykırıdır. Fakat yine de bazı araştırmacıların Orijinal Zarathuştracılık'taki ölü gömme olayının Genç Avesta'da yer aldığı gibi olmayacağı, Orijinal Zarathuştracılık'ta ölü gömme olayının yukarıdaki gibi olabileceği hususundaki şüphelerini de bir not şeklinde hatırlayalım. Bu bir şüphedir ve not ettik.

Aynı araştırmacı, bu kez daha yakın çağlara, M.Ö. 8. veya 7. yüzyıla ait olabileceğini hesapladığı ölü gömme ile ilgili aynı bölgedeki başka bulgulardan da bahseder. Buna göre bu kez ölüler taş bir lahide konmuşlar. Bu lahitlerin üstü kamışlarla kapatılmış. Ölü bu lahitlerin içine, yanında hiçbir eşya olmadan konmuş. Bütün bunlardan yola çıkarak diyebiliriz ki, M.Ö. 13-14. Yüzyıl'da ve M.Ö. 8-7. Yüzyıl'dan itibaren net bir şekilde bu bölgede "Zerdüştizm"e uygun, ölüm sonrası naaşa yapılan dini muameleden bahsedemeyiz. Daha önce sunduğum delillerin ışığında benim iddiam, o zaman kesitinde Zarathuştra'nın yaşamadığıdır.

Ayrıca Zarathuştracı geleneğin dünyaya kabul ettirildiğini farz ettiğim Medya'da bile, MÖ 8. Yüzyıl'dan kalma Tepe-Sialk'taki Necropolis B kazılarında ortaya çıkarılan reliefler hala Zarathuştra öncesi izler taşıyordu. Buna karşın MÖ 6. Yüzyıl'dan kalma olduğu tahmin edilen Qyzqapan ve Dukkan-i Davud rölyeflerinde resmedilen kişilerin giydikleri uzun cübbeler ve altında giyilen kemerli (kamara) asker ceketleri direkt olarak Magular'ın giydikleri Zarathuştracı kıyafettir.. Buralarda ayrıca ateş altarları da bulunmuştur.

b) deavalar

Avesta'nın önemli figürleri, Deavalar, yani Kötü Güç(ler) de çok tartışılmış, bu figürlere İrano-Aryan Coğrafyası'nda yer aranmıştır. Çünkü deavaların, Avesta'yı meydana getiren güçlere yabancı olan kabilelerin tanrıları olduğu sanılıyor.

Deavalar, Angra Mainyu'nun Dölleri, hep yoruma açık birer figür olarak boy vermişlerdir. Deavaları, eğer Avesta'yı Doğu İran'a, mesela Mary Boyce'in veya Gnoli'nin çizdiği ve Hindukuş dağlarına kadar dayanan coğrafyaya yerleştireceksek, başta Hindustan ve Mazandaran ve Batı olmak üzere çok geniş ve belirsiz bir coğrafyada aramamız gerekir. Yok eğer benim de aralarında yer aldığım 'Batı İran Avesta'nın doğduğu coğrafyadır' düşüncesinde olanlar açısından hareket edeceksek, başta Kürdistan olmak üzere Mezopotamya'yı tarayacağız. Ben, bu konu ile ilgili olabileceği kuvvetle muhtemel olan bir heykeli ve Homa ile ilgili bilim dünyasının haberdar olmadığı bir saptamayı da daha önceki bölümlerde ve daha takibeden satırlarda takdim ederek olaya bakmaya çalışacağım.

Batı İran'da, Sasani döneminde bile, Yatukilik, yani sihirbazlar dini ki bu dinin mensupları sadece Kötü'ye inanırlar ve onu yatıştırmak için kurbanlar sunarlardı, Duşamuçlar, tanrı hem iyi hem de Kötü'dür derlerdi, Zındıkiler, sadece Zend denilen Avesta'nın yorumunu esas alırlardı, ile birlikte daha ufak Deavacı dinler de yaşardı. Bu dinlerin takipçileri, Zarathuştra'nın ilk yıllarında ona çok sert bir şekilde ona yönelmiş olabilirler. Yasna 46.1 bu yönelimi tarif etmiş olabilir ki buna katılan bilim adamları da var, mesela Moulton.

Evet, biz Avesta'yı, hem de Gatik Avesta'yı, veya onun yaratıcısı Zarathuştra'nın vaaz bölgesini Doğu olarak kabul eden Moulton'un bir ifadesinden hareketle, en aşağısından bu yazarın iddiaları çerçevesinde, yeniden Batı'ya getirebiliriz. Bu değerli bilim adamı, ki çok saygın ve bazı konulardaki (mesela magular konusundaki) aşırılıklarına rağmen belirlemelerinin neredeyse tümü hala geçerli olan bir araştırmacıdır. Moulton, Zarathuştra'nın "Kötü Güç" konusundaki düşüncesini incelerken, Gathalar'ın geçen 32. Yasna'sındaki iki "ayet"e dayanarak, Deavalar'ı Kürt coğrafyasına getirip yerleştirir (Early Zoroastrianism, s;138). Nasıl mı? Bu araştırmacıya göre Zarathuştra çok şevkle deavaların "göçebe" tapıcılarına saldırır. Moulton (1913), bu göçebeler, günümüzdeki "Vahşi Kürtler"in katıksız gerçek atalarıdır der. Zarathuştra söz konusu yasnanın 3. ve 4. ayetlerinde bu deavalara şiddetli saldırıda bulunuyor. Moulton'a göre Zarathuştra, bu Vahşi Kürtler'in atalarına; "Kötü Düşünce'nin, Yalan'ın, ve Kibir'in tohumları" şeklinde saldırıda bulunuyor. Peki sormazlar mı; eğer Avesta Dini'nin şekillendiricisi, Zarathuştra, dinini bu "Vahşi Kürtler"in ataları ile ilişkiye geçemeyecek bir uzaklıkta, mesela Baktria'da şekillendirmişse, o zaman nasıl olur da onların taptıkları tanrıları bu derecede tanıyor ve bu tanrıların tapıcılarına büyük bir hararetle saldırıyor? Eğer bu tanrılara tapanlar, onun dinine zarar veremeyecek bir uzaklıkta iseler, neden onlardan bahsetsin ki? Nasıl olsa onun dinine zararları dokunmuyor. O günkü ulaşım olanaklarını da gözönüne alırsak, Zarathuştra'nın o mesafeden Kürtler'in Ataları'nın tanrılarını bilmesi, haberdar olması olanaksız değil mi?

Hele Moulton tarafından dile getirilen gerçeği, yine Zarathuştra'nın kendi eseri olan Gathalar'ın 46. Yasnası ile de birleştirirsek, bu peygamberin coğrafyasına daha da yaklaşırız. Bu yasnanın 1. Ha'sında (Ha, yaklaşık olarak ayet demektir);

"Hangi ülkeye kaçmalıyım? Kaçmak için nereye (yüzümü) dönmeliyim? Onlar beni ailemden ve klanımdan kovdular. Ne üyesi olduğum toplum, ne de ülkenin Yalan'a sapmış olan yöneticileri bana inandılar. Şu halde Seni nasıl inandırayım ey Ahura Mazda?"

Zarathuştra burada, kendi ailesi de Deava tapıcısı olan klanından kovulduğunu söylüyor. Kendisini onlar, önce ailesinden kovmuşlar. Demek ki ailesinin inançlarına ters düşmüştür. Klanından da kovmuşlar. Demek ki klan liderine de ters düşmüştür. Üyesi olduğu toplum (ailesi ve klan mensupları) ve yöneticileri (kavaları) kendisine inanmamışlar. O zaman bu aile ve klan deava tapıcısı "vahşi Kürtler"in ataları olmuyor mu? Görüldüğü gibi araştırmacılar nereye kaçarlarsa kaçsınlar, kendisini dayatan gerçek karşısında mutlaka açık veriyorlar.

Alın İslam'ın Kutsal Kitabı Kur'an-ı Kerim'i. İslam'ın kutsal kitabı da hiç bir misalini Çin'den veya Hint'ten almıyor. Bütün misaller etraftaki Yahudi ve Hristiyan topluluklardan ve "Vahşi Arap" kabilelerinden alınır. Bu kutsal kitapta, ilişki kurulmamış olan Çin veya Hint'i bırakın, Hazret-i Muhammed'in yanıbaşında bulunan sahabesi İranlı Salman-ı Farsi'ye rağmen İran bile anıştırılmaz. Bu, Orijinal Avesta'nın şekillendiricisi için de böyledir. Eğer Kürtler'in ataları olması gereken bir topluluktan bahsediliyor, onların taptıkları Kötü Tanrılar olan Deavalar söz konusu ediliyorsa bunu aynı Gathalar'da yer alan yukarıda arzettiğimiz 46. Yasna'nın 1. Ayeti ile birleştirerek ele alırsak daha sağlıklı sonuca varırız. O zaman Zarathuştra'nın kendi öz ailesi de Deavacı olmuyor mu?. O halde nerede yaşamış bu aile? Benim yukarıaki bölümlerde uzun uzun incelediğim bu konu çok önemlidir. Bu bölümlerde Zarathuştra'nın Medyalı olduğu sonucuna varmıştım. Fakat yine de Moulton gibi bir çok ciddi araştırmacı, Kürtler'i derinlemesine bir şekilde tanımadıkları ve bu halkı hesaba katmadıkları için benzer çelişkilere düşüyorlar.

Öte yandan Mithra, Varuna, Nasatya veya Nahatya, İndra ve Homa gibi Gatik Avesta'nın bir kısmını indirekt bir şekilde Daeva olarak gösterdiğini ve bunlara eski Ortadoğu Aryanları olan Hititler, Hurriler ve Ermeniler'in ataları tarafından tapıldığı biliniyor. Bu konuda en büyük tanık, Hitit-Hurri (Mittani) anlaşma metni gösterilebilir. Burada dikkat edilecek husus, Deava tapıcılarının daha doğuda oluşudur. Genç Avesta bu Gatik Devalar'ı ikiye ayırır ve Mithra ile Homa'yı kutsayarak geri alır, ama İndra ve Nasathya'yı Daeva olarak mahkum eder.

c) bazı ufak şeyler

Şimdi de Avesta'da yer alan bazı figürleri, Avesta'nın kendisinin coğrafya olarak nereye yerleştirdiğine bakalım. Bunlardan biri Yima'dır. Vivaghvant'ın oğlu, Yima, ilk ölümsüz insandı. Ama ölümsüzlük sıfatını bir günah dolayısıyla kaybetti. Nereli olduğu ile ilgili en önemli ipucunu Vendidad'da yakalıyoruz. Buna göre Yima'ya, Kutsal Daitya Nehri kenarında tertiplenen bir toplantıda soru sorulur.. Biz soruyu bırakalım da Daitya'yı takip edelim. Pehlevi dilinde yazılmış eserleri de dikkate alırsak, bu nehri Aras ile veya onun bir kolu ile eş saymamız gerekiyor. Yani Medya'da.. Yani Yima Medya'dadır.

Bir diğer önemli figür olan Threataona, ayrıca Homa hazırlama imtiyazı almış olan birinin, Athwya'nın oğludur. Medyalı'dır. Bilindiği gibi Zerdüştilik'te Homa hazırlama imtiyazı dinsel yönü aşikar, önemli mitolojik ve gerçek kişilere verilmiştir. Yine Avesta'ya göre O, Aspiyan (Atlılar) aşiretine mensuptur, Medyalı'dır.

Avesta beş çeşit ateşten bahseder. Beşinci ve en önemli ateş türü Athar Spenta'dır. Nairya-Sangha da denilen bu ateş, Zafer Ateşi'dir ve mitolojiye göre Athar/Athurpatakan'da, Asnavant Dağı'na inmiştir. Atharpatakan, şimdiki Azerbaycan'dır, yani Medya'dadır (tarihi Kürdistan). Athar=Kürtçe (sırasıyla Zazaki ve Kurmanci) Adır, Agır=Od anlamına gelir (kısaca ateş). patakan; döl, soy (Kürtçe'nin Zazakisi'ndeki putek?). Bundan hareketle dil araştırmacıları bu isimden "Ateş'in tohumu" (Adarbîgân'a izafeten), "Ateş'in indiği yer", "Ateş soyu'ndan gelenler" anlamlarını çıkarırlar. Her halukarda ateş ile Kürtler'in atalarının zafer tutkusu açık bir şekilde ilişkilendirilir. Bu ateşin Zafer=varhram ateşi ve aynı zamanda Kava ateşi olması, bizi ister istemez efsanede, Aji Dahaka'ya karşı burada (Adarbigan'da) kazanılan zaferin ateş yakılarak dağdan dağa haber verilmesini hatırlatır. Bu ateşin, Key Husrev'in Turanilere karşı zaferini kazanmasına yardım ettiği de aynı dini kaynaklarda anlatılır (sirozalar; 9, dipnot, 7; SBE cilt V'te).

Kutsal Zerdüşti kitapları ve Avesta 8 önemli kavadan bahseder, ki hepsi de Medyalı'dır. Manusçithra veya isminin bozulmuş şekliyle Manuskihar, Medyalı Threataona'nın torunudur. Aynı zamanda Zarathuştra'nın uzak atasıdır. Kava Kavata (Key Kubat), Çiz'den (Ormiye) 240 Km uzaklıkta yerleşiktir. Kava Uzava da öyle. Kava Uzava, Kava Kavata'nın evlatlığıdır. Bu kava, bir nehirde (bu nehir Araxes=Aras olsa gerek), kadın bluzuna sarışmış bir durumda, kelek gibi bir şeyin üzerinde soğuktan donmak üzere iken terk edilmiş olarak bulunur (Bundahişn, XXXI, 24). Bu bebeği kurtaran Kava Kavata kendisine "titreyen çocuk" anlamına gelen Uzava adını vermiş. Kava Gauş, Kava Kavata'nın oğludur. Siyamak'ın torunu Kava Hauşyangha Peşdadiler'in ilk kralıdır. Kava Taxma Uruspa (Vivanghvant), Kava Husrava'nın oğludur.

Key Husrev (Kava Xusrava) ise mitolojiye göre Medya'da kraldı (Yaştlar sayfa, 64; dipnot;1 ve bundan sonra sayfa 114, dip not; 7 ile sayfa 304). Bu Key Xusrev'in Kürtler'in Ulusal Marşları'nda adı geçen Key Xusrev olduğunu da hatırlayınız.

Sadece Medler'de gözlenen bazı şeyler var ki bizi oldukça düşündürmek durumundadırlar. Asur kayıtlarından anladığımız kadarıyla, Mazda adı (masdã) ve Ahura (aoar, aur) en eski Aryani kavramdır ve Avesta'da çok önemli bir yer kaplar. Bu kavraamlar Med kayıtlarında da mevcuttur. Eski Medlerde tanrı Yazata'dır. Perslerde ise baga=tanrı gibi kavramlar, ki bunlar Zarathuştra düşüncesinde yer almayan kavramlardır, en eski çağlarda Persler arasında kullanılıyordu. Bunları bir tarafa bırakırsak, bazı Med isimleri Avesta'nın temel kavramlarının karşılığıdır, ki bu isimler de diğer kavimlerde rastlanmaz. Bunlar arasında; "Rta=doğruluk", "Xşathra=otoritenin sihirli gücü, otorite", "Hvarnah=şeref, şan", "Fraortes=cedlerin ruhu" en göze çarpanlarıdır. Bu arada Bir Asur ticari tabletinde geçen İşbitamum=Spitama ailesi (Herzfeld 1947), Avesta'ya göre Zarathuştra'nın ailesidir (Zarathuştra Spitama).

d) magular

Çemberimizi biraz daha daraltalım: Eğer bir araştırmacı, Genç Avesta'nın "vatanı"nı araştırırken Magular'dan bahsetmiyorsa, işini ciddiye almıyor demektir. Çünkü araştırma denizinde dolaşanlar, magu ve Genç Avesta kavramlarının biribirlerine sıkı sıkıya bağlı olduğunu bilirler. Bilindiği gibi magular, Doğu Aryaniler'in bir bölümünün dinsel liderleri "rahipleri"dirler. Peki kimlerin? Araştırmacıların en ciddi bölümü, ki bunlar arasında 19. ve 20. Yüzyıl araştırmacılarının en önemlileri; Harlez (1882), Spiegel (1880), Justi (1897), Mills (bir çok eserinde) ve Darmasteter (1880), Messina (1930-1933), Nyberg (1936), Boyce (bir çok yerde), Zaehner (bir çok yerde), Herzfeld (1947), Diakonoff (1985), ve kısmen de olsa Moulton (1913) ile tam bir inançla Frye (1964) vs sayılabilir. Adı geçen araştırmacılar bu rahiplerin Medya'da geçerli olan Genç Avesta'nın yaratıcıları olduklarını çok net bir şekilde dile getirirler.

Bu rahipler ayrıca Medler'in dinsel liderleridirler. Henning (1951) Magu geleneğinden gelenlerin Medya'daki otokton dinlerin temsilcileri olduklarına dikkat çekildiğinden bahs eder. Bu dinlerin önemli bir kesimi zaman içinde Avesta'ya dahil edilmişlerdir. Ama yine de otokton dinlerin bu rahipler tarafından Avesta'ya uydurularak aşılanması bir gerçek olsa bile bu, hiç bir şekilde kanumuzu etkilemez. Bu rahipler, Zarathuştra Dini öncesi Batı İran Dinleri'nin Eski Med Dinleri'nin içinde erimesinde bu "fusion"un gerçekleşmesinde tek rol oynayan dini liderlerdir diyen Frye (Frye, 1964) de buna işaret ediyor. Zarathuştra öğretisinin Medya'da resmi din olmasından sonraki dönemde, maguların bir kısmı sağa sola dağılmışlardır. Bu konuda fazla kanıt aramaya lüzum yoktur, çünkü, zaten eski grek düşünürleri ve Pers kralları bu konuda araştırmacılara memnun olabilecekleri kadar fazla kaynak bırakmışlardır.

Bunlardan Herodot (I. 101), Magular'ı, Medler'i oluşturan 6 aşiretten biri olarak takdim ediyor. Bu iddiayı bir başka sebeple de olsa Medler'in düşmanı olan Pers hükümdarlarının kazıttıkları Bisutun (§§ 11, 52, vs) yazıtları dolaylı da olsa teyit ediyor. Fakat yazıtlarda magular bir aşiret olarak değil, "kötü isyancı" olarak sunuluyorlar. Evet direkt olarak Medyalı kelimesi kullanılmıyor, ama, Nisaya Medya'da Magu Guatama'yı öldürdüğünü söylemek suretiyle aslında isyanın Medyalı'lar tarafından çıkarıldığını kaydetmiş oluyor. Dolayısıyla Magu Medya bağlantısı teyid ediliyor. Yaklaşık milat yıllarında yaşamış olan Strabo bu saptamayı o zamanki verilerle biraz değiştirerek güçlendiriyor ve maguların ülkenin (Medya'nın) her tarafına dağılmış dini bir kabile olduğunu kaydediyor. Strabo'nun magular hakkında ileri sürdüğü bu görüş, günümüzün bilim adamlarınca daha akla uygun bulunmuş ve dolayısıyla büyük bir kabul görmüştür.

Fakat "magu" kelimesi, rahiplere verilen ad olarak Avesta'da geçmiyor. Frye magu kelimesinin etimolojik olarak Hint-Avrupa dilinden geldiğine dair doyurucu bir delil de bulunmadığını bildirir (1964). Bazı düşünürler, "eğer magular Avesta'nın yaratıcıları olsalar, o zaman adları bu kutsal kitapta oldukça sıklıkla geçmeliydi", gibi oldukça inandırıcı bir itiraz ileri sürerler. Fakat anlaşıldığı kadarıyla Avesta'da, rahiplere verilen ad olarak magu kelimesinin geçmemesi, onların kendilerini "magu" olarak adlandırmamalarından ileri geliyor olabilir. Bu konuda bazı deliller de var. Bu delillerden birini Kappadokya'da yakalıyoruz. Kappadokya'daki Grekler onları "pyraithoi" olarak adlandırıyorlardı. Kelime olarak yaklaşık; "Ateş Rahipleri" anlamına gelen pyraithoi, bu anlamıyla Genç Avesta'daki Zerdüşti rahiplerine verilen adın tercümesidir; "Athrauvan". Magu, bu rahiplere, onların dışındaki insanların verdiği addır. Fakat Bartolomae, Atharvan veya Athravan'ın Hint-İran Dinleri'nde veya en aşağısından Avesta'da rahiplerin genel adı olduğunu, bu ismin "Athar" ile bir ilişkisi olmayabileceğini kaydeder. Avesta'nın yazıldığı dilde "Aethrya"nın "öğrenci" anlamına geldiğini de bilelim. Bu belirleme de sonucu, yani Avesta'da rahiplerin adı ile ilgili belirlemeyi değiştirmez.

Öte yandan Sofokles (MÖ 400), Euripides (MÖ 400) gibi grek düşünürleri de Med rahibi olarak magulardan bahsederler. Herodot, maguların, Med kralı Astyages'in (İstumegu) sarayının resmi kahinleri olduğunu da belirtir. Marcellinus (MÖ 330-400) maguların Med olduğunu çok açık bir şekilde ve tereddütsüz bildirir. Ona göre Medya, maguları yetiştiren verimli bir tarla gibidir. Bir ailedir bunlar. Ailenin kurucusu, Zarathuştra'nın koruyucusu olan Kavi Viştaspa'dır. Magularda din adamlığı babadan oğula geçmez. Her talep eden kişiye bilim verilir ve rahip olabilirdi.

Plato'nun öğrencilerinden tutun, modern yazarlara kadar ayırımsız herkes, maguları Zarathuştracı rahipler olarak tanımlarlar. Fakat yine de unutmayalım, magular sadece Zerdüştiler için değil, Medya'daki tüm dini gruplar için dinsel görevler üstlenen kişilerdir. Hindistan'a göçmüş olan Parsi adı verilen Zerdüştiler hariç, hiç bir zaman ve halk grubunun içinde bir sınıf veya kast oluşturmazlar. Yukarıda da bildirdiğimiz gibi, halk arasından dileyen herkes Zarathuştra Dini için rahip olabilir (Vendidad; 4.44,45,46). Metinler dikkatle incelendiğinde rahip olmak için erkek veya kadın farkı gözetlenmez (Ayrıca bkz; Ali A. Jafarey-internet).

Heredot'tan önce yaşadığı söylenen Lidyalı Xanthus, "Zarathuştracı Logia"dan bahseder. Bunu dinlediği magulardan öğrenmiştir. Grek düşünürleri, bilhassa "logia tou zoroastrou" dedikleri ve magulardan dinledikleri kendileri için oldukça ileri düşünce sisteminin, Plato'nun kendi felsefi sistemini geliştirmesine yaptığı etkiyi net olarak görmüş, onları "aynı ekolden düşünürler" olarak sınıflamışlardır. Hierocles, Zarathuştra (zoroaster) ile Platon'un felsefi yönelişlerini aynı kitab altında topladığında, aslında öğretmen (Zarathuştra) ve öğrenciyi anlatmaktaydı.. Pausanias (MÖ 468), maguların ateş tapınaklarında bir kitaptan "barbarca bir dilde, anlaşılmaz şeyler" okuduklarını kaydeder. Bu saptama bize, aynı zamanda Avesta'nın daha o zamanlarda yazılı halde olduğunu da anlatır. Strabo, Pausanias'ın bahsettiği ayinlerin iki saat sürdüğünü belirtir.

Zaman içinde Medyalı magularla ilişkiye geçen Grek düşünürleri düşünce sistemlerini baştan aşağı yenilediler. Onlardan bir dizi yeni görüş ödünç alan Grek düşünürleri, Batı Uygarlığı'na temellik eden yeni bir felsefe sistemi oluşturdular. Bu konuda az veya çok bütün önemli Batılı araştırmacılar (Mesela; Zaehner, Boyce, Mills) az çok hemfikirdirler. Bunu ayrıca 19. Yüzyıl düşünürlerinin en önemlilerinin kalemlerinden rahatlıkla okuyabiliriz. Proclus, Med rahiplerinden, Zarathuştra'nın 70 tetradını toplamış ve onlara kendince yorumlar ekleyerek yayınlamıştır (Fabricius, Graeca Bibliotheca, fourth ed. p 309, nakl ed. Darmasteter). Clemens Alexandrinus'tan öğrendiğimiz kadarıyla, Gnostic Prodicus, Zarathuştra'nın kutsal kitaplarına sahip olmakla övünürdü. Pliny, Hermippus'un 2 milyon satırdan oluşan "Zarathuştra'nın Kitabı"nı analiz ettiğini kaydeder. Theopompus (MÖ 338) Zarathuştra'nın dinini, Avesta'daki bilgilere dayanarak mükemmel bir şekilde açıklar. Bunu oldukça ciddiye alınız. Çünkü bu yazarın yayınladığı tahlilden anlaşıldığı kadarıyla "Zarathuştra'nın kitabı"nı en iyi anlayan Grek araştırmacısı Theopompus olmuştur (Plutarch, De Iside et Osiride, §§ 46-47).

Görüldüğü gibi ciddi araştırmacıların ve antik Greko-Romen Düşünürler'in hemen tümü, Magu-Avesta bağlantısını hiçbir kuşkuya yer bırakmamacasına işaret ediyorlar. Araştırmacılar açıkça "Genç Avesta maguların eseridir" ve "magular Medyalı'dır" demekteyken biz başka türlü düşünemezdik.

e) homa

Bilhassa Genç Avesta'nın, yani Zarathuştra'nın ölümünden sonra değiştirilerek yazılmış olan Avesta'nın, Med Mitolojisi'ni veya daha geniş anlamı ile Medya'da yaşayan Aryani Halkların Mitolojisi'ni tüm figürleri ile Zarathuştra düşüncesine eklemleyerek içerdiğini anlayabilirsek, olayın önemi daha iyi anlaşılır. Bu figürlerden biri de Homa'dır. Homa Tanrı'dır, Homa Yazata'dır, Homa peygamberdir, Homa efor veren sarı bir bitkidir, Homa hayatı dünyaya getiren beyaz bir bitkidir. Bu figür Gathalar'da 'ölümü uzak tutan' tabiri altında anıştırılır. Homa, Doğu Aryan Halkları arasında çok eski çağlardan beri tanınan, yerine göre; tanrısal bir güç, tanrısal bir rahip ve tanrıdır. Aryanlar daha henüz Ortaasya'da iken ve daha henüz "Hint" ve İran" kollarına ayrılmamış iken bile Homa'ya taparlardı. Aryaniler'in Hint kolunun kutsal kitabında O, "Soma" olarak geçer. Yani Homa'daki "H" harfi, Hint kolunda "S" harfine dönüşmüş veya vice verse, Homa'ya Soma denmiştir. Hindular'ın dini kitabı Rg Veda'da Soma'ya geniş bir bölüm ayrılmış olması ona verilen önemin de ifadesidir. Avesta'da ise Homa'ya adanmış üç koca "Yasna" veya bölüm vardır. Peki bu gerçeğin, Avesta'nın Medya'ya veya Kürdistan'a yaklaştırılması açısından ne önemi var?

İşte bu açıdan Homa bize çok önemli ipuçları verir. Bu ipuçlarının en önemlisi, Zaza Kürtleri'nin Homa'yı hala tanrı olarak tanımaları veya İslam'ın tanrısı Allah yerine Homa adını kullanmalarıdır.

Evet; Zaza Kürtleri, İslamiyeti seçmelerine rağmen, hala Tanrıyı "Allah" yerine "Homa" olarak belliyorlar! Tabii ki İslam'ın Allah kavramı çerçevesinde. Bütün Aryani coğrafyasında Homa gibi Avestik bir figürün tanrı olarak tanındığı tek ülkenin Kürdistan olması çok önemlidir. Bu önem hem Med Mitolojisi ile Kürdistan arasında önemli bir köprü kurulmasından, hem de Avesta'yı Medya'nın varislerine daha fazla yaklaştırmasından ileri gelmektedir.

Flattery-Schwartz (1989), Homa'nın aslında farmakolojideki adı Peganum harmala olan bir bitki olduğunu ileri sürerler. Bu bitkiye Kürtçe'de "aspand" (Hooper, 1937), Türkçe'de ise üzerlik veya ilezik (Clauson, 1972) deniliyor. Bu ikili, Homa'yı harmala ile açıklarken, Genç Avesta'daki Visperad'a (9.3) başvuruyorlar. Orada geçen "homa sûra spenta" (Homa, güçlü, kutsal) ibaresindeki "Spenta=lekesiz, kutsal" kelimesi, Kürtçe'deki "aspand" ve Farsça'daki "isfand" (Horn, 1893) kelimesi ile uygunluğundan ve bu kelimelerin söz konusu dillerde harmala anlamına geldiğinden hareket ederek, Homa'nın zamanımızdaki anlamına ulaşmaya çalışıyor.

Bu araştırmacı ikili, İran'daki Şii Mezhebi'nin "isfand"ı (spand'ı), tıpkı Zerdüştiler'in yaptığı gibi kutsadığını, bir mukayese ile veriyor. Kısaca şöyle:

Yerleşmiş bir Fars geleneğine göre isfand, Şiiler tarafından Hazreti Muhammed veya Ali ile onun eşi Fatima'ya onların oğulları Hasan ile Hüseyin uğruna (kötülükleri defetmek için) yakılıyor veya kullanılıyor (Kerbela'yı hatırlayınız). Genç Avesta'da da dört kişi, Yima, Athwya, Thrita ve peygamberin babası Pouruaspa Zarathuştra'nın önceli olarak Homa hazırlama (imtiyazı) almış kişiler olarak sunuluyor (yasna 9.3-14). Şiiler'in ileri sürdüğü bir Hadis'e göre Allah, Hazret-i Muhammed'e "isfand kullan" emri vermiştir. Avesta'ya göre Ahura Mazda, Homa'yı yaratmış ve Zarathuştra Dini için görevli kılmıştır (yasna 9.26). Şiilere göre İblis, içinde isfand bulunan bir evin ancak 70 ev uzağında ev yapabilir (o uzaklıktan daha yakına gelemez). Avesta'ya göre Homa bulunan evden İblis kaçar (yasna 10,1). Hazret-i Muhammed'in ümmeti isfand (sayesinde) cesareti buldu. Avesta'ya göre Homa cesaret verir (yasna 9.22).

İşte böyle mukayeselerle daha da güçlü bir halde zamanımıza ulaşan Homa, günümüzde sadece Kürdistan'ın bir köşesinde hala tanrının adıdır. Bu ad, söz konusu coğrafyada yaşadığına göre Homa'yı temsil eden bir bitkinin de o coğrafyada bulunmasından daha tabii ne olabilir.

Bu kayıtların ışığında düşünürsek, Allah'a hala Homa denmesini de gözönünde bulundurursak, Homa'ya zamanın birinde Kürdistan'da en büyük tanrı olarak tapıldığı ortaya çıkıyor. Yukarıdan beri naklettiğimiz alıntılardan da anlaşıdığı kadarıyla; Avesta'da önemli bir yer tutan Homa'ya Kürt coğrafyasında tapılması, Avesta-Kürdistan bağlantısı için bulunmaz bir delildir. Bu tür bir delile Persler'in yaşadığı coğrafya dahil, Hindistan'a kadar olan ülkelerin hiç birinde rastlanmaz.

Öte yandan araştırmacılar, Homa, Zarathuştracılar tarafından inanıldığı kadarıyla, bir bitkide efor ve cesaret verici bir özsuyu, hayat suyu olarak varlığını belli eder. Bu özsuyunu içeren bitkilerin yeşerdiği ülkelerin Avesta coğrafyası için çok önemli olduğunun hep üstünde durulmuştur. İşte bu noktada bir delil daha sunmak durumundayız. Dersim dağlarında ve Bingöl'ün Murat Vadisi'nde vahşi şartlarda yetişen bir bitki, bu tür bir etkiye, yani efedranın cesaret verici etkisine sahiptir. Bu bitki, Kürt Gerillaları (ARGK) tarafından tesadüfen bulunmuştur. Bahar ayları ile birlikte dağlarında yetişen bitkileri pişirerek beslenen gerillalar, yenilebilir bir başka bitkiye çok benzeyen bu bitkiyi pişirerek yemeye kalktıklarında, yemeği ilk yiyen gerillaların büyük bir cesarete kapıldıkları, hatta silahını kapan gerillalardan birinin Ali Deresi denilen stratejik bir mevkide ilerlemek üzere olan ve sayıları 35 bini bulan Türk Ordu Birlikleri'ne saldırmak üzere harekete geçtiği görülmüştür. Bu durumda, eğer bu madde dozunda ve törensel adetlere uygun olarak alınırsa istenen amaca uygun bir etki yaratacağı görülüyor. Bu konuda daha derinlemesine yapılacak olan bir farmakolojik araştırma ile çok şeyin ortaya çıkacağı ortada..

Bu saptamanın önemi, Homa kavramının Kürdistan'da tanrı olarak kabul edilmesi ile birlikte düşünüldüğünde daha da artıyor. Batılı araştırmacılar çok daha zayıf delillerle Homa'yı yukarıdaki misallerden de anladığımız kadarıyla Hindukuş Dağları'na bile yerleştirebiliyorlar. Mesela "efedra"yı Homa ile özdeşleştiren Boyce (1970), Efedera vulgaris'in Himalayalar'da bulunduğuna ve bu bitkinin İran'da da yaygın olarak rastlandığına işaret eder. Aynı araştırmacı "Efedra pachyclada'nın Pencap'ın da dahil olduğu Doğu Asya'da, Efedra peduncularis'in Suriye'de yetiştiğini kaydeder. Bununla yetinmeyen diğer bazı araştırmacılar şarabı da Homa özsuyu ile eş tutarlar ki bu da Kürdistan'daki bağlardan anlaşıldığı kadarıyla coğrafyamıza yabancı değildir. Zaehner ve daha başka bazı araştırmacılar daha da ileri giderek Batı İran'da Zagroslar'da elde edilen şarabın Homa olarak kabul gördüğünü kaydederler. Bu, Kürdistan Dağları'ndaki bağları neden Homa açısından önemli gördüğümüzü izah eder. Herzfeld'de Homa'nın bazan şarap olarak ortaya çıktığını kaydeder. Strabo (11.13.11) Kuzey Medya dağlık bölgelerinde yaşayanların, "squeeze out a wine from certain roots" derken, Avesta-Homa-Kürdistan bağlantısına tarihin içinden seslenerek katkıda bulunuyor (bkz. aynı konuda Zaehner; Teachings of the magi ve Molé, aynı konuda..).

***

f) aji dahaka

Avesta'daki en önemli deavalardaan biri Aji Dahaka'dır. Aji=yılan, Dahaka=zehirli, sokucu. Bu iki kelime sonradan birleşmiş, Ajdahak, ajdaha, Ejdeha veya ejderha gibi değişimlere uğrayarak Günümüz Kürtçesi'nin ve komşu Hint-Avrupa Dilleri'nin çeşitli diyalektlerinde ayrı bir şekilde kullanılır hale gelmiştir. Kürt ve giderek Indo-İranian Masalları'n çoğunun kahramanlarından birinin ejderha olmasının bir sırrı da belki budur. Ejderhalı mitolojik olgular, kuzenlerimiz Hindular'ın dini kitabı olan Rg Veda'da da yer alır. Oradaki ejderha Aji yerine Ahi'dir. Ahi göksel suların kaynağını tutmuştur. Bu kaynağın kurtulması gerekir. İndra bu yılana karşı şimşek ve yıldırımlarla silahlanmış olarak mücadele eder. Daha somut ve Avesta'daki anlatıma daha fazla benzeyen şekliyle (hemen aynı figürler), Rg Veda'da (Rv I, 158, 5; X, 99,6) yer alır. Burada Traitana Aptya, üç başlı, altı gözlü düşmanı öldürerek inekleri özgürleştirir.

Dahak, Avesta'nın genelinde şöyle tarif edilir: "…üç çeneli, üç başlı, altı gözlüydü ve bizim yerleşik insanlarımızı öldüren, yalanın (kendisi) bir ifritti. Deavaların (yarattığı) çok muazzam güçteki bir ifrit. Kötü ve günahkar bir zalim. Aşavanlar'ın evini yıkan da budur" (Yasna IX, 8). Burada "Aşavan", Aşa adı verilen 'dürüstlük' gücü'nden yana kişi, yani mü'min kişi anlamına gelir. Dahaka Bawrili'dir (Babil). Fırtına Bulutu'nun zalim yılanıdır o.. Bawri, Babil'in ya da Güney Mezopotamya'daki Sami-Hami kökenli ülkelerin Avesta'daki genel adıdır. Bu "Zalim Yılan", Aryanlar'ın kalıtsal özellikler taşıyan düşmanıdır. Asıl olarak Kaldeli kabul edilir (mitolojik halinden boşaltılarak). Babil adı bununla birleştirilmiş. Bu konuda yardımcı olabilecek bir tarihi kanıt, Asur zulmunu anlatan silik bir tarihi kayıt vardı, ki bu sonradan unutuldu gitti (Derm, 1905-6). Bu kayıtta ayrıca İranlılar'ın (ki Medler dersek daha doğru olur) komşu Kaldea'da yaşayan Samiler'e duyduğu ulusal kine dair bir kaç satırlık bir metin(cik) de vardı ((Bkz yaştlar, s 60, dipnot 3).

Dahak zamanla, Zohak'laşarak özellikle Firdowsi'de, Avesta'daki bu yarı mitsel durumundan çıkartılır, somut bir tarihi kişi haline getirilir. Newroz Efsanesi'nin içinde, büyük bir ihtimalle ya Sasaniler'in "Xvataynameg" adlı saray çevresinin kendilerine bir nevi secere icat etmek için de kullandıkları bir nevi olay kayıt defterinde ya da Medlerin torunları tarafından dilden dile anlatılarak halk arasından gelen şekliyle, Firdowsi'ye kadar ulaşır. Özetle; Şah Name'de (Firdowsi; takriben MS 1000 yılı-çeşitli tercümeler) Dahak zalim bir kraldır. Cemşid'in yerine (İran Coğrafyası'nda) 1000 yıl hükmünü sürdürmüştür. Aşçılığını yapan Ahriman (veya hekim kılığındaki Ahriman), omuzlarından öptüğü için her omuzundan birer yılan adeta filizlenmiştir. Yılanlar (ameliyatla) oradan sökülüp atıldıkça yeniden türemişler. Ardından Ahriman bu kez bilge şeklinde kendisini Dahak'a gösterir. Ona yılanların (şerrinden) korunmak için tavsiyelerde bulunur. Bu yılanların beslenmesi için gençlerin beynine ihtiyaçları vardır. Böylece yılanların şerrinden korunmak için, bunları her gün İranlı gençler'in beyinleri ile beslemeye başlarlar vs.

Bu hikayedeki Cemşid, Avesta'nın mitolojik figürlerinden biri olan ve yukarıda incelediğimiz Yima'dır. Ahriman ise Angra Mainyu'dur. Hakeim Abul ?asem Firdowsi'nin (MS 1020) naklettiği efsanenin bir benzerinde yılanlar, Mithra panteonundan Deus aeternus'un omuzlarından başlarını çıkarırlar. Firdowsi'nin naklettiği efsaneye Afganlılar'ın da sahip çıktıklarını hatırlatalım. Dahak "Persler'in İblis versiyonu" olarak tarif ediliyor ve isim olarak Dahak yerine "Zohak" kullanılıyor (P. G. Woodcock, 1953).

Görüldüğü gibi ister mitolojik (Avestik) versiyonu olsun, ister efsanevi; ortada yılanın rol aldığı bir anlatım vardır. Her iki hikayeyi birleştirirsek, tasviri itibariyle; üç başlı, üç ağızlı, altı gözlü, bin duyulu (kulaklı), güçlü, zalim, kötülük için Kötü tarafından yaratılmış, iki omuzunda iki yılan bulunan bir mitsel veya efsanevi yaratık ortaya çıkar. Benim elimde bu iki tarifi birleştiren ve Amed'in Güney-Batısı'nda bulunmuş olan bir heykelin fotografları var. Heykel'in bulunduğu yer, Tigris'in (Hiddekel'in=Dicle'nin) batısıdır ve tarihi Asur Toprakları'nın içerisinde bulunur. Heykel'in Asur Toprağı olduğu sanılan bir yerde bulunması, daha sonraki Newroz belirlememizi güçlendiren bir kanıttır. Bu heykel; üç başlı feminin (dişi) bir mitsel varlığı tasvir ediyor. Heykel üç başlıdır. İki baş bir tarafta (diyelim ki ayak tarafında) bir baş ise diğer taraftadır (diyelim ki gerçek başın bulunması gereken tarafta). Bu heykelde, omuzlara doğru kıvrılan iki yılan görülür. Heykelin her iki kolunda ayrıca ikişer satır halinde, Ortadoğu'da şimdiye kadar ortaya çıkarılmamış olan bir alfabe ile kaleme alınmış bir metin vardır. Bu metnin bir kısmının eski Hint alfabesindeki rakamlardan oluştuğu Uppsala Üniversitesi'inden bir profesör tarafından saptandı. Bu da heykelin Hurriler'e ait olma ihtimalini konuşmamıza sebep olabilir. Fakat heykele doğrudan doğruya ulaşma olanağı bulunmadığından, yazı çözülemedi. Burada ilginç olan şudur; heykel Kürdistan'da bulunmuştur. Muhtemelen Kürtler arasında torunları bulunan Hurri dönemine aittir. Bir diğer önemli husus, bu heykelin Avesta ve Firdewsi'de yer bulan Dahak tasvirlerinin ikisi bir arada içermesidir. Bu, şimdiye kadar bulunmuş olan delillerin en önemlisidir, ki Newroz'un en önemli figürünü Kürdistan'ın göbeğine getirip yerleştirmektedir.

Varılması gereken noktanın etrafını temizledikten sonra şimdi Batı'da, Avesta'nın anayurduolabilecek iki ülkeye bakalım; Parsa-Mada..

avesta dini-pers dini aynı mı?

Akamenid dönemi Pers Dinleri ile Genç Avesta'da formunu bulan Med Dinleri arasında derin ayrılıkların varlığı uzun boylu araştırmaları gerektirmeyecek kadar açıktır. Öyle ki, bu ayrılıklar bazan birer zıtlığa dönüşür. Bu konuda pek çok ciddi araştırmacı arasında net bir konsensus vardır. Mesela Paris Üniversitesi'nden Beneviste (1929) iki din arasındaki farklılıkları, Grek Düşünürleri'ne ve yazıtlara dayarak çok açık bir şekilde verir. Çok şüpheci bir yaklaşım sergilediği bir makale ile konuyu irdeleyen Richard N. Frye bile; "Now we may assume the same religious development for the Achaemenids as with the Median rulers since the former probably obtained their religious consepts from the Medes' (Unvala Memorial vol. 1964-abç). Yani Medler önceden bazı dini konseptlere sahiptiler. Bu konseptler daha sonra Akamenidler tarafından da (tabii ki belli bir süre sonra) benimsenmiştir. Yani başlangıçta iki ayrı dinsel konsept vardır. Frye'nin bu kanaatı makalesi boyunca daha da güçlenerek devam eder. Fakat yine de Tarapore (Unvala Memorial..., 1964), herhalde kökeni itibariyle etkilenmiş olacak ki, büyük bir şevk ve azimle yazıtların içeriğinin yasnalarla hatta Gathalar'la bir bütünlük arz ettiğini anlatmaya çalışır. Bunu da tarafsızlık adına vermiş olalım. Avestik Din'de çelişki ve düzen yanyana bulunur. Evrende, toplumda, insanın iç dünyasında zıtlar hem yana birlik halinde hem de kesin ve uzlaşmaz bir kavga halindedirler. Tam da Hegel Diyalektiği. Bu özellik iyi anlaşıldı mı Avestik Din'in dinamiği de anlaşılır. Oysa Pers Dini bir yarı tanrı kralın etrafında şekillenmiştir. Her kural krala itaati sağlama almak için konmuştur..

Şimdi konuyu açarak daha iyi anlayalım.

a) ölülerle ilgili işlemler

İlk olarak ölü gömme ve açıkta bırakma ikilemi ile incelemelerimize başlayalım. Med Dini ile Akamenid Pers Dini arasındaki en temel felsefi ayrılık, burada kendisini ele verir. Avesta'da (Genç Avesta'da) tarif edilen Med Dini'ne göre vücut, sadece ruhu taşımak, onun düşünce seçimine göre eylemde bulunmak için vardır. Zerdüşti inancına göre (orijinal Zarathuştracılığı kastetmiyorum, Med Dönemi Avesta'sında yer alan düşünce sistemine göre düşünce arz ediyorum) insan öldüğü zaman, geriye kalan vücud, bilhassa kemiklerin dışındaki kısmı, tabiatı kirleten bir "Nasu"dur. Bundan dolayı vücudun öldüğü andaki haliyle toprağa verilmemesi gerekir. Eğer böyle yapılırsa temiz tabiat kirletilmiş olur. Ölü gömmek, Avesta'nın Vendidad'ından da açıkça anlaşıldığı kadarıyla en büyük suçtur (ölüyü açıkta bırakma olayını Herodot da zikreder, bkz; Herodot; I,140). Avesta'nın emri gereği vücut bir dağın tepesine, "daxma" denilen etrafı çevrili, üstü açık, mezarımsı bir alana bırakılacak, "Ahura Mazda'nın kuşları ve kurtları" onun etini yiyerek yok edecek, böylece tabiatı, bilhassa suları ve toprağı bu pislenme olayından koruyacaklardır. geriye kalan kemikler ise en fazla bir yıl içerisinde gömülecekler. Genç Avesta'nın ifade ettiği dinde ruh sorgulanır, ruh cennete veya cehenneme gider, ceset değil. Cennet, yani Vahişta, şarkılar evi, Ahura Mazda ile birleşilen mekandır. Ceset ise, her maddi varlık gibi, Kötü Güç'ün, yani Angra Mainyu'nun ona saldığı kötüden arındıktan sonra sonsuz ilahi ışığa katılır.

Zarathuştra dinini kabul etmiş olan Sasani döneminde, ki bu çok tutucu bir Zerdüştilik dönemidir, Seoses adlı bir başbakan, sırf ölüsünü gömdü diye ölüme mahkum edilmişti (Procopios, De Bello Persico,I).

Pers dininde ise insan, cesedi ile bir bütündür. İnsan öldüğü zaman onun yer altı cennetine doğru yolculuğu da başlar. Pers Dini'nde işaret edilen cennetin hükümdarı Hint Mitolojisi'ndeki Yama'dır. Bundan dolayı ölü ne kadar derine gömülürse, yer altı cennetine varma süresi o kadar kısaltılmış olur. Hatta yer altı cennetine sağlam bir şekilde varmak için cesedin bozulmaması da gerekir. O halde asiller, ölülerini mümkün mertebe mumyalayarak ve en derine gömerek onların nihai cennete çabuk ve sağlam varmaları için yardımcı olacaklardır. Bu dini inanç, Doğu Aryanlar'ın en eski dini inancıdır. Biz Orjinal Zarathuştra Dini'nin bu konudaki tutumunu bilmiyoruz. Çünkü bu konuya açıklık getirebilecek olan Gathik Avesta'nın ilgili kısımları kayıptır. Elimizdeki Avesta, ki bunu Genç Avesta olarak adlandırıyoruz, ölü gömme/gömmeme olayını yukarıda kaydettiğimiz şekilde işler. Bu ise Med Dini'nin kendisidir, başka bir şey değil. Biz burada Zarathuştra Dini'nin orijinal şeklini değil, Kürtler'in atalarının, Medler'in bu dini nasıl anladıklarına bakıyoruz.

b) kurban:

Bir diğer önemli pratik ayrılık; kurban adama, özellikle insanı tanrılara kurban olarak adama olayıdır. Avesta'da kurban adama işlemi çok katı kurallara bağlanmıştır. Kurban konusundaki kurallar, neredeyse Avesta'nın yasnalar bölümünün (Genç kısımları itibariyle) tümünün ortak içeriğidir. Zarathuştra, Doğu Aryan Mitolojisi'ni, özellikle Med Mitoloji'sini reforme ederken, onu en fazla etkiliyen, belki de dini reforme etmeye iten şey, kırsal alan emekçilerinin durumuydu. Bu insanların büyük emek harcayarak yetiştirdikleri hayvanlarına, Zarathuştra'nın kendi deyimiyle; "zalim tiranlar" insafsızca el koyuyor, tanrılarına kurban ediyorlardı. Tanrılarına en fazla kurban adayabilen tiranlar, en büyük kral olarak görülürdü. Bunun mutlaka engellenmesi gerekiyordu.

Öte yandan Zarathuştra'nın şekil verdiği din bir yönüyle yerleşik topluma geçiş dini olarak anılır. Zarathuştra'nın yaşadığı toplumda hayvan kurban etme, yukarıda değindiğimiz dini ayinler nedeniyle, bir ara katliama dönüşmüştü. Bu katliam kuşkusuz ki en fazla hayvancılıkla uğraşmakta olan insanları etkiliyor, onların zenginliklerinin kaybolmasına yol açıyordu. Oysa halkın bu şekilde fakirleşmesi, çoğu yabancı istilacı olan yöneticilerin umurunda bile değildi. Yöneticiler bazan kabilelere baskınlar yaparak onların sürülerine zorla el koyuyor ve "sayesinde zafer kazandıkları"nı varsaydıkları tanrılarına kurban ediyorlardı. Zarathuştra bundan dolayı kurban adama olayını çok sıkı kurallara bağladı. Bazı hallerde imkansız hale getirdi. Hele insan kurban etme, en büyük günahlardan biri olarak kabul edildi. Bu yasak, bütün bozukluklara rağmen Genç Avesta'da da aynen muhafaza edilmiştir. Demek ki bu ayrıca bir Med geleneğidir de. Fakat Akamenidler'de, tam da Zarathuştra dini yaygınlaşmışken, kurban adama olayı çok yaygındı (Bkz; Yazıtlar). Krallar, zaferlerden sonra ve özel günlerde tanrılara şükretmek amacıyla kurban ettikleri hayvan sayısı ile övünürlerdi.

Bu arada yer altı tanrılarına insan kurban etmekten de geri durmuyorlardı. Xerxes döneminde vukubulan bu tür iki kurban olayı, örnek alınmaya değer:

Xerxes'in eşi Amertris, ihtiyarlamaktan çok korkuyordu. Bunun için ne lazımsa yapmaya hazırdı. Bir gün saray kahinlerinin tavsiyesine uyarak, yine saray çevresinden bazı asillerin çocukları arasından, 7 erkek ve 7 kız çocuğunu iki seferde canlı canlı toprağa gömerek yeraltı tanrısına kurban eder. Böylece yer altı tanrısını memnun edecek, ihtiyarlamayacaktı. Eşi Xerxes ise Grekland'a yaptığı seferde, Trakya'da, Strymon Irmağı'nın aşacağı geçite vardığında, ki buraya Dokuz Yol ağzı deniliyordu, yerlilerin 9'u erkek ile 9'u genç kız olmak üzere 18 genci canlı olarak gömmek suretiyle tanrılara kurban ederek, bu tanrıların yaptığı Grek seferinde kendisine yardımcı olacaklarını umar (Herodot, VII.114). Bu iki olay Genç Avestik de olsa Zerdüştizm'in tamamen red ettiği ve bir çok bakımdan çok büyük birer günah saydığı olaylardır. Her şeyden önce insan kurban edilmez. İkincisi ve en önemlisi kötü güçlere (mesela eğer inanılıyorsa yeraltı tanrılarına) kurban gibi adaklarda bulunmak yasaktır. Kötü ile sadece mücadele edilir. Ona kurban keserek, adaklar adayarak şeref verilmez.

Pers Dini'nde kurban etme ritueli de Medler'inki ile uyuşmaz. Pers adetlerinde özel bir kurban yeri, bir altar bulunmaz. Ayrıca tanrı heykelleri, kabartmaları veya resimleri de yasaktı (Herodot, 1.131). Kurban törenini icra etmek için ateş'in karşısında bulunmak veya ateş'in bulunduğu bir ortam da şart değildir. Homa gibi içkiler de şart değildir. Özel rituel müziği hiç şart değildir. Kurban sahibi, kurban edeceği hayvan ile birlikte temiz bir meydana çıkar. Orada hayvanı kurban edeceği tanrının adını zikreder (Auramazda, güneş, ay, yer, ateş, su veya rüzgar). Kurban adayan direkt kendisi için bir şey dilemez. Bütün Persler için (kendisi de pers olduğu için, dolaylı olarak kendisi için), ve büyük kral için iyilik diler. Bütün hazırlıkları yaptıktan, kurban etini pişirip parçalara ayırdıktan, onları temiz çayırın üstüne serdikten sonra bir rahip çağırır ve bu rahip dini bazı parçalar okur. Tören böylece biter. Daha sonraki safhada kurban sahibi, kurban etini istediği gibi kullanır (Herodot, 1.132).

Oysa Avesta'da veya Medya'da kurban töreni mutlaka ateşin karşısında yerine getirilir. Kurban etme işi mutlaka Magular tarafından yerine getirilir. Eğer hazırda bir magu yoksa, ilim sahibi veya ilimden nasibini almış bir insan bu işi yerine getirir. Kurban töreni sırasında Homa özsuyu yoksa o kurban geçersizdir. Kurban töreni mutlaka ilahiler eşliğinde yerine getirilir. Kurban eti üçe bölüme ayrılır. Birinci bölüm Magu'nun hakkı, ikinci bölüm fakirin hakkı, üçüncü bölüm ise kurban sahibinin hakkıdır. Kurban verme sırasında Avesta'nın ilgili bölümü mutlaka okunur. Kurban verme sırasında uygun bir müzik de terennüm edilir.

c) tanrı:

Yazıtlarda takdım edildiği kadarıyla Akamenid Dönemi Pers Dini, en aşağısından Artaxerxes dönemine kadar, tek tanrılı bir din değildir. Fakat anlaşıldığı kadarıyla, Darius ve oğlu Xerxes döneminde kraliyet ailesi, daha sonra da devam edeceği gibi, "Auramazda" şeklinde tek kelimeye çevirdikleri Ahura Mazda'ya tanrı olarak tapıyor ve onu diğer tanrılardan daha üstün sayıyorlardı. Yazıtlarda Auramazda'yı tanrıların en büyüğü; "Auramazda... masişta bagãnãm" olarak kabul ediyorlardı (Darius; Behistun, Xerxes; Persepolis, Aratxerxes I; Persepolis, Darius II; Susa). Yazıtlarda yer alan; diğer tanrılar "utã aniyã bagãha tyaiy hantiy" ile birlikte, Auramazda, kabile tanrıları ile birlikte; "Auramazda hadã visaibiş" gibi ibareler, çok tanrıcılığı gösteren somut delillerdir. Moulton çok kesin bir dille; "Darius is of course no monotheist in the strict sense of the word" (Moulton, 1913) şeklindeki bir ifadeyle Darius'un tek tanrıcı olmadığını kaydeder. Bu saptama Persler'in diğer kralları için de geçerlidir. Benim Zerdüştiliği kabul ettiğine inandığım Artaxerxes III'ün bile Mithra'yı tanrı olarak kabul ettiğini yazıtlarda net olarak saptadıktan sonra bu tezim de havada kaldı (Persepolis A B C D).

Bu konuda yazıtlar, yukarıda da gösterdiğimiz gibi, çok şey söyleyecek durumdadırlar. Öte yandan Xerxes'ten itibaren işbaşı yapan Akamenid krallarının Auramazda'yı "Aryanlar'ın ortak tanrısı" olarak kabul ettirmek için çaba harcadıklarına dair işaretler var (bkz; Persepolis Yazıtları). Buna rağmen bazı yazarlar, Auramazda kavramının, yazıtlarda yer verildiği biçimiyle olaya baktıklarında, Darius'un "hisleri itibariyle" katıksız bir tek tanrıcı olduğunu kaydederler. Fakat yazıtlarda okunduğu kadarıyla Pers Dini'nin başlangıçta çok tanrılı bir din olduğu, hemen her kabilenin ayrı bir "büyük tanrı"ya sahip olduğu açıkça anlaşılıyor. Bu tanrılardan, kral ailesince veya güçlü kabile şeflerince tapılan bazıları "daha büyük" veya görece olarak "en büyük" sayılıyordu. Akamenider de Auramazda kral ailesinin tanrısı olsa gerek.

Oysa Avesta'nın takdim ettiği dinde, ki buna Mazda Yasnacılık-Mazda tapıcıları dini deniliyor, tek tanrı hakimdir. Bazı yazarların; ki bunlar arasında Mary Boyce çok önde bir yer alır, Avesta Dini'ni "tek tanrıcılığa bir protesto" olarak tanımlarlar. Bu yazarlar, Zarathuştra'nın vaaz ettiği dinde sert bir dualizm hissederler. Oysa gerçekte çok tanrıcılık değil, insanın kendi nefsi içinde, toplumda ve evrende Kötü'ye karşı sert bir mücadele söz konusudur. Bu bambaşka bir düalizmdir. "Tek tanrıcılığa protesto" düşüncesinin dile getirilmesine sebep, Angra Mainyu adı verilen Kötü Güç'ün, Spenta Mainyu olarak adlandırılan İyi Güç'ten bağımsız olarak var olması gösterilir. Oysa Avesta'nın ruhunu inceleyen yazarlar "Kötü Güç" ile Avesta'nın tanıdığı tanrı kavramını karıştırmanın imkansız olduğunu çok iyi bilirler, ki ben de bu kanıdayım. Her iki halde de; yani ister tek yaratıcı tanrı Ahura Mazda'nın Medler'de tek tanrı olarak kabul edildiğini, ister oralıların inancında bir de kötülük tanrısının varlığını kabul edin, Medler; eğer İyi'yi esas almışlarsa Angra Mainyu'ya asla tapamazlar. Çünkü o kötüdür, onunla ancak mücadele edilir.

Persler'de tanrı, tıpkı eski Aryanlar'da olduğu gibi, "Bagha"dır. Tanrı Avesta'da sadece ismiyle anılır, Ahura Mazda. Avesta'da Bagha yer almaz. Yazata, Zarathuştra Dini'ni bozarak almış olan Genç Avesta'da, Önasya dinlerindeki "melek" mertebesine inmişse de, bu dini kitabın ortaya çıktığı Med toplumunda Yazata, tanrı veya çoğul; yazatanãm tanrılar anlamında kullanılıyordu. Bu kelime daha sonra zaman içinde değişime uğrayarak şimdiki Kürtçe'de hala "Yazdan" şeklinde, tanrı anlamına kullanılıyor (Yazdanê dılovan).

d) avesta'nın temel figürleri:

Pers Dini'nin de geniş ölçüde anlatıldığı Kral Darius'un "Nakş-i Rustem", "Persepolis" Kaya Yazıtları ve Kral Xerxes'in hazırlattığı kaya yazıtlarının tercüme metinlerine baktığımızda, Zarathuştra'nın vaaz ettiği temel kavramlar olan Altılar'ın, Kötülük Gücü (bazılarına göre tanrısı) Angra Mainyu kavramının ve Peygamber Zarathuştra'nın adının bu yazıtlarda hiç bir şekilde yer almadığı görülür. Bilindiği gibi altılar, Tanrı Ahura Mazda'nın veçheleri veya ayrılmaz yardımcıları ve evrenin önemli iyilik güçleridirler. Bunlar olmadan, bunlardan bahsetmeden Zarathuştra (Zerdüşt) Dini'nden bahsedilemez. Akamenid Kralları'nın, Avesta'nın temel figürleri olan Altılar'ı (Ameşa Spentalar'ı) hiç duymadıklarını iddia etmek gülünçtür. Çünkü bu altılar, sadece Medya'daki dinde değil, Hint Dini'nde de karşılıkları olan önemli Aryani kavramlardır.

Yazıtlarda çok silik bir şekilde bahsedilen "rta" veya "raşta"yı (doğru anlamına geliyor bu kelimeler) Zarathuştracılık'ın "doğruluk, düzen" kavramının karşıtı olan "Aşa" ile ilişkilendirilemez. Çünkü Darius'un tarif ettiği doğruluk, krala karşı dürüstlüktür. Kralın gösterdiği doğru yolda yürümek, yani tanrının desteği ile kral olmuş bir gücün gösterdiği doğru yolda yürümek gerekir. Kralın kendisi de dürüsttür. Oysa Zarathuştracılık'taki Aşa, dürüstlük'ü, mutlak anlamda dürüstlüğü ifade eder. Aşa hem evrensel olarak vardır, hem de bireysel düzeyde. Evrensel Aşa, başka şeyler arasında, evrenin doğru işleyişini; geceyi gündüzün, baharı yazın, yılları yılların takip etmesini temsil eder. Kişisel Aşa ise; kişi olarak insanın kendi özündeki kötülük ile mücadelesini emreder. Kişi sürekli olarak kendisini yargılar, içindeki kötülüğü atarak sadece iyiyi bırakır ve öldüğünde Aşa'nın evi olan Vahışta'ya= Behişt'e= cennete gider.

Yazıtlarda Peygamber Zarathuştra'dan bahsedilmemesini, yazarların çoğu, Zarathuştra'nın da Persler'in düşmanı bir Medyalı ve daha da özel olarak Magu olmasına bağlarlar. Mills (1905-6), "eğer Darius Zarathuştra'dan bahsetmiş olsaydı, bu (bahsediş) düşmanca duygularla olurdu" diyor. Magular ise yazıtların sahipleri için birer affedilemez düşman konumundadırlar..

e) deavalar:

Deavalar, Genç Avesta'nın ve Gathik Avesta'nın vazgeçilmez figürleridirler. Bunlar, Zarathuştra tarafından "Kötü'nün tohumundan gelme" güçler olarak nitelenirler. En eski şekliyle İrano-Aryanlar'da bunlar muihtemelen yabancı tanrılara verilen addır. Avesta'da ise "iblisler" olarak nitelenebilecek bir değişim geçirmiş, neredeyse ete kemiğe bürünmüşlerdir. Vendidad'da 33 Deavanın adı sayılıyor. Bunların arasında Hindular'ın güçlü tanrılarından Nasatya ve İndra da yer alır.

Darius Yazıtları'nda deava kelimesi yer almaz. Bunun Magular'ın daha henüz Akhamenid Sarayı'nı gereği kadar etkilemediğine bağlı olduğunu saanıyorum. Ama Xerxes'in Persepolis-H Yazıtları'nda "Deava"lardan bahsetmesi pek çok tartışmalar doğurmuştur. Akamenid Dini'ni, Avestik Din'le yani Med Dini ile aynı görmek isteyenler, bunu "işte, Xerxes Avestik terminolojinin vazgeçilmez figürlerinden biri olan deavalardan bahsetti, o halde iki din aynıdır" şeklinde yorumladılar. Oysa, Nyberg'nin (1936) deavaların yazıtlarda bir şekilde yer alması konusunda yaptığı çok yerinde tahlilini, eleştiriye mahal kalmayacak delillerle birlikte sunuyor. Xerxes Yazıtları, §§-4b, 35-41 satırlarda kralın; bazı ülkelerde deavalara tapıldığını görmüş olduğu, bunun üzerine bu yerleri yıktırdığı, oraları artık deavalara tapılmayacak hale getirmiş olduğu kaydedilir. Araştırmacıların bir kısmı bu yazıtlardaki anlatımdan yola çıkarak Xerxes'i "mü'min" bir Zerdüşti olarak takdim ederler. Oysa gerçek söz konusu araştırmacıların anladığından tamamen başkadır. Xerxes tarafından kayalara yaz(dır)ılanları, tarihsel olguları gözönüne getirerek tahlil eden Nyberg (1936, s; 409), bu Akamenid Kralı'nın taç giyme töreni sırasında Mısır'da, Şabisa ya da Xabisa adlı birinin öncülüğünde bir başkaldırı hareketinin başlatıldığını haber alır. Xerxes derhal harekete geçerek Mısır'ın üzerine yürür. Söz konusu başkaldırıyı çok kanlı bir şekilde bastırdığı gibi, oralıların dinlerini yasaklar, dini kurumlarını tahrip eder.

Ardından bu kez Babil'de, Şamaş-Eriba öncülüğünde bir ayaklanma patlak verdi. Xerxes bu kez ordusunu toplayarak Babil'i kuşattı ve yeniden zaptetti. Yine kararlıydı. İşi kökünden halledecekti. Xerxes'ın literatüründe bu işi kökten halletmenin yolu, Babil'in tüm dini kurumlarını yerle bir etmek, bu dinler gereği tanrılara ibadet edilen mabedlerde kendi dinleri; Auramazda Dini için ayin yaptırmaktı. Mabedler talan edildi. Tanrı Marduk'un hazinesine el kondu. Babil'deki mabedler Akamenid dini için ibadet töreni icra edilen yerler haline getirildi. Oysa Xerxes'in önceli olan Pers kralları Babil tanrılarını tanıyor, onlara dokunmuyorlardı. Fakat O, bunu red etti. Som altından yapılmış olan Marduk heykeline daha gördüğü ilk anda el koydu. Herodot'a göre (I,183) kutsal mallar soygununu engellemeye çalışan başrahip ise anında öldürülmüştü. Bu vahşetten sonra Babil artık Pers'in alalade Satraplıklarından biri haline getirilmişti. İşte Xerxes'in Babil Tanrıları'na karşı giriştiği bu talanı deavalara karşı mücadele olarak göstermesi ve bu olaya dini motif vererek bahsetmesinin sebebi bu politik istismardır.

f) magulara karşı takınılan tavır:

Bir diğer gerçek, Pers hükümdarlarının, Medyalı Magular'ı hedef almaları, onları adeta "pogrom"a tabi tutmalarıdır. Bu konuda öne çıkan Pers kralı Darius, Medler'in Gaumata adlı bir magunun liderliğinde ayaklanması veya belki de Dara tarafından ayaklanmış gibi gösterilmesi üzerine yeni ele geçirdiği krallık pozisyonunu güçlendirmek için köklü tedbirler almaya başladı. Bunun için ise, Medyalılar arasında büyük bir prestije sahip olan maguları hedef aldı. Çünkü Med Sarayı teslim alınmış, siyasi önderleri bertaraf edilmişlerdi. Onları harekete geçirebilecek tek güç olarak magular kalıyordu. Persler'in karşı oldukları dini inançların sahip ve savunucusu olan magular tek tehlikeydi Persler için. Darius ve altı arkadaşı, Darius'un araştırmacıların pekçoğu tarafından şüphe ile karşılanan anlatımını da hesaba katarsak, Medya'da iktidara gelmiş olan Gaumata'yı bir saray darbesi ile öldürdüler. Bundan sonra diğer magulara yöneldiler. Herodot ve Ctesias'ın da naklettiklerinden anladığımız kadarıyla, Darius, Gaumata'nın öldürüldüğü gün olan 5 Kasım'ı "magufonia" adı altında kutlatmaya başladı ve o gün dışarda dolaşan bütün maguları öldürülmesi için halkı serbest bıraktı ve hatta teşvik etti. O saray darbesinden sonraki her senenin 5 Kasım günü Magular artık sokağa hiç çıkmamaya başlamışlardı. Bu, Avesta Dini'ni nesilden nesile taşıyan Medyalı rahiplere karşı açık bir düşmanlıktı..

Bunun daha iyi anlaşılması için Darius'un kazıttığı Behistûn yazıtlarında konu ile ilgili bölümleri gözden geçirelim:

(Behistûn yazıtları, I. Sütun, XI):"Ardından şöyle söyledi Darius, Kral: Belli bir adam, Gaumata adlı bir magu, Arakadriş Dağı yakınında bulunan Paişiyauvada denilen yerde isyan etti. O, oradan başladı. o isyan ettiğinde ay; Viyaxna idi, bu ayın 14. günü. O (Gaumata-NB) halkı şöyle (diyerek) aldattı; 'Ben Bardiya'yım, Kuru'nun (Cyrus'un-NB) oğlu, kambujiya'nın (Cambyses'in-NB) kardeşi.' Bunun üzerine Pers ve Medya ve diğer bölgeler ona, Bardiya'ya geçti. O, Garmapada ayının dokuzunda hükümeti ele geçirdi. Daha sonra Kambujiya onun kendi eliyle öldü (Gaumata-Bardiya'nın-NB)."

"Daha sonra O, Gaumata, bir Magu; Pers'i, Medya'yı ve diğer bölgeleri Kambujiya'dan aldı. O, kuralları kendi istediği gibi koydu. O kraldı (artık)."

(Behistun, I. Sütun, XIII): "Daha sonra şöyle söyledi Darius, Kral: O'ndan, Gautama'dan, bir Magu, krallığı zorla (geri) alacak ne Pers ne Med ne de bizim aileden, hiç kimse yoktu. Cesaretli aceleciliğinden dolayı halk ondan korkuyordu. O (yerine geçtiği) eski Bardiya'yı tanıyan ne kadar kişi varsa öldürmek istiyordu. O, (onlar) benim (gerçek) Bardiya, Kuru'nun oğlu olmadığımı bilirler diye (çekindiğinden) onları öldürmek istiyordu."

(Behistun, I. Sütun, XII): "Şöyle söyledi, Darius, Kral: Gaumata, bir Magu'nun Kambujiya'dan aldığı krallık eskiden beri bizim ailemize aitti."

"Ben gelmeden önce hiç kimse, Gaumata, bir Magu, hakkında bir tek söz etmeye cesaret edemiyordu. Daha sonra Ben, Auramazda'yı yardıma çağırdım. Auramazda bana yardım etti. O (zamanlar) Bagayadiş Ayı'nın onuncu günü idi (5 Kasım); Onu ve esaslı taraftarlarını, bir kaç adam(ım) ile birlikte öldürdüm. (Hadisenin cereyan ettiği) yer, yani onu yakalayıp öldürdüğüm ve krallığı aldığım yer; Medya'da, Nisaya adlı bölgede, Sikayauvatiş adlı bir kaleydi..."

Yukarıdaki satırları tarihi gerçeklerin ışığında değerlendiren araştırmacıların önemli bir bölümü, aslında Pers Kralı Darius'un bu yazıtlarda naklettiklerinin gerçek dışı olduğunu, Bardiya ve Cambyses'i asıl öldürenin bu kralın kendisi olduğunu kuvvetli delillerle ileri sürerler. Asıl onun, O sırada Mısır'da bulunan Kral Cambyses'i devirmek için anlattıklarının bazılarını tersine okuyacağınız bir plan uyguladığını, Persler'in Magu ve Med düşmanlığını da bu uğurda istismar ettiğini kaydeden önemli araştırmacılar var. O sıralarda Medya'da bazı önemli ayaklanmalar olduğu doğrudur. Ama bu ayaklanmaların elebaşılarının kendilerine Persler arasından şecere aradıkları mantıki olamaz. Konu ile ilgilenen bazı araştırmacılar, asıl kendisine şecere icad ederek, "Viştaspa'nın oğlu" olduğunu ileri sürerek kralıllakta hak iddia edenin Darius olduğunu ileri sürerler. Bir asilin veya eski kralın oğlu olmak tanrısal bir makam olan krallık için şarttı. Zaten yazıtların dinsel bölümlerinden bunu çıkarabiliriz. Benim araştırmacılar arasında yaptığım dikkatli bir tarama ve başta Avesta ve Pehlevice dini kitaplar olmak üzere, uzanabildiğim kaynaklarla vardığım sonuç da bu merkezdedir (bilhassa Avestik Kavi Viştaspa ile yazıtlarda Darius'un babası olarak görünen Viştaspa'nın şecerelerindeki farklılık çok açıktır). Benzer konularda dile getirilen önemli iddialara cevap verme, elinizdeki kitabın konusu dışında kaldığından dolayı şöyle bir değinerek geçiyoruz. Ama burada önemli olan, Persler'in Magu düşmanlığını, en sağlam bir şekilde, kendi krallarının belgeleri ile ortaya kaymaktı. Biz bunu yaptık.. Üstelik şunu da ekleyelim, Pers Dili'nde rahip kavramının karşılığı olarak ne "magu" kelimesi, ne de Avestik şekliyle "zautar" ve "athravan" kelimeleri geçmez. Bu kelimeler Persler'in dinsel terimleri arasında bulunmaz (Beneviste, 1929).

Şimdiye kadar yaptığımız mukayeseli açıklamalarla Pers Dini ile Med Dini arasındaki büyük farkları ortaya koyduk. Anlaşıldığı kadarıyla bazı Batılı Araştırmacılar ya işi hafife alarak iki dinin aynılığını kabul veya iki dini aynı gösterme kolaycılığına kaçmışlardır ya da ortada "sahibi olmayan" bir dini ve bir kültürü, ayakta kalana ihale etmişlerdir. Oysa bu davranışların ikisi de yanlıştır. Bilimsel değildir. Yukarıdaki gerçekleri gördükleri halde hala "Akamenid Dini ile Avesta Dini aynıdır" diyebilenlere ne denilebilir ki?

avesta dili-kürt dili

Avesta Dili ile ilgili Bilim Dünyası'nın hizmetine sunulmuş 56 önemli Araştırmacı'nın eseri bulunuyor. Elimize ulaşan bu ve benzeri kaynakları ciddi bir şekilde incelediğimizde birincisi; hiç bir kaynakta Zarathuştra'nın vaaz ettiği dinin Medler'den önce herhangi bir Aryani halk grubu tarafından "din" olarak kabul gördüğüne, bu konuda ciddi bir delil sunulduğuna tanık olmayız. Sadece nereli olduğu tartışmalı Kavi Viştaspa'dan bahsedilir. İkincisi; Gathik kısmı dahil, Avesta'nın yazıldığı dilin Doğu İran veya İran'ın doğusunda herhangi bir halk grubu tarafından kullanıldığına tanıklık eden bir delile şimdiye kadar rastlanmamıştır. Fakat yine de eski Aryani dillerin zamanın belli bir diliminde müştereğe yakın olduğunu kaydedelim. Bu bakımdan araştırmacıların Sanskritçe gibi Doğu Aryaniler'in ata dili olarak kabul edilebilecek bir dili, Avesta araştırmalarında bu büyük eserin dilinin sökülmasi bakımından bir mukayese dili olarak kullanmalarını anlamak lazım. Ama bu benzerlik, dinsel eserlerin biraz da özel rahipsel bir dille yazıldığı gerçeğini bildiğimizden, Avesta'yı belli bir coğrafya'ya yerleştirmekte delil olarak kullanılamaz. Avesta'da, XIX. Yaşt'a getirilen bir yorum ve çok şüphe ile karşılanan Vendidad-I'deki mitolojik terimler zinciri halindeki coğrafyayı zorlamacı metodlarla somutlaştırma çabaları hariç, 'Doğulu Avesta' ile ilgili olarak göze batan hiç bir modern delil sunamayan bazı önemli araştırmacıların aşağıda üstünde duracağımız ve Diakonov'un bahsettiği yeni bir delille, eğer sağ iseler yeniden düşünmeleri gerekir. Bazı zayıf delillerle hareket eden veya etmek zorunda kalan Avesta Araştırmacıları'nın bu kesimi daha önce, Parthia'nın (şimdiki Horasan'ın) da içinde yer aldığı bir federasyon olan Baktria'da Avesta dilinin kullanıldığı, oralarda 'Avestaca' olarak adlandırılabilecek bir dille konuşulduğu üzerinde çok duruyorlardı. Fakat son zamanlarda ortaya çıkarılan, MS II. Yüzyıldan kalma Baktria dilindeki bazı yazıtların incelenmesi ile bu sanı da ortadan kalktı.

***

Diakonov 'un (1985) bildirdiğine göre, bu yazıtların dikkatle incelenmesi sonucu Avesta'da kullanılan dil ile Baktria dahil, Doğu İran Dilleri'nin oldukça farklı olduğu ortaya çıkmış bulunuyor. Bu konuda Diakonoff'un kaydettiklerinin Ingilizcesi'ni de vermekte fayda umduk.

Şöyle diyor Diakonov; "In as much as a legendary Iranian tradition saw in Kavi Viştãspa, Patron of Zarathushtra, the king of Balkh, some 19th-century scholars thought that the culture of Avesta, the sacred books of the Zoroastrians, belonged to Bactria. This view is finally disproved by recently discovered inscriptions in Bactria of the 2nd century A.D., which show that the Bactrian language was quite distinct from Avestan. The data contained in the preserved parts of the Avesta itself, also in no way support the localisation of Kavi Vîştãspa's kingdom in Bactria."

Açık ve net. Ancak yukarıdaki kanıyı, yani Avesta'yı Doğu'ya yerleştiren kanıyı, bugün dahi

koruyan araştırmacılar hala var ve çoğunluktadırlar. Bunda, "dediğim dedik" gibi eski saptamalarında ısrarın rol oynama ihtimali bulunduğu gibi, Avesta alanında söyleyecek çok sözleri olan Kürtler'in araştırma dünyasına çok geç ve akademik bir disiplin düzeyi tutturamadan katılmalarının rolu da inkar edilemez.

Bunun dışında, araştırmacılar tarfından Avesta'nın yurdu olarak Büyük Xorasmia Federasyonu'nundan da bahsedilir. Bu federasyonun Zarathuştra'nın koruyucusu Viştaspa'nın ülkesi olduğunu ileri süren araştırmacılar olmasına rağmen, sabit bir gerçek var; söz konusu federasyona dahil ülkelerin hiç birinin dili direkt olarak Avesta'nın yazıldığı dilin devamı, onun mirasçısı olmadığı ortada. Zaten Kavi Viştaspa'nın kralı olduğu varsayılan Parthia, en aşağısından bir süre (ki bu süre Avesta'nın şekillendiği iddia edilen süreye denk düşer-NB) Baktria'nın sınırları içindeydi (Diakonoff-Masson). Bu iki araştırmacının saptamalarına göre Baktria (federasyonu); Chorasmia, Sogdiana, Baktria, Margiana ve kısmen Parthia'yı içeriyordu. Bu konudaki araştırmalar da yukarıda verdiğimiz araştırmacı isimlerin katkısıyla ve ortaya çıkarılan tarihisabittir.

Avesta'nın hiç bir şekilde ima yoluyla da olsa "Medya" ve "Medler"den bahsetmemesi, ki bu suskunluk Persia ve Xorasmia için de geçerlidir, söz konusu dini eserin vücut bulduğu yıllarda Med Devleti'nin daha henüz kurulmamış olması ile ilgili olabilir. Aksine belki de Medya'nın kendisi yukarıda adı geçen Xorazmiya Federasyonu'nun sınırları içindeydi (Diakonoff). Ama yine de çok büyük bir dikkatle bakıldığında bütün oklar Medya'yı, orada konuşulan dili, biraz da sacerdotal bir variantını gösterir.

Dil ile ilgili mukayeseli çalışmamda esas olarak temel kavramlara önem vermekle birlikte bazan benzer sözcükleri de toplama yolunu seçtim. Böylece yaşayan Kürtçe ile Avesta'nın yazıldığı dili oluşturan ortak sözcüklerin ne kadar çok olduğunu göstermeye çalışacağım. Hint-Avrupa Dil Grubu'nun, Hint-İran Kolu'na mensup olan Sanskritçe, Avesta Dili ve Eski Farsça'nın kesin bir şekilde aynı kökten gelme diller oldukları ortadadır. Ortak dilin İran kolunu oluşturan; Pamir, Hazar, Orta Bölgeler Farsçası, Afğan, Baluci, Kürt ve Osset dilleri, Arap-İslam egemenliğinin etkisiyle müthiş bir kirlenme geçirmelerine rağmen hala karekterlerinden fazla bir şeyler kaybetmiş değildirler. Öte yandan Avesta'da geçen kelimelere Farsça'da da rastlanabileceği gerçeğinin farkındayım. Bu gerçeği en başta dikkate aldığımdan dolayı, işe Avesta'nın eski Persler'in bir ürünü olmadığını göstermekle başladım. Bu dev eser Pers yapımı bir eser olmadığı gibi, dilinin de Eski Farsça'dan ayrı bir İndo-İranian diyalekt olduğunu bu vesile ile belirtelim, ki bu saptama ciddi Avesta araştırmacılarında ortaktır. Bunları göstermekle aynı kökten gelen iki dilin, yani Hint-Avrupa Dil Ailesi'nin İran Kolu'nu oluşturan dilleri konuşan iki halkın birden bu esere sahip olarak gösterilmesini baştan engellemeye çalıştım. Biz, artık Genç Avesta'nın Magular'ın bir eseri olduğunu biliyoruz. Magular ise Med'dirler. Şimdi sıra bu dinsel eserin dilinin Kürtçe ile (neredeyse) aynılığını göstermeye gelmiş bulunuyor.

sayılar

Avesta dilinde sayılar hemen hemen bugünkü Kürtçe ile aynıdır. Şöyle:

AvestaKürtçeTürkçe
aevaeaw, yeow, yow, ju (zazaki)
yek (Kurmanci)
bir
dvaduiki
thrihirı (Z)üç
cathwarçıher(Z), çar(K)dört
pancapênc(K,S), ponc(Z)beş
hşvaşşeş(K,S,Z;D)altı
haptaheft(K), howt(Z)yedi
aştaheşt(K,S,Z,D)sekiz
navaneh(K), now(Z)dokuz
dasades(Z), deh(K)on
aevadasa yondes (Z)onbir
dvadasaduyesoniki
visaitibist(K), vist(Z)yirmi
thris(at)hirıs(Z)otuz
satased(K)yüz
duyesatadused(K)ikiyüz
hazangrahezarbin
dvadasadwıyes(Z)oniki
pancadasapanzde(K)onbeş

Avesta dilinde onbin için özel bir isim vardır; ”baevar”, ki bu Kürtçe'de kaybolmuştur.

Sayıların ifade ediliş biçiminde, aradan yıllar geçmesine rağmen, hemen hemen hiç bir değişim olmadığını görmek gerçekten harikulade bir duygudur.

zamirler (adıllar)

şahıs zamirleri:

Avesta'nın şahıs zamirleri de Kürtçe'de devam etmiştir. Şöyle:

Birinci şahıs (tekil)

AvestaKürtçeTürkçe
azemez(K,Z)ben (birinci şahıs, tekil)
mam,mamın(K,S), mı(Z)beni
mavõya,mejı mın ra(K),mir(Z)bana
matjı mın(K), mıra(Z)benden

Birinci şahıs (çoğul)

 
vaem (vayem)em(K), ma(Z)biz
ahma,nome(K), ma(Z)bizi
ahmaibya,nojı me ra(K),marıy,
mar'(Z)
bize
ahmatjı me(K), mara(Z)bizden

İkinci şahıs (tekil)

tum, tutu, tı (K,S,Z)sen
thwam, thwıte(K),thwı(Z)seni
thwa, tava, tethwı(Z), te(K)senin
thwatjı te(K), twara(Z)senden

İkinci şahıs (çoğul)

 
yuzemwe(K), şıma(Z)siz

Üçüncü şahıs (tekil)

hı, diwı(Z), ew(K)o

Üçüncü şahıs (çoğul)

 
hiş,dişwanan(K), eyıonlar

Görüldüğü gibi yalın halleri ile şahıs zamirleri Avesta'da ve çeşitli lehçeleri ile Kürtçe'de -zaman içinde oluşan erozyonu dikkate almazsak- aynıdır. Ancak çekim söz konusu olduğunda bazı hallerde değişiklikler görülmektedir. Ama genel karekteri itibariyle, aradan en aşağısından 2400 yıllık bir süre geçmesine rağmen anadil ile şimdiki lehçeler arasında şaşırtıcı bir çakışma saptayabiliyoruz.

soru zamirleri

AvestaKürtçeTürkçe
kamkom, kam(Z)hangisi
kuthrakutra(Z-Dersim)nereye
çati, cına,çuçıta, çına(Z), çı(K)ne
kahmaiçitkambenu(Z)kim olursa
kedakengê(K), kê(Z)ne zaman
cuçava(K), çon (S)nasıl
cvantçend(K,Z,S)kaç
katara,yatarakija jı vanan(K)
Komyo (Z)
ikisinden hangisi

Görüldüğü gibi soru zamirleri de tıpatıp aynıdır. Bunların çekimlerinde bazı farklar olabilir. Ama yine de Kürtçe'ye tümüyle vakıf olan biri, Medya'da hiç zorluk çekmeden sorularını sıralayabilirdi.

işaret zamirleri

 
AvestaKürtçeTürkçe
ta, aeta, aemitya (Z), awa(Sor)
eme(S)
bu, burası
buradaki
avatew(K), eya, ewı(Z)o
ithaitya(Z)burası

Avesta'da işaret zamirlerinin yalın halleri bugünkü Kürtçe'ye uyar. Fakat iş çekimlere gelince biraz karışıklık başgösterir. Çünkü işaret zamirlerinin çekimleri modern Kürtçe'de bazı edatları gerektirirken, Avesta'da bu iş son eklerle halledilmiştir.

zarflar, adlar, sıfatlar, eylemler ve cümle

Adverbler, tıpkı Kürtçe'de olduğu gibi; zaman, yer, biçim veya hal bildiren yardımcı kelimelerdir. Bunlar bazan bir ek şeklinde olabilirler. Mesela: -thra son eki ile yapılan adverbler; ku kökü ile birleşerek ”kuthra=kutra(Z)=nereye” gibi bir kelime oluşturabilirler. Bunun gibi; ”hathra=hetra(Z)=birlikte” ve -dha son eki ile oluşturulmuş ”idha=itya(d)=bura(da)” kelimeleri de sayılabilir.

Zaman bildirmek için zarf olarak Avesta'da ”-da” eki kullanılmıştır. Mesela; ”ka-da=ke(n)-ge(K), kê(Z)=ne zaman” gibi.

Bundan başka; noit, naeda=na(K,S), niye (Z)=hayır, nama=bı nome(y xwı)=adıyla, nurem=anha=çabuk, durat=dur(K,S,Z)=uzak, paskad=pışt da(K), paştıdy (Z)= arkasında, hşapo=lı şevda(K), şond(Z)=geceleyin, duire, durae=dûr(K,Z,S)=uzak, kva=kê'(yi)g(Z)=kengê kû(K)=ne zaman ki, nû=nû(K)=şimdi, moşu=(zû) bı meyşe(K)=çabuk (yürü), pascaeta=paş da(K),bacê(Z)=sonra gibi sözcükler de vardır.

Avesta'nın yazıldığı dilde isimler, tıpkı Kurmanci ve Zazaki'de olduğu gibi ”eril”, ”dişil” ve ”nötr” olabiliyor. İsmin halleri de vardır, fakat bazı değişikliklerle. Sıfatların üstünlük dereceleri Avesta'nın yazıldığı dilde ve bilhassa Kurmanci'de aynen vardır.

Avesta'nın yazıldığı dilde söz dizimini anlamaya yardım eder düşüncesiyle örnek olarak seçtiğim bir cümleyi incelediğimizde bu konuda da neredeyse tam bir benzerliğin sürdüğünü görürüz. Hiç bir dilde böylesine bir bağlantı bulamazsınız.. Şöyle:

(Avesta):

Tad thwâ peresâ ereş môi vaochâ ahura.

(Zazaki):

(I)tyad twe(ra) perseno, raşt mır' vac ahura.

Avesta'da adlar, tıpkı Kürtçe'nin Kurmanci ve Zazaki lehçelerinde olduğu gibi, eril, dişil ve nötr olmak üzere üç guruptur. Bunların ve fiillerin çekimleri ile ilgili açıklamalar bir kitabı dolduracak genişlikte olduğundan dolayı burada yer veremeyeceğim. Şimdi ata dil ile torun dil arasındaki bazı kelimeleri mukayese ederek konuyu bağlamak istiyorum

sözlük

Bu bölümde ”Antik Çağ Kürtçesi” olarak kabul ettiğim Avesta'nın yazıldığı dille, modern Kürtçe'den aldığım bazı kelimelerin anlamlarını mukayese etmek suretiyle iki dilin aynılığını daha net bir şekilde göstermeye çalışacağım. böylece başından beri yaptığım çalışmanın içini doldurmuş olacağım umudunu taşıyorum. Bu kısa sözlüğü incelerken önem vereceğiniz şey, kelimelerin kökleridir. Mesela; Avesta dilindeki ”axşena” kelimesini alalım. Burada kök; ”?şen”dir. Bu ise Kurmancideki ”şin” ile aynıdır. Eğer motamot bir benzerlik arıyorsanız, yanılıyorsunuz. Çünkü zaman harflerin karekteri dahil pekçok şeyi alıp götürmüştür. Bu arada bir hatırlatma: Seçtiğim kelimeleri harf sırasına göre vermeme rağmen, bu kaideye tam riayet edemeyebilirim.

Not: K=Kurmanci, Z=Zazaki, S=Sorani, H=Hewramani, D=Diğer Kürt lehçelerini ifade eder.

AvestaKürtçeTürkçe
adhâtêdîbunun üzerine
aêmeme(S)bu
aêtadhaityad (Z)burada
aêitihatin (K)geliş
ah?mâtmabiz(i)
ahşınhışın bûn(K)gelişmek,yeşermek
 (bitki için)
ajenajıyan(kırın)
(bazı Kurmanci ağızlarında)
öldürmek
aspahesp,hasp,astorat
 (K,S,Z)
atharadır,agır(Z,K,S)od (ateş)
aştaheşt(Z,K,S)sekiz
asruhesr,hêsır(Z,K)gözyaşı
anguştaangust,engışt(S,Z)parmak
azdazanin(K,S)bilgi
apasaşkera,vazjiaçık
 (K,S,Z,D)
asmanasman,asmin,gökyüzü
 ezman(S,Z,K)
axşenaheşin,aşıl(S,K,Z)yeşil
apaw,av,awk(S;K,Z)su
apaşpaş-,paşda(S,K)arka üstü
areşavırc,hırç(K,S)ayı
 Heş (Z)
adaêdi(K,S)”daha sonra”
adairijêr(K)alt (aşağı)
afrinanafrim(D)hayır dua
asayabê sêber,bê si(S,K)gölgesiz
ahmieme(S)ben
airearyan(K,S,Z,L,G,H)aryan
aişaşti(K,S), aşt (Z)barış içinde
aji dahakaejdeha (K,S,Z)ejderha (özel isim)
azemez(K,Z)ben
azem-citez ji(K)ben de
ahyaevya(K)bundan
avatava(D)şu
avathaavata,avaya(S,K)şu(nlar)
anyaune,ya dın(E,K)diğeri
apema(eyag)pêd ma(Z)
 a pey ma(K)sonuncu,sonda kalan
astaêsik,este,hestikemik
 (S,Z,K)
aşahe,rtaraştiyê(Z)doğruluk(a)
awrahewr,awr,horbulut
 (S,K,Z)
ayareyerê(Z)akşam (veya Avesta'da
 êware(S)olduğu gibi; gün)
arejaherciya(yış)(Z)değer(lilik)
abaombûm(K,S), ez biyo(Z)oldum
baud (baoidhi)bwê (Z), buhn (K)koku, parfüm
baxtabext(K,Z,S)kader
bavaitibuyın, biyeyışvuku bulmak
(K,Z)
brvatbıro,buru,bırikaş
 (S,K,Z)
buna, bunoibın,bıngeh(S,Z,K)temel
bratarbrader,bra(K,Z,S)kardeş
bumibûmi(Z,S)yer
buzabız,bızın(Z,K,S)keçi
berezabarz,berz(S,Z)yüksek
berezantberzi,berzê(S,Z)yükseklik
badakabende(K,S)hizmetkar
bagha-stanabaxıstan(K,Z)tanrının mekanı
baxşaitibaxşin(K,Z,S)bağışlama, bölme
baeşazapızişk(S)hekim
baxdrabar,par(K,Z)pay
bandamimı bend (kerd)(Z)bağladım
 mın badım kır(S)
 bandım(D)
bandembend(K,Z)bağ(layacak şey)
 ip
bazauş-bandempazubend, pozbendpazubent
 (K,Z,S)
bazauşpazu(K,Z,S)kol
barezişbalışna,balgi(Z,K)yastık
barabar(K,Z,S)yük
bazembeş,par,bar(S,K,Z)pay
bumyer
 bum-lêrz(Z,S)yer sarsıntısı
?bûbû,bı(K,Z)ol-mak,-leş-mek
cathwarocıhar,çıher,çuvardört
 (S,K,Z)
caşmançeşm,çım, çavgöz
 (H,Z,K)
cithracara(D)görünmek, parlaklık, parıldamak
carakçare(K,S)çare
cışcıycêçiy(Z)birşey
copço,çwe(K,Z)sopa
cvantçend(Z,K,S)kaç?
caremançerme,çerm(Z,K,S)deri
cyahatçava(S,K)nasıl
ciryajir(K,S)cesaret
cinvatciyed vetbiribirinden ayırdı (ayırmak)
cinvat peretosırat köprüsü
cathru-gauşaçar-goşe(K,S,Z)dört köşe
coretkerd,kırd(S,Z)yaptı
 çêkır(K)
çaxraçerx(Z,K,S)çark
çıt,catiçı,çınê(K,S,Z)ne
çı-gaunaçı çore,çı qeydene tür
 (S,Z)
-dada(yın),da(yış)vermek
 (K,Z,S)
dadedı da,da(K,Z,S)verdi
dademahidami,me da(S,K)biz verdik
daregaderg,dırêj(Z,K,S)uzun
darzderz,sağlam
 derz kerdış(Z)hale getirmek
dasadeh,deson
 (Z,S,K,H,D)
dvaduwê,dı,dıdu,doiki
 (Z,K,S)
dumadıme,duv(Z,K)kuyruk
dura,duratdûr,dwiry(K,Z,S)uzak
daevadiyeb,dêv(K,S,K)kocaman, İblisi güç
daemandem(K)kısa bakış
daemandem(K,S)yüz, çehre
draogaderew(K.S)yalan
dagadax,daq(S,Z,K)özel bir usulle
 işaretlemek
drajahdrêji(K,S)uzunluk
drukoş
 bırro(S)yürü(çabuk)
datadad(K)kanun,hukuk
dantandıdan,dındondiş
 (K,S,Z)
dadaiti,dathaitidayin,da(yış)vermek
 (K,Z,S)
danadan,dendık(K,S,Z)tane,hububat
derezaderznayış(Z)dikmek(biribirne
 yapıştırmak)
drûta----koşmak
----bırro(S)yürü
 derrwa(S)yürüyor
dujahduje(K,S)cehennem
dvarderi, bar,berkapı
(K,Z,S,H)
dujddızd,dız(Z,K,S)hırsız
ereşrast,raşt(K,S;Z)doğru
fşaremaşerm(K,Z)utanmak
fşu-panaşone,şıvan(Z,K,S)ço-ban
frateresaititırs,tırsin,tersayışkorkmak
 (K,S,Z)
gantumagenim (K)buğday
gawşa,guşgoş,gûh,gweşkulak
gaoşa(H,S,K,Z)
guşodumgweşda,eşnavıtduydu, duymak,
 güwedan(S)kulak vermek
guşahvagweş bıd (Z)kulak ver
 güwe bıgre(Z,S)
guthagû,gi(K,Z,S)dışkı(insan)
gereptagırti,Girote(K,Z,S)yakalanmış
gerezıgerre kerdış(Z)şikâyet etmek
 gıli kırın,
 gıley kırdın(K,S)
goşahgweşe,goşe(Z,S,K)köşe
garemagerm(Z,K,S)sıcak
gauga(K,S,Z)öküz
gairişgır,gırt(K,S)küçük dağ
ghulghulgalgal(Z.K,S)gevezelik etmek
garahgaru,kırrık,qorgboğaz
 (K,Z,S)
?garwgırt,gırot(K,S,Z)almak,kapmak
gayehegoniyê(Z)canlılık(a)
gena,jenajın,cıni(K,S,Z)kadın
guşataduyuru
 goş(H)kulak
hancamanacıvandın(K)toplantı
haperesihors (Z)ardıç
haremher,ker(Z,K,S)eşek
hazahrahezar,hınzar(K,S,Z)bin
hızvazıman(K,S,Z)dil
hacajı,lı(K,S)-den
hamohem(K)aynı
haomahoma(Z)bir aryan tanrısı
hamahemu(K,S)hepsi
haptaheft,hot,hewtyedi
 (K,Z,S)
havharemxuşk,xuh(K,S)kız kardeş
hazohêz(S)kuvvet
hşapohvaşevda(K)geceleyin
hşmakaşıma(Z)sizin
huşkahışk,wışk(K,Z,S)kuru
xü,xwez(D,Z)domuz
haurvaher (tışt,çi)(K,S,Z)hepsi
hşnûtemxoşi,xweşi,xoşnûthoşnut olmak
 (S,K)
hvafnemxewn(K,S)uyku
hvarbıxwe,bıxo(K,S)ye
 xwarın(K)yemek
hvoxo,xwe,xwıkendisi
 (S,K,Z)
idaica(r)(K)bu kez, bu anda
ithaitya(d) (Z)burada
irinahtiomıtış(Z)sürmek
jaini,cainijın,cıni(K,S,Z)kadın
jaintijanin(D)öldürülmek
jenamjan,jon(K,S,Z)bela(hastalık
 anlamında)
jvaitijin,cuya(yış)yaşam(ak)
 (S,K,Z)
jvantojiyan(K,S)yaşam
jafrajur,jor,cuwaryukarı
 (S,K,Z)
jyajê,jih(S,D)yay ipi
jvantjin(K)yaşam
kadakê,kengê(Z,K)ne zaman
-kareşkaşkerdış(Z)çekmek
 kışandın(K)
kas tekiye(K)o kimdir
kuşaitikıştış,kujin(K,Z)öldürmek
kasukwese(Z)cüce
kşiraşir(K,S)süt
kukuwa,ka,ça(S,K,Z)nerede
kerenaoitikırdın,kerdış,kırınyapmak
 (S,Z,K)
kafakef,kew(K,Z)köpük
kakê,go,ki,komkim
 (S,D,K,Z)
katakiye(Z)ev
keretakardy(Z)bıçak
kaikkek,kêç(Z,K,S)pire
keremakırm,karm,kurmsolucan
 (S,Z,K)
kahekija(K)hangisi
kaofa,kafemkef(Z)tepe
kavaya,kavikava(K,D,S,Z)bir tür prens
kamnakemver,kêmberensiz
 (Z,K)
karenakerr,karr(Z,K,S)sağır
karşayenrakışan,kışandınçekiş
 kaşkerdış
 (S,K,Z)
karanakendar,kendal(Z,K)sınır(layan)
katarokamyo,kamyan,hangisi
 kija(Z,S,K)
kaseekes(Z,K,S,D)herhangi biri
koiki,kom,kêyankim
 (Z,K,S)
kua,kvakengê,kê(K,Z,S)ne zaman
kudakuda(K)nereye
maretamerdım,mêrdam
 (Z,K,S)
madhumot?bir tür zehir
maire(ber) mırınêölümcül
mızdamızd(D)mükâfat,müjde
 mıza(S),
 mızgin(K,S)
 mijdon'(Z)
meregamırişk(K)kuş (Tavuk)
maoirimori,mêrm(K,S)karınca
matikanmayın,mehinkısrak
 (Z,S,K)
maegamıj,temu mıjsis bulutu
 (K,Z,S)
matarmay,mader(Z,K)ana
madhumey(S,K,Z)şarap
maidhyanamiyon(Z)(bir şeyin) orta(sı)
mâomeh (K)ay
mounhameh(K)ay
mazaentemmezın(K,S)büyük
meretamırdu,merde(S,Z)ölü
maraka,mahrkomerg,mırdın(Z,S)ölüm
maezentimiz kırın, mizişemek
 kerdış,miztın(K,Z,S)
maesmanmiz(Z,K,S)idrar
mah,manghemmeh,mang(K,S)ay
maxşimelşe,miş,mêşsivri sinek
 (Z,K,S)
mazgamezg,mêşk(Z,S)beyin,ilik
merethyumerdış,mırın(Z,K)ölüm anı
mataromay,mater(Z,D)ana
mam(bıde) mı(K,Z)bana (ver)
 (bıde) mın(S)
mazemezın(K)büyük
mijdemmijdon,mızginmükâfat, müjde
 (Z,S,K,D)
moimiry vat(Z)bana
mravato söyledi
mıra vat(Z)bana söyledi
naxaneynuk,tırnak
 nengu(S,K,Z)
namannaw,nav,nomead
 (S,K,Z)
nı+?dubnı+mıtış(Z)saklamak
navanüye,newe,nûyeni
 (S,Z,K)
nairya,neraşnêr,nêre,nêrtierkek,erkeklik
 (K,S,Z)
nafahnav,navık(D,S,K)göbek
nemahnımêj,nımaj(K,Z)namaz
 nüvêj,nemaz(S,H)
naemanime,niwe,niviyarım
 (Z,S,K)
navanineh,no(K,Z,S)dokuz
navaitinaway,newed(Z,S)doksan
nazdanızdi,nızik(Z,K,S)yakın
nmanamal(K,S)ev(aile anlamında)
noitna,niye(K,S,Z)hayır (asla)
nunûh,anha,nükeşimdi
 (K,S)
parutpar(K,S,Z)geçen yıl
paşcatpaşva,paşi(S,K)sonra
pasupez,pes(K,S,Z)küçük baş
 hayvanlar
pautopawıte(Z)koruma,korunan
pacatapote,(Z)pişmiş
pacapoc(Z)pişir
puthraput(Z)oğul
peretupırd,purd(S,Z)köprü
pathanapan,pıhon(K,Z)enli
padhapê,pay(S,Z-ayakta)ayak
prdakupılıng(Z,S,K)leopar
perenapırr(Z,S)dolu
perenafırrin,perra(yış)uçmak
 (S,K,Z)
peresapersa(Z)sordu
pursidanpırsyar(K)soru
parştipışt,paşt(K,S,Z)sırt
paitiditaditın(K)görmek
pantanpatikapatika
 (Kürtçe'de artık kullanılmayan
 bu kelime Türkçe'leştirilmiştir)
pasca(yê)paş(K,S)arka(daki)
pathanapan,pıhon(K,S,Z)yayvan,geniş
parenapar,pel(D,Z)yaprak
paourvapar(S,Z,K)geçen (yıl için)
paesapis(aj)(K)cüzzam
pancapênc,ponc(K,S,Z)beş
paitigitmek,yürümek
 peyati(K,Z)yayan yürümek
 piyadeyi(S)
paresuperr(Z)kenar
parpırr (Z,S)dolu
pascatpıştda,paşi(K)sonra
 paştır(S)
pourupırr(S,K,Z)çok,dolu
puşkpısik,pısing(K,Z)kedi
 pışile(S)
paşnapaşna,pajna(Z,S)topuk
pathrapawıtış(Z)koruma
 parastın(S)
raocahroj,ruwec(K,S,Z)gün
rotahrwe,ro(Z,K)ırmak
 robar(S)
raoghnaron,rûn(S,Z,K)yağ
rastaraşt,rast(Z,K,S)doğru
raecayatrıcya,rıcıya(Z,K)dökülmek
 rıja(S)
ravohurızgari(K,S)kurtuluş
roaxşnaronahi, rweşn(K,Z)aydınlık
 roşın(S)
safaehosım(K,S,Z)at,eşek vs tırnağı
?sacmusa(yış)(Z)öğrenmek
satased(K)yüz
saretasard, sar(Z,K)soğuk
svasru(Sans)vısturu(Z)kaynana
 xasru(Bazı K)
saredhaser,sal(Z,K,S)yıl
 
sayasi (K)gölge
stareastare,stêrık(Z,K)yıldız
 estêre(S)
spışaspıc,spi,espêbit
 (Z,K,S)
spaetasıpi,spye(S,K,Z)beyaz
suxrasor,sûr(K,Z;S)kırmızı
stunaestun(Z,S)sütun
sthuraûstûr,astwar,asturkalın
 (Z‚D,S)
sukasûjın,suzın(K,S)çuvaldız
spaetasıpi,sıpye(K,Z)beyaz
socayahisotın,sutandınyakmak
 şewıtandın(S,D,K)
sraonişêr,şiyer(K,S,Z)aslan
spanspe(Z)köpek (erkek)
sayaksi,sêberz(K,S)gölge
(spa)taurunatura,tutık(K,S)kara
sarahsere,ser,sar(K,S,Z)baş
soire(Eyı) zwir(kên)(Z)yalan söylüyorlar
suşipışi,si(Z,S)ciğer (ak)
suiryasiyepare(Z)kahvaltı
skendemşıkyaye,şıkandikırık
 (Z,K)
skendoşıkyayış,şıkandınkırılma
 şıkaw(Z,K,S)
scindayeitişıkandın,şıknayışkırmak
 (K,S,Z)
stanaşun(K)yer
sperezasilperz(Z)dalak
srvaestırı(Z)boynuz
şavaiteşiyayış(Z)gidiş
 hayvan sürüsü
şaitiaşti,weşi,şayitibarış
 (S,Z,K)
şauşad,şox(S,K)eğlence(li)
tarşnatayşonê(Z)susuzluk
tathra,temahtari,tarik(K,Z,S)karanlık
teresaititersa,tırsiya(Z,K)korktu
 (ew) tırsa(S)
tanuten(K,S)vücut yüzeyi
tapayeitihetaw,tav(S,K)güneş (ısısı)
tersaititersayış,tırs(Z,K,S)korkmak
tava(jı) te,twıra(K,Z)senden
 (le) towe(S)
taşatwêrzin,tewr(Z,S)balta
 tafsciyu(D)
taştşekillendirmek
 taşt(Z)yontarak şekillendirmek
thatairiter(D)kelime
taoxmantwexım,toxmtohum
 (Z,K,S)
tigritir(K,Z,S..)ok
tançıştateng(tırin)(S,K,Z)en dar
thrihirı(Z)üç
tûm,tvemtı,tû,to(Z,K,S)sen
thwam,thwatwı,te,hito(Z,K,S)senin
thwarsvıraz(Z)yap
tafnutehn(Z)ısı
uştrahuştır,haştır(K)deve
uşta(?vas'tan gelir) waştış(Z)dilemek, arzu etm.
uşihişakıl
visaitibist,vist(K,Z)yirmi
vaidhivay(Z)ark
varâzahebaraz (K)domuz
varefşyaware (Z,K)barınılan yer, yayla
varezintivıraznayışiş (faaliyet)
 vıraştış(Z)yapmak
vatavay(Z ve bazırüzgar
 diğer lehçeler)
vasemi(ez) wazeniste(rim)
vasta waştış(Z)istemek
vıcınoitcıvin(K)toplantı
vicithahyaözenli seçim
 vicnayış(Z)seçme
?vead,?vidbulmak
 vin(ayış)(Z)bulmak
veredhkavelg(Z)böbrek
vareşavışa(S)orman
varekavalg,velg(S,Z)yaprak(Ağaç)
varezwarz (Z)(eylemsel olarak) kalk
vaetivalyer(Z)söğüt (ağacı)
vaenavın(bir Zazakiburun
(a) vasemiwazeno(Z)istemek
viravir,bir(Z,K)anlama
 bir kırın(K)unutma
?var-ware(kerdış)(Z) inanmak
 baweri(K)
vaocatvaca,vatış(Z)söyle(mek)
vadhuvêyw(Z)gelin
vafravafr,berf,vor)kar
 (K,S,Z)
varetataverard(Z)etrafı çevreleyen
varavaron,baran(Z,K)yağmur
vadhuvaka(İran)veywek(Z)gelin(cik)
vaêitival (Z)söğüt
vaenaitivinayış(Z)görmek
vaenvin(Z)gör
varedhavıllık,vaş(Z)çiçek, bitki,ot
vareşavaş (Z)bitki, ot
vaxşwaxş(D,Z)ses
vidhu,vidhavavıyey(Z)dul
vitaretaviyertış,buhurtıngeçmek
 (Z,K)
vehrkaverg,varg(Z,K)kurt
vinden,vinon(Z)görmek,bulmak
vindaiti
vîse–––razı olmak
–––usa(ye)öyle(dir)
vohubah,baş(K)iyi
vohunixwin,xen(K)kan
vouruhera (Z)geniş
xvanxvandın(K)okumak, çağırmak
xşvaştişêşt,şest(Z,K)altmış
xvaharxweng(K)kız kardeş
xvaedaxwêdan(K)terlemek
xaraher,ker(Z,K)eşek
xara-gaoşaargueş(Z)tavşan
xşapanşev,şon(K,Z)gece
xşmakaşıma(Z)siz
xvaraitixvardın,xvarın,yemek
 Werdış (S,K,Z,D)
xvasuraxezur,xesur,xaurkayın peder
 (K,D)
xşvaşşeş(K,S,Z,D)altı
xşiraşir(K,S)süt
?xvapxev (bun)(K)uyumak
xşafnyaşiv,şomy(K,Z)akşam yemeği
xvaxyaiherkesin kendi özüne
 xwebxwe,kendi kendine
 xwe bı xwe(Z,K)
yuvanjıvani,conê(K,Z)gençlik
yaskajuk(D)hastalık
yav(a)jew,ceh(Z,K)arpa
yamacam,com(K,Z)cam
yvancuvan,cıvan,congenç,gençlik
yuxtajuxt(D)bir araya getirmek
 barıx(Z)gurup
yuşma-kemşımaw(Z)senin
yakarejark(D)karaciğer
yazatanamyezdan(K)tanrı
?zan?zan-(K)bil(me)
 zon(Z)
zanuzonı(Z)diz
zangemlıng(K,Z)ayak
 Zengu (Z)ayak yeri, özengi
zijı(K)için
zımozımıston(Z)kış
 zıvıstan(K)
zairi-gaunazêrrin(K) altın renkli
zeredhayazerre(Z)kalp
zeredazerreda (Z)kalpte
zaranimzêr(K)altın
zaranyehezerrınialtından
zaremzari(K,Z)kızgınlık
zayataziyayış,zayin(Z,K)doğuş, doğuruş(?)
zathazayış(Z)doğum
zavarezırrapekudret(li)
 canmardi(K,Z,S)
zannaçene(Z,K)çene
zastadest(K,S,Z,D)el
zemozıme(Z)yer,soğuk yer
zrayaderyadeniz

yeniden avesta

Ölmüş gibi görünen ve çeşitli düşmanları tarafından defalarca zihinlerden silinmeye çalışılan Zarathuştra'nın şekillendirdiği din, aslında kitabın ileriki sayfalarında da göreceğimiz gibi; Yahudilik'te, Hristiyanlık'ta ve İslam'da şöyle veya böyle ve onun çok gerisine düşerekten yaşamını sürdürmeye devam etmektedir. Eğer Doğu Aryan Mitolojisi'nin, özellikle Med Mitolojisi'nin ve onun reformize edilmiş bir şekli olan Zarathuştracılığın dini felsefesi, kozmolojisi, eskatolojisi ve temsil ettiği etik değerler, bütün baskılara rağmen hala insanlara manevi dünyalarında yol gösterici olmakta ise bunun bir anlamı olsa gerek.. Biz bu bölümde işte bunları araştıracağız.

Bunun için öncelikle Zarathuştra'nın kullandığı terminolojinin temel öğelerini analiz etmeye çalışacağız. Fakat bu işe girişmeden önce kutsal kitap; "Zend Avesta"nın serüvenini şöyle bir gözden geçirmekte yarar var. Çünkü Zerdüştiler'in inançlarına yön veren tüm kavramlara kaynaklık eden bu kitap, gerek oluşumu ve gerekse tarih içindeki serüveni açısından çok dramatik bir bir çizgi izlemiştir.

* * *

Avesta, isim olarak ilk kez Pehlevice'de Apastâk olarak ortaya çıkar. "Temel" veya "Temel Seçim" anlamına geldiği sanılan bu kelime, kitap haline getirilen tüm kutsal metinleri içeren kitaplar grubunu ifade etmek için kullanılıyordu. Tahribatlardan arda kalan Avesta'nın bir kaç cilt halinde muhafaza edildiği kutsal kitap, Pehlevice açıklaması ile birlikte korunup yayıldığından, her cilt; "temel seçim ve açıklaması" anlamına geldiğini sandığımız "Apastâk u zand" olarak adlandırılırdı. Zamanla bu; "zend-Avesta" ya dönüştü ve kutsal kitabın adı olarak kaldı. Fakat Avesta isminin anlamı konusunda Alman Prof Sundermann'ın yaptığı çok etraflı bir çalışmasının da bulunduğunu burada kaydedelim.

Zarathuştracılar, orijinal Avesta'nın Peygamber'e 21 Nosk=Demet (siz bunu kitap şeklinde anlayınız) halinde indiğini söylerler. Bu 21 Nosk, ”Yatha ahû vairyu” diye başlayan ve 21 kelimeden oluşan kutsal dini formül esas alınarak birer adla adlandırılmışlardır. Orijinal Avesta'nın bu 21 Nosk'u da ayrıca; yedişer gruplar halinde olmak üzere üç temel bölüme veya ”cild”e ayrılmıştır. 7'şer Nosk'tan oluşan bu bölümlenmeye ”bagışnu” deniliyordu. Bu ana bölümler (ciltler); ”gâsânu”, ”dâd” ve ”hâdak-mânsarik”tir. Bunlardan gâsânu Gathalar'a tekabül eder. Gâsânu'yu oluşturan Nosklar'ın adları şöyledir (bu adlara tekabul eden kutsal kelimeler parantez içinde verilmiştir): Stud-yaşt (Vâstârem), Sûdkar (Yathâ), Varşmânsar (Ahû), Bago (Vairyõ), Vaştag (Mananghõ), hâduxt (Dadat) ve Spend (Angheuş).. Dinkard'a göre Gathalar, Kutsal Kitab'ın bölümleri arasında en yüksek olan bölümdür. Gathalar, ruhsal malumat ile görevlerdirler (bu görevleri anlatan değil, bu görevlerin kendileridirler). İkinci cild Dâd cildidir. Dâd'ın kanun anlamına geldiğini Kürtçe'yi bilenler iyi bilirler. Bunlar; dünyevi malumat ve dünyevi görevlerdirler (bunlar da aynı şekilde malumat ve görevlerin kendileridirler). Dâdlar, yargıçlar (Dâdık'lar) için düzenlenmişlerdir. Dâdları oluşturan Nosklar'ın isimleri şöyledir: Nikâdûm (Xşathremca), Ganabâ-sar-nigad veya Dubasrujd (Ahurâi), Hûspâram (Â), Sakâdum (Yim), Vendidad (Dreubyõ), Çıtradâd (Şyaothnanâm) ve Bakân-yaşt (Mazdâi). Üçüncü bölüm olan Hâdak-mânsarik, Avesta'daki hadha-mãthra'dan türetilmiş olup, ”ilham edilmiş sözler” anlamına geliyor. Burada geçen Mãthra, Mãthra Spenta diye bilinen Yazata ile ilgilidir veya kendisidir. Bu yazata Ahura Mazda'nın ruhu olarak biliniyor. Bu grup Nosklar önem bakımından diğer iki grup arasında bir yere oturur. Bunu oluşturan Nosklar'ın adları şöyledir: Dâmdâd (Athâ), Nâdar Ratuş), Pâgag (Aşât), Rado-dâd-aitag (Çhit), Barış (Haçâ), Kaşkisrôbô (Vangheuş) ve Viştasp-sâstô (Dazdâ)..

Avesta, Sasaniler döneminde ikinci kez derlenip toparlanarak, genelde iki bölüm haline getirildi. Birinci bölüm, yani kelimenin tam anlamıyla Avesta, üç kitap halinde düzenlenmiştir. Bunlar; Vendidad, Vispêrad ve Yasna'lardır. Vendidad; Avesta'da, dinsel kuralların ve bazı mitsel öykülerin derlenerek bir kitap haline getirildiği ilk bölümün adıdır, ki Pehlevice'de adı Videvdad veya Jvît-dêv-dât olarak geçer. Videvdad; "divlere karşı kurallar" anlamına geliyor. Bu bir nevi kanun kitabı görünümündedir. İkinci bölüm ise; Bahdin (Zarathuştra'nın önayak olduğu din) tapınaklarında mukabele ile okunan dualar ve adanması gereken kurbanlarla ilgili bölümdür, ki adı "Visperad"dır. Visperad, hem 3. bölümde, bir "cüz"deki 23 alt bölümün tümüne birden verilen addır, hem de Yaştlar'ın yer aldığı kitabın Sasani dönemindeki adıdır. Üçüncü bölüm; 72 Yasna'dan oluşmaktadır. Tüm bu kitapların Ahura Mazda (tek tanrı) tarafından Zarathuştra'ya indirildiği farz edilir. Fakat durum ilerde göreceğimiz gibi pek de böyle değildir.

xorde avesta

Biz ikinci genel bölümü; Yani Khorda (xurda=küçük) Avesta'yı tanıttıktan sonra Kutsal Kitab'ın asıl önemli bölümleri olan ilk üç kitabı kısaca tanıtacağız. Küçük Avesta; küçük dualardan oluşan ve sadece din adamlarının değil, tüm inananların özel dinsel törenlerde terennüm edebildikleri bir "dinsel el kitabı"dır. Bu kitap; beş Gâh'tan, otuz Sîrôza'dan, üç Afrînagân'dan ve altı Nyâyi'den oluşur. Gâhlar; Bahdiniler'in yerine getirdikleri "beş vakit günlük ibadet"lerde terennüm edilebilirler. Bu ibadetlerden ilki; Hâvani denilen sabah ibadetidir. Orta dönem Zerdüştilik'ten itibaren (yani Akamenidlerin Zerdüştiliği kabul ettiği dönemden itibaren) Havani vaktinin efendisinin Mithra olduğu ve bu ibadetin onun koruması altında yapıldığına inanılmaya başlandı. İbadet, takriben günün ağarmaya başladığı saatlerde icra edilirdi. Rapithwina denilen öğlen ibadeti de Mithra'nın koruması altındaydı. Uzayêirina denilen ikindi ibadeti, Apam Napat'ın koruması altındaydı ve takriben saat üç cıvarlarındaki bir süre içerisinde (sadece bir kaç dakikada) icra edilirdi. Aiwisrûthrima denilen akşam ibadetinin fravaşilerin koruması altında olduğu kabul edilirdi, ki aşağı yukarı Müslümanlar'ın akşam ibadeti ile aynı saatlerde icra edilirdi. Uşahina denilen gece ibadeti ise Sraoşa'nın koruması altında yapılır ve gece yarısından itibaren sabaha kadar herhangi bir saatte icra edilirdi. 15 yaşını dolduran her Zerdüşti bu ibadetlerin gereklerini yerine getirmekle yükümlüdür.

”Nemah” denilen bu beş vakit ibadet, Müslümanlığa da (Fars-Türk-Kürt vs) "Namaz" adı altında geçti ve "dinin temel direği" olarak kabul edildi. Bahdiniler, günlük ibadetleri olan Gahlar'a başlamak için Müslümanlığın "abdest"ine benzer bir şekilde el, ayak ve yüzlerini yıkamak zorundaydılar. Kadınlar, ay halini yaşarken, 3-7 gün, her ne kadar sürüyorsa, bu ibadete katılamazlardı. Müslümanlık'ta da bu "ara verme" olayı sürdürülmüştür. Bu beş vakit ibadetlerde, şimdiki Zarathuştracılar Peygamber'in ölümünden sonra dine giren duaları okuyorlar. Bizim elimizde, dinin değişikliklere uğramadığı günlerde yapılan bu ibadetlerde okunan metinlerle ilgili bilgi yoktur. Şimdiki Bahdiniler, her vakit İbadeti'nin kendi adını taşıyan Gah'ını Khorda Avesta'dan veya ezbere okurlar. Bundan başka sırası gelen Yaştlar da vakit ibadetlerinde okunur (Bkz; Aryan Mitolojisi adlı çalışmamız).

Sîrôza, otuz günler demektir (si=otuz,rôz=gün). Eski Pehlevice'de, Avesta geleneğine uygun olarak ayın her gününe Tanrı Ahura Mazda'dan (Ormazd) başlayarak kutsal Yazatalar'ın adı verildi, ki bu günler bugün de Parsi topluluğunda geçerlidir. Ayın her günü ibadetle ve onun Khorde Avesta'da yer alan "Sîrôza"sı okunarak selamlanırdı.

Afringân veya Afrînagân, her mevsimin ilk 5 günü boyunca yerine getirilen ve çoğu bölümü sonradan Bahdini'ye girmiş olan bir ibadetsel tören türüdür. Bu törenler, yılın altı mevsiminin her birinin başlarında yapılır. Bunlara gahambar denilirdi. Saddar'ın bildirdiğine göre Gahambar kutlamaları, Zerdüştiler'in yerine getirmeleri gerekli olan altı dini görevin en başında yer alır. Bahram Yaşt'ın bildirdiğine göre; eğer bir yerde vakti gelmiş olan bir gahambar kutlanmamışsa, o gün orası için bir İblisii güç haline dönüşür. Bu bayramlar kozmogoni ile sıkıca ilişkilendirilmişlerdir. Bu mevsimlerin birincisi olan maidhya zaremya=bahar ortası günlerinde gökyüzü yaratılmıştır. Newroz'dan 41 gün sonra başlayan bir kutlama ile, ya da 30 Nisan-3 Mayıs tarihleri arasında kutlanarak karşılanır. İkincisi; Maidhyôşem=yaz ortası günlerinde sular yaratılmaya başlanmıştır. Bu bayram; 29 haziran ile 3 temmuz günleri arasında kutlanır. Üçüncüsü; Paitiş hayem=hasat mevsimi günlerinde yer yaratılmıştır. 12-16 Eylul günleri arasında kutlanan bu bayramın son günü Mihrican bayramı adı altında kutlanır. Avestik adı Mithrakana olan Mihrican Bayramı, Newroz'un güz dönemindeki karşılığı sayılabilir. Bu bayram Mithra'ya adanmıştır. Dördüncüsü; Ayâthrem -ki anlamı belirsizdir, veya sığırların yavrulama zamanı anlamına gelebilir-. Ayâthrem Günleri'nde bitkiler yaratılmıştır. Boyce; bu mevsimin hayvanların meralardan dönüş dönemine rast geldiğini kaydediyor. Bu görüş veya tesbit mantıkidir. Bu bayram; 12-16 Ekim günleri arasında kutlanır. Beşinci mevsim, Maidhyârem=kış ortası mevsimidir ve bu mevsim; hayvanların yaratıldığı mevsimdir. 26-30 Aralık Gunleri arasında kutlanan bu bayram, Hristiyanların Noel'i ile çakışır. Mithracılar bu günleri Mithra'nın doğum günü olarak anarlar. Zerdüştiler, Peygamber'in doğum günü olarak algılarlar. Altıncısı; Hamaşpathmaêdaêm'dir, ki bunun da anlamı tartışmalıdır. Modi(1922), bunun gece ve gündüzün, soğuk ve sıcağın "eşit" olduğu senenin ılıman son beş gününü ifade ettiğini yazar. Zarathustracı takvim 360 günlüktür (12x30 gün). Son beş güne ise "Gatha günleri" adını vererek takvime eklemişlerdir. İşte bu bayram o beş günü kapsar. Takvimi bir bütün halinde gözümüzün önüne getirirsek, Hamaşpathmaêdaêm'in son günü, diğer önasya Aryanları gibi Kürtler'in de halen kutlamakta oldukları Newroz'a denk düşüyor. Bu bayramın bir anlamı da insanların yaratıldığı günler olarak kabul edilmesidir.

Khorde Avesta'nın son bölümü Nyâyiler; "isteme" dualarıdır. Bunlar beş vakit ibadeti'nin sonunda edilen dualardır. Sekiz yaşından itibaren her Bahdini'nin okumak zorunda olduğu bu dualar, metin olarak günümüzde çok değişmiş ve orijinal Zarathuştra dini ile ilişkisini kaybetmiştir. Ama yine de Zarathuştracılığın kabul ettiği bayramların içerik olarak şekil değiştirse de, diğer bazı dinler ve ülkelerce assimile edilerek ödünç alındığına dair elimizde deliller var. Bunlardan bazılarını, kendilerinin de ataları Aryan olan Kuzey Avrupa Ülkeleri'nin geleneklerinde bulduk. Mesela Maidhya zaremya=bahar ortası bayramı, bu ülkelerde hemen hemen Zarathuştracılar'la aynı günlerde, yani Mayıs'ın 2'sinde ateşler yakılarak selemlanıyor. Mayıs ayının 5'i Türkiye'de de Hıdırellez olarak kutlanır. Maidhya şem=yaz ortası bayramı, yine bu kuzey ülkelerinin en coşkulu bayramlarından biridir. Kuzey ülkelerinde bu bayram, 29 Haziran yerine 25 Haziran'da kutlanır ki bu da önemli bir sapma sayılmaz. Zarathuştracılar'ın Maidhyorem=kış ortası bayramı ise tüm Hristiyan aleminde ve giderek tüm dünyada yılbaşı olarak kutlanır. Eğer Hristiyanlar'ın eski takvimini göz önünde alırsak, Zarathuştracılığın kış ortası bayramı, İsa Peygamber'in doğum günü ile çakışıyor. Zarathuştracılar 26 Aralık'ı kendi Peygamberlerinin doğum günü olarak kutlarlar, yani Noel="İsa Peygamber'in doğum günü" ile hemen hemen aynı gün... Bir şey daha; Doğu Aryan Mitolojisi'ne göre Mithra 25 Aralık'ta doğmuştur. 25 Aralık, Mithra'ya Roma'da Mithras olarak tapıldığı sıralarda resmi bir bayram olarak kutlanırdı, ki İsa Peygamber'in doğum günü olarak kabul edilmesinin sebebi, bu bayram geleneğinin sürdürülmesi isteğinden olsa gerektir. Şu kısa girişte bile Zarathuştra'nın ve Med merkezli Aryan Mitolojisi'nin hem İslamiyet'te, hem de Hristiyan aleminde nasıl yaşamaya devam ettiğini gördük.. Daha sonra göreceklerimiz ise dudak ısırtıcı olacaktır.

avesta'nın toparlanması ve yazılması

Bahdiniler'in, orijinal Kutsal Kitab'ın 21 Nosk (buket veya kitap) halinde Ahura Mazda tarafından Zarathustra'ya indirildiğine inandıklarını daha önce kaydetmiştik. Bu dinin imanlı takipçileri, Peygamber'in de bunları, değerli takipçisi Viştaspa'ya emanet ettiğini söylerler. Bunların; Viştaspa'nın emriyle, Jamaspa (Camasp) tarafından yazılı hale getirildiğini de aynı dinsel kaynaklarda yer alır. Ben kendim, bir şekilde Avesta'nın yazılı hale getirilmiş olduğuna inanırım. Bu değerli orijinal yapıt, daha sonra İskender-i Rumi'nin (Büyük İskender) ve Akamenidler'in hışmına uğramış, büyük bir bölümü yakılmıştı. Bu yıkıcı hükümdarların sonuncusu olan İskender'in ölümünden bir müddet sonra (belki de bir asır-Mills), Zarathuştracı din adamlarının bir araya gelerek tahribatlardan arta kalan kutsal kitapları 12.000 öküzün derisine yazdıkları bazı kaynaklarda bildirilmiştir.

Bizim elimizde, orijinal ”Avestik alfabe” ile yazıldığı ihtimali yüksek olan bir metin var. Fakat bunun tahripçi kültür düşmanlarının eline düşmemesi için, geçici de olsa bulunduğu yerde saklı tutulması uygun görülmüştür. Bu metin, Kürdistan'da tesadüfen ortaya çıkarılan bir heykelin kollarında yazılı bir halde bulunuyor. Bu heykel ise Avesta'nın pekçok yerinde; mesela Gôş (Gauş) Yaşt;14'te şekli tarif edilerek betimlenen Aji Dahaka'nın tıpkısıdır. Avesta, Aji Dahaka'yı şöyle tarif ediyor: ”…Aji Dahaka, üç ağızlı, üç başlı, altı gözlü……İblisî Drug.” Bizim sunacağımız heykelin fotografında da üç ağızlı, üç başlı, altı gözlü bir yaratık tasvir edilmiş. Bu heykelin omuzlarına doğru uzanan iki yılan da gösteriliyor. Kürtler'in Dahak'ı tarif ettikleri menkibelerde de canavarın (veya yabancı hükümdarın) omuzlarında bulunan yılanlardan bahsedilir. Benim kişisel kanıma göre bu heykel, bu haliyle Med Mitolojisi'nden çıkmış olan bu figürü temsil ediyor. Bununla birlikte heykel daha henüz bilim çevrelerince tetkik edilerek çözümlenmediğinden, iddiamızda bilimsel temkini elden bırakmıyoruz. Yalnız şunu da kaydetmekte yarar vardır sanırım: Elamlılar'ın Humpan adını verdikleri büyük tanrılarının İnsan başlı bir yılan olarak tasvir edildiği ve kendisine öylece tapıldığı kuvvetli bir sanıdır. Elamlılar'ın bu tanrısının, Medler'in yabancılara karşı aşağılama kampanyasından nasibini alarak, iblisi bir güç haline dönüştürülmüş olması ihtimali de yok değil.

Bizim fotografını sunacağımız heykelin kollarında, omuzlarından aşağıya doğru şimdiye kadar bilinmeyen bir alfabe ile yazılmış olan, çözümlenmemiş bir metin yer alıyor, ki bunun tıpkıbasımının fotografını da sunuyoruz. Alfabe; Sümer, Hitit, Aramik, Elamit, Grek, Ermeni vs gibi, bölgede Mısır'a kadar uzanan bir sıkalada kullanılan hiçbir alfabeye benzemiyor. Kürdistan'da, Avesta'nın şekillendiği Medya'da ve Med Mitolojisi'nin bir figürünü betimleyen bir heykelin kollarında yer alan bir metni yazmak için kullanılan bu alfabenin, kutsal kitabın şimdiye kadar bilinmeyen alfabesi olabileceğini bilim dünyasına teklif ediyoruz. Bu konuda heykelin kollarında yer alan metnin çözümleneceği güne kadar şimdilik bunları söylemekle yetineceğiz.

***

Khosrav Anôşarvân'a dayandırılan bir açıklamaya göre; Avesta'yı toparlamakla ilgili çalışmalar Arsacid Hanedanlığı'nın (Baktriya) son kralı 5.Ardaşir döneminde (M.S.224'ten biraz önceki bir tarihte) başlamış, Sasani Kralı 2.Şapûr döneminde başarıyla sona erdirilmiştir. Doğu İran'a fikse olan Boyce (1979), Avesta'nın "katliam"dan kurtulup şuraya buraya dağılmış olan parçalarının bir araya toplatılması için emir veren ilk insanın Baktriya Kralı Valkaş olduğunu söyler ve bunu geleneksel kaynaklara dayandırır. Fakat İran tarihinde Valkhaş adını taşıyan en aşağısından dört kralın varlığı işi biraz karıştırıyor. Bunların arasında en fazla anılanı, Nero'nun (M.S. 37-68) çağdaşı olan I.Valkhaş'tır (Vologeses-I). Biz, Zarathuştracılığın bu kralın veya aile üyelerinden birinin sayesinde Baktriya'da tutunmaya devam ettiğini biliyoruz. Kralın kardeşi Tiridates bir Magu olarak niteleniyordu. Mills, bu terimle "Magician"ların, yani büyücü-kimyacıların anlaşılmaması gerektiğini, Tiridates'in bir din adamı olduğunu kaydediyor. Tiridates'in kendisini bir magu olarak nitelemesi, bu dönemde maguluğun tüm Aryani ülkelere yayıldığını gösteriyor.

Avesta'nın asla yazılı hale getirilmediği gibi bir tez öne süren araştırmacılar da vardı. Bunlardan biri olan Fransız araştırmacı Pater Nau (1927), tezini Suriyeli süryaniler arasında yaptığı araştırmaya dayandırmıştı. Süryani kaynaklarını tarayan Nau buradaki "bilgi"lere dayanarak Avesta'nın asla yazılı hale getirilmediğini söylüyordu. Bazı Süryani, Müslüman ve Yahudi kaynaklarının Bahdiniler'e (mazda-yaznacılara) karşı ne kadar taraflı ve düşmanca bir yaklaşım sergilediklerini bildiğimizden, iddiayı burada sadece bilgi olsun diye kaydetmekle yetineceğiz.

* * *

Batılı klasik yazarları ve Zerdüşti Kaynakları'nı şöyle bir taradığımızda; Avesta'nın yazılı hale getirilmesi ile ilgili olsun, dinin yayılışı ve korunması ile ilgili olsun, Magular karşımıza çıkan tek sosyal grupturlar. Biz Avesta'nın bir bölümü olan Gathalar'ın kaderine daha sonra değineceğiz. Kutsal Kitab'ın Gathalar dışında kalan ve günümüzde bilinen bölümlerinin büyük bir kısmı doğrudan doğruya Magular'ın eseridirler, Yani bu kitaplar onlar tarafından yaratılmış ve yazılı hale getirilmişlerdir (zaten Peygamber'in kendisi de bir magudur). Kutsal Kitab'ın formasyonunun çok karmaşık bir süreç izlenerek oluşturulduğu anlaşılıyor. Öyle görünüyor ki; Medyalı Magular, ellerinde bulunan Mithra Yaşt'ı (X. Yaşt), Hom-Yasnalar'ı (IX., X., XI. Yasnalar), Anahita Ardvi Sura'ya adanan Aban-Yaşt'ı (V. Yaşt), Sraoşa'ya adanan yasnaları (LVI., ve LVII.yasnalar) bazı değişiklere uğratarak da olsa Avesta'ya monte etmişlerdir. Böylece Avesta artık sadece Zarathuştra'nın reformize ettiği mitolojiyi değil, tümüyle Med Mitolojisi'ni ve bazı yönleri ile Doğu Aryan Mitolojisi'ni verir duruma getirilmiştir. Kutsal kitaba monte edilen Mithra Yast, Hom-Yastlar ve Sraoşa yasnalar (veya yaştlar) özleri ve ifade ettikleri mitolojik kavramlar itibariyle Zarathuştra'nın kendi eseri olan Gathalar'dan daha eskidirler. Bunlar, eski Aryanlar'ın dinsel törenlerinde okunan metinlerdi. İkinci kuşak Bahdini rahipleri, bu dinsel metinleri; -ki herbiri başka bir dinin kutsal metnidir- "Avesta" ile birleştirirken içeriklerinde bazı değişiklikler yapmışlardı. Böylece Mithra sistemine dahil olan veya bağımsız tanrılardan; Mithra, Homa ve Sraoşa rütbe kaybederken, Tek Yaratıcı Tanrı haline getirilen Ahura Mazda'nın birer astı olarak İranlılar'ın yeni dinine geri döndüler. Zaman içinde bu tanrılar daha da gerileyerek "melek" seviyesine ineceklerdi. Gershevitch (1959) bu yeni dine Zarathuştrianizm yerine "Zoroastrianizm" demek suretiyle orijinalinden ayırıyor.

Konuya dönersek; diğer bazı Yaşt ve Yasnalar'ın M.Ö. 250 ile M.S.226 yılları arasındaki bir zaman kesitinde şekillendiklerini tahmin edebiliriz. Vendidad'ı ise, bazı yazarlar M.Ö. 120 yılına yerleştiriyorlar. Buna sebep, bu dini kitapta adı geçen yer adlarının bu tarihi kesitteki yer adları ile uyum içinde olması gösteriliyor (Kristensen). Fakat Nyberg bu Nosk'un M.Ö. 485'ten öncesine ait olduğunu kaydeder, ki araştırmacıların ekseriyetinin görüşü bu merkezdedir.

magular ve avesta

Magular; Bahdiniler'in dini kitabı olan Avesta'nın Zarathuştra'dan sonraki yazarlarıdırlar. Med'dirler ve orada bir rahiban sınıfını oluştururlar. Bilindiği kadarıyla Zarathuştra'nın ortaya çıkardığı dev eser, çeşitli dönemlerde, çeşitli hükümdarların saldırıları ile tahrip edilmiş, önemli bir bölümü yok olmuştur. Magular, Avesta'nın bu kayıp bölümlerini yeniden kaleme alarak, Kutsal Kitap'ı kendi bildikleri gibi şekillendirmişlerdir. Dinin yeniden şekillenmesi, bu dine eski Aryan Mitolojisi'nin elemanlarının orijinaline sadık kalmak suretiyle 'Zerdüştileştirilerek' yeniden monte edilmesi bu sosyal tabakanın eseridir. Bunlar, aynı zamanda Aryan Mitolojisi'nin Med versiyonunun da yaratıcıları olarak kabul görmektedirler. Magular sadece Zarathuştra'nın getirdiği dinin değil, zamanın Medya'sında varlığını sürdüren tüm dinlerin önderleri konumundaydılar (tabii ki biribirleriyle rekabet halinde).

Magular'ın, Medler'in dinsel hayatlarına bu derecede hakim olmaları, Akamenidler döneminde yönetim erkini elinde tutan Dara ve Xerxes gibi Pers hükümdarların işlerine hiç gelmiyordu. Grekler'in Smerdis dedikleri Gautama olayını bahane eden Dara, Magular'a karşı büyük bir katliama girişmiş, neticede o katliam gününü Magofonia bayramı ilan ederek yıllarca kutlatmıştı. Onun takipçisi olan Xerxes, baskıları daha da arttırınca, Magular'ın büyük bir kısmı, yanlarına bu Med dilinde yazılmış olan dini kitapları da alarak Anadolu'ya kaçtılar, ki bunu daha önce de yazmıştık.

Biz, Pers Akaemenid Sülalesi krallarından Dara ve Xerxes döneminde Medyalı Zarathuştracılar'ın yaşadığı felaketi aşağı yukar biliyoruz. Dara, kazıttığı kaya yazıtlarında asla Zarathuştra'dan bahsetmez. Mills (1905) ve Gershevitch'in (1959) de bildirdiği sebeplerini doğru bir şekilde saptadıkları gibi Zarathuştra ile birlikte Ameşa Spentalar da aynı kaya yazıtlarında yer almazlar. BU yazıtların orijinal kopyaları bizim de elimizde bulunuyor. Derinlemesine inceleme fırsatı bulduk. Zarathushtra'nın bu yazıtlarda isim olarak yer alamaması teasdüfi değildir. Hele bazı yazarların iddiasının aksine 'yer darlığından dolayı' hiç değildir. Zarathuştra'nın kendisi, kuvvetle inanılır ki, bu "yeni türeme" Pers hükümdarlarının ölesiye nefret ettikleri Magu Rahipleri sosyal grubuna mensup bir Med'dir. Ameşa Spentalar da (daha önce bahsettiğimiz altı başmelek), Zarathuştra'nın bahsettiği ve dinsel bir saygı gösterdiği tanrısal kavramlar oldukları için, Dara'nın hışmına uğramışlardı. Bunun yanında Angra Mainyu da yazıtlarda yer almaz. Bu yazıtların temel dinsel öğeleri; Tanrı Auramazda, ”Başmelek” Aşa ve Kötü kavramı olarak Druj'dur. Mills (1906); Dara'yı, Magular'dan ve Zarathuştra'dan nefret eden bir Mazda-yasnacı olarak kabul eder. Dara'yı aynı tanrıya tapan -veya Ahura Mazda'yı "en yüksek tanrı" olarak kabul eden- İrani dinlerin bir başka mezhebine mensup biri olarak kabul ediyor. Mills, ayrıca bu "darbeci" kralı protestanlardan nefret edip, onları dinden afaroz eden katoliklere de benzetmektedir. Bu "katolik"; eski İran dinlerine, -tüm İranlılar'ın veya Aryanlar'ın tanrısı imiş gibi kabul ettiği- Ahura Mazda'yı "en büyük tanrı" olarak monte edip ulusal birliği sağlamaya çalışmıştı. Fakat Dara özünde herşeye rağmen politeistti.. Gnoli'nin de bildirdiği gibi yazıtlarda yer alan; "Auramazdâ... hadâ bagaibiş", yani "Auramazda...(Pers Kralları Ahura Mazda'ya Auramazda diyorlardı) diğer tanrılarla birlikte.." veya diğer Akaemenid yazıtlarındaki; "hadâ visaibiş bagaibiş" (bütün tanrılarla birlikte), yahut; "utâ aniyâha bagâha tayaiy hantiy" (var olan diğer tanrılar) gibi ibareler, tek tanrıcılıkla izahı mümkün olmayan ibarelerdir. Hele; "mazişta bagânâm", yani; "tanrıların en büyüğü" tabiri açıkça inanılan diğer bazı tanrıların varlığına işaret eder, ki bu Zarathuştra dininin açıkça red ettiği bir inançtır..

Bu durumda, Dara eğer Zarathuştra'dan söz etmiş olsaydı, ancak düşmanca söz edebilirdi. Tahtta iddia sahibi olan Medyalı Magu şefi Smerdis veya Gautama'nın "başkaldırı"sı daha henüz sıcaklığını korurken, nasıl olur da bir Pers hükümdarı, bir Med'i "Peygamber" olarak kabul edebilirdi?. Persler, Magular'dan o kadar nefret ederlerdi ki, onların dini etkinliklerini yok etmek için kendi din adamları sınıfını oluşturmaya başlamış oldıklarına dair işaretler var. Bu Pers din adamlarına eski bir İndo-Aryan terim olan Athravan, yani "ateş-adam" dediklerini bazı araştırmacılardan öğreniyoruz. Avestik bir ünvan olan ”Athravan”lar, Aryan mitolojisinde önemli bir yer tutarlar ve tüm Aryan din adamları gibi aslında Magular da bu ünvanı kullanıyorlardı. Yani magular da kendilerini athravan olarak nitelemekteydiler. Bundan dolayı, Perslerin bu operasyonlarında muvaffak olduklarına dair hiç bir işaret yoktur. Özünde Magular, İran'ın tümünde dinsel sahneye her zaman hakim olageldiler. Bunu Kur'an'da geçen ”mecusi=magucu” teriminden de anlıyoruz.

Şimdi buradan kendi tesbitimize geçebiliriz: Bizce Avesta, ilk kez İskender döneminde değil, Pers Akaemenid sülalesi döneminde tahribata uğramıştır, ki bu konuda pekçok işaret vardır.

Daha önceki bölümlerde de söz ettiğimiz gibi; İran'dan kovulup eski Grek kolonilerine dağılan Magular, buralardaki insanlar tarafından büyük ilgi ile karşılandılar. Neredeyse üçbin yıl boyunca atalarının çizdiği ayrı yollarda ilerleyen Aryanlar'ın bu iki koluna mensup insanların karşılaşması düşmanca olmadı. Hatta harika idi denebilir. M.Ö. 485 yılından (Herodot'un seyahatinden) çok önce başlayan göç, Xerxes döneminde şiddetlenerek sürmüştü. İşte bu "buluşma" antik dönemin yazarlarının; Magular ve Zarathuştra hakkında araştırma yapmalarına, Magular'ı anlamalarına ve dinleri hakkında yazılar yazmalarına yol açacaktı.. Jackson ve Gray, bu yazarlar arasında "Zoroaster"den ismen bahseden 137 kişi tespit etmişlerdi, ki bu gerçekten muazzam bir rakkamdır. Biz, bu yazarların bir kısmının eserlerinden bazı pasajları tetkik etme fırsatı bulduk. Bundan şunu anladık: Magular'ın kafalarında ve taşıdıkları kitaplarla Anadolu'ya ve Asur'a taşınan Zarathuştra düşüncesi, hem "ham bir meyva" görünümündeki Yahudiliğin felsefesinde önemli diğişikliklere yol açmış, hem Grek "Filo"suna (Philo) temellik etmiş, hem de daha sonraki dönemlerde gelişen dinlere ihraç edilmiştir. Magular'ın Kapadokya'daki çalışmaları ise, o bölgeye bir sürgün hayatı yaşamak üzere gelen Hristiyan rahiplerini derinden etkileyecek, daha sonra oluşacak İnciller'in şekillenmesine katkıda bulunacaktı. Bu etkilenme olayını daha sonraki bölümlerde delilleriyle göreceğiz.

magular ve grekler

Klasik Batı Yazarları, Magu-Avesta bağlantısı hususunda hemfikirdirler. Strabo (Yaklaşık Milat), doğru bir tesbitte bulunarak; Magular'ın ülkenin her tarafına dağılmış olan "dini bir kabile" olduğunu ileri sürerken, daha sonraki devirlerin araştırmacı yazarı Marcellinus (M.Ö. 330-400) Medya'da bunların kökenini araştırıyordu. Bu sonuncu yazara göre Medya, Magular'ı yetiştiren "verimli bir tarla" gibidir. Bu "aile", Histaspes'ten (Viştaspa) itibaren çoğalarak gelişmiştir ve din adamlığı bunlarda babadan oğula geçmektedir. Herodot'un Magular'ı, Medya'yı oluşturan altı kabileden biri olarak yorumladığını biliyoruz. Bu tesbit -yanlış da olsa- bize birşeyler anlatır durumdadır. En aşağısından Magular'ı sadece Medya'da aramamız gerektiğinin delilidir bu tesbit. Bu gibi görüşlere yakın yaklaşım gösteren klasik dönemin diğer yazarları da sayılabilir.

Anadoluya geçen Magu din adamları, burada karşılaştıkları Grek düşünürlerini derinden etkilemişlerdi. Alexandria'da "sapkın mezheb" olarak tanınan bir dini akım vardı; Philo... "Zoroaster'in gizli kitapları"na sahip olduklarını söyleyen bu Alexandria ekolünün sapkınlığı, Grek felsefesi ve Zarathuştracılık'tan etkilenerek Yahudiliğe eklekltik yeni bir veçhe vermelerinden ileri geliyordu. Lidya'yı dolaşan Pausanias (M.Ö.468) ise Magular'ın ateş tapınaklarında bir kitaptan; "barbarca bir dilde, anlaşılmaz şeyler" okuduklarını kaydeder. Bu bize daha sonra Avesta adını alacak olan kitabın ta o zamanlar yazılı halde bulunduğunu anlatır. Darmesteter'in (1880) de kaydettiği gibi, bunların Gathalar olması kuvvetli bir ihtimaldir. Strabo (Milat cıvarı), Pausanias'ın bahsettiği bu ayinleri işaret ederken, bu okunma işleminin bir saat kadar sürdüğünü söyler. Hermippus'un (M.Ö.200'lü yıllar), Zoroaster'in iki milyon satırdan oluşan kitaplarını incelediğine dair bir iddiada bulunduğunu daha önce de belirtmiştik.

Bütün bunlar esrar perdesini kısmen de olsa kaldırır nitelikteki delillerdir. Pers-Akaemenid hükümdarları döneminde Zarathuştracılar büyük bir baskı altına girmişlerdi. Bu dinin rahipleri olan Magular; hem canlarını, hem de kutsal birer emanet olan yazılı hale getirdikleri dini kitaplarını kurtarmak için çareyi Anadolu'ya kaçmakta buldular. Burada Grek yazarları ile karşılaşmış ve aşağıda kısmen göstereceğimiz gibi onları derinden etkileyeceklerdi.

Theopompos (M.Ö.338), Zarathuştra'nın dinini, bu dinin kitaplarındaki bilgilere dayanarak mükemmel bir şekilde açıklar. Bu yazar; evrendeki iki temel ögenin, yani iyi ile kötünün ebedi çatışmasını, Ormazd (Ahura Mazda) ile Ahriman'ın (Angra Mainyu) mücadelesini, iki üstün varlığın biribirine zıt kavramlar yarattıklarını, tabiattaki tüm varlıkların iyi ve kötü olarak bölünmüş olduklarını, dünyanın ebediyen var olmayacağını, nihai mücadelede Ormazd'ın Ahriman'ı ve kötü ögeyi yenilgiye uğratıp parçalayacağını, ölümden sonra yeniden dirileneceğini, ebedi hayatı vs. tahmin edilebileceği gibi, sonradan Avesta adını alacak olan kitaptan aldığı şekliyle sunuyor. Philo Judacus'un (M.Ö.20 cıvarı) geliştirdiği karma öğretisi için görüşlerinden yararlandığı bilginlerden biri olan Heraklitos (M.Ö. 400'lü yıllar), Zarathuştra'nın kavramlarının "ruhu"na uygun bir düşün biçimini sergiliyor.

Heraklitos'un Logos'unda hareketin ebedi kanunu "kavga"dır. Bu kavga yarışan element veya ögelerin kavgasıdır. Hayat kavga sayesinde mümkündür. Hastalık; sağlığı hoş ve güzel yapan bir olgudur. Adaletin kendisi de kavgadır. Kavga ise evrenseldir. Kavgada herşey belli bir safta bulunur. "Gerçek"in kendisi ateşin; yani eşyanın, tabiatın ve evrenin özünde kendiliğinden bulunan enerjinin bir sonucudur. Enerji doğal evrende kalıcı olarak bulunur. Bu enerjinin kendi kanunları vardır. Bu kanunlara göre enerji dünyayı başlatır ve sona erdirir. Bu kanun enerjinin ritimsel sebebidir, Logos'tur. Tıpkı Zarathuştracılık'ın Aşa ve Vohu Manah kavramlarında olduğu gibi.

Heraklitos'daki bu kavga, Zarathuştra'nın veya Zarathuştracılığın evren kavramında zaten vardı.. Zıtların mücadelesi, evrenin ve tanrısal kavramların tümüne hakimdir. Ahura Mazda'ya, daha doğrusu Spenta Mainyu'ya, Angra Mainyu düşmandır. Biri hayatı yaratırken, diğeri hayat olmayanı temsil eder. Aşa, yani dürüstlüğün zıddı, Druj; yani yalan olandır vs.. Heraklitos, bu kavramlarla da yetinmeyerek Zarathuştra'nın "Aşa" kavramı sayesinde (tabii ki bu kavramın Grekçesi sayesinde) fiziksel evrenin öz-devinimini formüle ediyor. Bu kavram, güneş ve diğer göksel varlıkların doğuşu, yörüngesi, batışı, "yok oluşu", mevsimlerin biribirini takip edişi vs.'deki ritmin yakalanması ve formüle edilişidir. Ritm, Philo'nun felsefesinin temel ayaklarından birini oluşturacaktı. Bu ritm, Zarathuştracılıkta Aşa olarak vardır.

Heraklitos'un, Dara'nın Sarayı'na davet edilmek suretiyle Ahura Mazda-Angra Mainyu mücadelesi gibi bazı şeylerden haberdar edildiği yolunda kayıtlar var. Fakat Dara'nın Angra-Mainyu'yu dışlayan dininin yapısı göz önüne getirildiğinde, bunun gerçek olmadığı, Philo'yu etkileyen asıl kaynağın, Zarathuştracı Magu din adamlarının Anadolu'da etkiledikleri Plato ve sürgün yıllarının ürünü olan "geç Yahudilik" olduğu görülecektir. Bu Yahudiler, sürgün yıllarını geçirdikleri Babil'de Zarathuştracılar'la ilişkiye geçmiş, bu sayede dinlerinde ve dini prensiplerin yer aldığı kitap olan Tevrat'ta değişiklikler yapmışlardı. Bu etkilenmeyi daha sonra anlatacağız.

Plato ise Logos'un yerini tutan kendi nous'unu geliştirmişti. Bu nous, dünyanın ve özün (veya eşyanın doğasının) dışında ve ötesindedir. Bu bir tanrıdır. Plato'nun bir diğer nous'u ise doğanın bir parçasıdır ve "dünyanın ruhu" ile birleşmiştir. Plato'ya göre özellikle ahlakın "bileşiminde" karşıtlıklar sürer. Logos'da denilen Plato'nun nous'una zaman içinde Logistikhon da denildi. Evrensel nous aynı işlevi birey olarak insanda da sürdürdü. Plato'ya göre hiç bir bilgi onunla yer değiştiremez. "Aynı şeyler, aynı şeyler vasıtasıyla bilinir."

İnsan'ın iki bileşeni vardır; Biri ölümlü, -ki bu bölüm tanrıların eseridir ve fani olan bileşendir- diğeri ölümsüz olan bir özdür ve Dünya'nın Ruhundan (Zarathuştra'nın Armaiti kavramı) özünü alarak gelişmiştir. Bu, "bireysel ruhlar, dünyanın ruhundan intişar eder" gibi bir anlam taşımaz. Hem bireysel ruhlar ve hem de dünyanın ruhu aynı temel özdeklerden şekillenmişlerdir. Plato aynı zamanda, bireysel ruhların "dünyanın ruhunun birer parçaları" olduklarını ve "vücutlarda olduğu gibi elementlerden oluştukları"nı kaydeder. Nous sayesinde ruh her zaman iyiye ulaşır, "anoia" ile ise kötüye...

Görüldüğü gibi Plato'nun dualizmi de tüm evreni kapsayan bir çatışmayı işaret ediyor. Bu çatışma hem evrenseldir, hem de bireyde veya bireyin ruhundadır. Plato'da iyiyi nous, kötüyü anoia temsil ediyor ve bu ilahi elemanlar Zarathuştra'daki Spenta Mainyu-Angra Mainyu kavramlarının aynısı oluyor.. Ahlaki değerleriyle, evrenselliği ile ve davranışları ile aynısı..

Tüm bu elemanlar, Grek dünyası ile Zarathuştracı din adamlarının yakın temasının eserleridirler.

gathalar

Gathalar, Zarathuştra'nın Tanrı Ahura Mazda tarafından insanlara bildirmekle görevlendirildiği kutsal metinlerden arta kalanlardır. Bunlar sonradan Avesta olarak şekillenen büyük dini kitaplar kompleksinin 3.'sünde, "yasnalar" bölümünde yer alırlar. Avesta'da 72 Yasna yer alır. Bunların bir bölümü Zarathuştra'nın Kutsal kitabı'nın 72 Yasna'sını tamamlamak üzere sonradan metne eklenmişlerdir. Asıl orijinal Yasnalar, -ki bunlar Gatha adını taşıyan lirik ilahilerden oluşurlar-, 28-34, 43-51 ve 53. Yasnalar'dır ve 17 tanedirler. Bu Yasnalar'ı oluşturan Gathalar, Avesta'nın şiirsel olarak düzenlenmiş olan bölümleri olup; gerek metrik sistemleri, gerek dilleri, gerek felsefeleri ve terminolojileri ve gerekse anlam bütünlükleri itibariyle hem diğer Yasnalar'ın metinlerinden ve hem de Avesta'nın kalan bölümlerinden ayrılırlar.

Zarathuştra'nın kendisinin terrennüm ettiği asıl metinler bunlardır. Hem Pers hükümdarlarından, hem İskender'den, hem İslami yönetimden ve hem de zamanın acımasız tahribatlarından bu metinleri kurtarıp zamanımıza taşıyabilen insanlar, Hindistan'ın Surat kentine kaçabilen Zerdüşti Parsiler'dir. Bu Parsiler, İslamiyet'in İran'da hakim din olmasından sonra, baskılara dayanamayarak ülkelerini terkedip kuzenleri Hindular'a sığınan Zerduştiler'in -İran'da kalan bir avuç insanı saymazsak- son bölümüdürler. Bu insanlar, Bombay'da hatırı sayılır bir topluluk oluşturmuşlardır, ki bunların sayesinde Çağdaş Batılı Düşünürler, adı Avesta olan muazzam bir felsefi, dini ve ahlaki ziyafete konabildiler.

Avesta, bugünkü insanların eline geçmeden önce sayısız el değiştirmiş, sayısız badire atlatmıştır. Süreç içinde defalarca tekrarlana tekrarlana bugünkü insanlara kadar ulaşabilen en yaşlı el yazması Avesta bölümü, 800 yaşını doldurmuş değildir. Hele ele geçebilen İran kaynaklı el yazmalarının en yaşlısı, 1600'lü yıllarda kaleme alınmıştır dersek, Zarathuştra dinini benimseyen veya devam ettiren insanların nasıl bir baskı cenderesinde yaşadıklarını daha iyi anlarız.

En eski elyazması Yasna nüshası Mitrô-âpân-î Kaî Khûsrôb tarafından; Fravardin ayının Vohu Manah gününde, Y.692'de (yani Yezdegerd'in tahta çıkışının 692. yılında) kopya edilmiştir. Günümüzdeki geçerli takvime göre bu tarih; 26.Ocak 1323'tür. Kopenhag'da bulunan bir diğer nüsha ise aynı yılın 17. Kasım'ında kopya edilen bir elyazması Yasna'dır. En yaşlı Vendidad elyazması ise 1205 yılından kalma bir nüshadır ki, Zend-Avesta grubunun ele geçirilen en eski kopyası budur. Visperadlar'ın en eski kopyası 1278 yılında kaleme alınmışken, Yaştlar bu konuda daha şanssızdırlar, ki bunların en yaşlısı 1591'den kalmadır. Khorde Avesta'nın da günümüze kadar muhafaza edilebilen ve 1352'den kalma bir nüshası bulunmaktadır.

avesta'nın ”keşfi”

Günümüzde Avesta'nın veya herhangi bir eserin keşfi, bu eserin Batılı araştırmacı ve düşünürlerin eline geçmesi ile aynı anlama geliyor. Gerçekten ellerine geçen her materyali büyük bir bilimsel merak içinde kılı kırk yararcasına inceleyen bu insanlar olmasaydı, bugün ne Zarathuştra'nın dininin asıl içeriğini ne de etkilerini öğrenemeyecektik. Bu bilim adamları sayesindedir ki, Medyalı Zarathuştra'nın tüm Önasya dinlerini etkilediğini öğreniyoruz..

Batılı Bilginler'in Bahdin'e olan aşkları 1700 yılında Oxford'un en büyük doğubilimci profesörlerinden Thomas Hyde'nin çalışmaları ile başladı. Prof. Hyde, müslüman yazarların da eserlerinden yararlanarak eski ”Pers Dini'ni” incelemeye aldı. Sonunda ortaya çıkan eser şimdiki Parsi dinini temel almıştı. 1718'de Prof. Hyde'nin bir hemşehrisi olan George Boucher, Hindistan'ın Surat kentindeki Parsiler'den "Vendîdâd Sade"nin bir nüshasını almayı başardı. Bu kitabı Richard Cobbe, 1723'te İngiltere'ye getirdi, ki bu bilindiği kadarıyla, Zend-Avesta'nın Batı'ya getirilmiş olan ilk nüshası olmuştu. İngiltere'deki Bodleien Kütüphanesi'nde, mühürlenmiş ve bir zincirle duvara bağlanmış vaziyette muhafaza edilen bu eser, kütüphaneye turistik amaçla gelen ziyaretçilere gösteriliyordu.

1754'te Paris, Doğu Dilleri Birliği mensubu genç Fransız düşünürü Anquetil Duperron, bir kaç yıl önce Oxford'dan getirilen Vendîdâd'ın dört yaprağını görme fırsatını bulmuştu. Duperron işte o anda Zarathuştra'nın dininin tüm kitaplarını Fransa'ya getirmeyi, onların Avrupa dillerindeki ilk çevirisini yapmayı kafasına koymuştu. Bu genç ve sabırsız bilim adamı, devletin kendisine Hindistan'a resmen seyahat etmesi için söz verdiği görevin verilmesini bile beklemeden, Fransız Doğu Hindistan Şirketi'ne gönüllü denizci-asker olarak yazıldı. Üç yıllık tehlikeli bir yolculuktan sonra Surat'a varmıştı. Burada Parsiler tarafından şüphe ile karşılandı. Onlara kendisini kabul ettirmek için bir üç yıl daha boğuştu ve sonunda hem bu insanların güvenini, hem de ulaşmak istediği kitapların tümünü elde etmişti. Duperron 14 Şubat 1764'te Paris'e vardığında, yanında getirdiği kitapları hemen Ulusal Kütüphane'ye teslim etti. Bu kitaplar arasında Avesta'nın tüm ciltleri olduğu gibi, Parsiler'in pekçok geleneksel dini kitapları da bulunuyordu.

Genç yazar bu materyal üstünde hemen derin bir çalışma başlattı ve 1771'de Zend-Avesta'nın ilk tercümesini yayınlamaya muvaffak oldu. Bu çalışmanın yayınlanması bunaltıcı eleştirilerin başlamasını da birlikte getirmişti. "Yarı-aydınlar" Avesta'nın doğruluğunu şüphe ile karşılıyor, bunun bir sahtekârlık örneği olduğunu ileri sürüyorlardı. Savaşı açanların başını, Kraliyet Asiatik Topluluğu'nun ”müstakbel” kurucusu William Jones çekmekteydi. Jones ve bir kısım İngiliz bilim adamı, Duperron'un Prof. Thomas Hyde için kullandığı küçümseyici dilden dolayı kendilerini de yaralanmış hissediyorlardı. Jones, Fransızca olarak yayınladığı bir broşürde Zarathuştra'nın "sözüm ona" kutsal kitaplarında yer alan "saçmalıklar"a işaret ediyordu. "Gülünç bir şekilde tarif edilen tanrılar ve İblisler" Zaraoster gibi, bir efsaneden ibaret olan bir hayali kişinin eseri olamazdı.

Jones'in Duperron'a yönelttiği eleştiriler, İngiltere'nin yanında Almanya'da da yankı buldu. Fakat bu çalışkan Fransız bilim adamı için daralmaya başlayan dünya, Riga Üniversitesi'nden Prof. Kleuker'in (1778) kendisine arka çıkması ile birdenbire genişledi. Bu güçlü Profesör, Duperron'un Avesta tercümesini ve çalışmasını Almanca'ya çevirince işler birdenbire değişti. Bu destek sayesinde tüm Batı Dünyası'nda Zend-Avesta'ya yöneltilen küçümseyici bakış yerini önemsemeye terketmiş, ciddi bilimsel araştırmaların hızlanmasına yol açmıştı. Fakat Duperron'un Avesta çevirisi büyük yanlışlarla doluydu. Onu böylesine bir yanılgıya sevk eden şey, Parsi Rahipleri'ne olan inancı oldu. O, Avesta'nın metnini kutsal olarak kabul eden bir toplumun dini önderlerinin bu kitabın anlamını bilmesi gerektiğini sanmış ve onların öğrettiği şekliyle kitabı tercüme etmişti. Tabii ki yanılmıştı.

Bundan sonraki yıllarda Westergaard (1852-54)'ın tıpkı basım Zend Avesta'sı ve Dr. Friedrich Spiegel'in (1858-60) tercüme Avesta'sı yavaş yavaş şekillendi. Daha sonraki en kapsamlı çalışmalardan biri, J. Darmesteter'den (1879) geldi. Halen Zend-Avesta'nın 2.Kitabının Batılı Bilim Adamları'nın elinde bulunan en iyi İngilizce tercümesi, yani; Sirozalar, Yastlar, Nyayeler'i içeren kitabın bu tercümesi Darmesteter'in çalışmasının ürünüdür. Yasnalar, Visparad, Afrinagân, Gâhlar ve Miscellaneous parçalarının üzerinde ise pekçok bilim adamının çalıştığını görüyoruz. Bunlardan Bartholome'nin (1905), Almanca çevirisi dikkat çekicidir. Duchesne-Guillemin'in Fransızca çalışması ise Maria Henning (1952) tarafından İngilizce'ye çevrildi. Fakat Gathalar üzerinde yapılan en önemli çalışma, İran Şahı Rıza Pehlevi'nin hazırladığı olanaklarla gerçekleştirildi. Bu çalışma için İran Şahı uluslararası bir de komite oluşturdu. Jean Kellens ve Pierre Lecoq'un yardım ettiği Duchesne-Guillemin'in şef redaktörlüğünü yaptığı bir çalışma yaptı bu komite. Oluşturulan ulusarası komiteye katılan bilim adamları ve ülkeleri şöyledir: Prof. Sir Harold Bailey (İngiltere), Prof. George Camerun (ABD), Prof. Enrico Cerulli (İtalya), Dr Tara Chad (Hindistan), Prof. Henri Corbin (Fransa), Prof. Jacques Duchesne-Guillemin (Belçika), Prof. Namino Egamin (Japonya), Prof. Dr. Wilhelm Eilers (Almanya), Prof. S. Adnan Erzi (Türkiye), Prof. Richard Ettinghausen (ABD), Akademisyen B.G. Gafurov (Sovyetler Birliği), Prof. Roman Ghirsman (Fransa), Prof. Garcia Gomez (İspanya), Prof. Janos Harmatta (Macaristan), Prof. Dr. Walther Hinz (Almanya), Prof. Yahya Al-Khashab (Mısır), Dr. Franz König (Avusturya), Prof Georg Morgenstierne (Norveç), Prof. Henrik S.Nyberg (İsveç), Pir Hüsamuddin Rashdi (Pakistan). Bu harika çalışmadan istifade eden ve buna kendi dil bilgisini katan S. İnsler (1975) kendi gayretiyle Gathalar'ın çok mükemmel bir İngilizce tercüme geliştirdi.

* * *

Batılı bilim adamlarının yaptığı çalışmalar yalnızca Zend-Avesta'nın çevirileriyle sınırlı kalmadı tabii. Bu metinler üzerinde yapılan incelemelerle Zarathuştra'nın ve İrani ulusların din anlayışları da berraklık kazandı. Bu arada Zend-Avesta'nın kendi iç çelişkilerinin bazı şeyler anlattığı görüldü. O zaman başka kaynaklar lüzumlu hale geliverdi. Bu kaynaklar da kısıtlıydı. Elde sadece Grek ve Roma klasikleri ile Pers krallarının yazıtları vardı. Bunların yanında, bazılarının kaynağı meçhul olan Pehlevi dilinde yayınlanmış dini eserler de önemli bir kaynak olmuştu bu çalışmalarda.

En eski Pehlevi el yazması metin, Mısır'daki Fayûm bölgesindeki bir gömütte bulundu. 700'lü yıllardan kalma olan bu papyrus metin, Berlin Kraliyet Müzesi'ne taşınmıştı (19. yüzyılda). Bundan başka 1397'de kaleme alınan ve bir çok konuyu içeren bir metin Surat'ta bulunarak Münih'e getirildi. Bu, daha sonra; 1410'da kopya edilmiş olan Ardâ-Vîrâf Namak ile takviye edildi. Arda- Viraf Name'nin bu nüshası Pâzand-Sanskrit diline çevrildi. "Orijinal Yaradılış" anlamına gelen ve en önemli Pehlevi dinsel eser olan Bundahişn, Avrupa'ya Anquetil Duperron tarafından 1764'de getirilmişti. Duperron'un getirdiği ve şimdi Paris'teki ulusal kütüphanede muhafaza edilen bu kopya çok gençti ve 1734'te Surat'ta kaleme alınmıştı. Bunun dışında Alman bilim adamı Haug da (1866) pekçok Pehlevi eserlerini içeren bir kolleksiyonu Münih'e getirdi. Bunu diğer çalışmalar takip etti.

El yazmaları arasında ele geçen en eski metin 1020 yılında Bağdat'ta keşfedilen Dinkart'tır. İsveç'li Edgar Reuterskiöld (1914) bu eseri tetkik ettiğini kaydediyor. Bu elyazmaları, Dinkart'ın 3. ve 9. kitaplarını olduğu gibi kapsıyor. Elyazmaları 1783 yılında Molla Bahman tarafından İran'dan Surat'a kaçırılmıştı. Burada 70 yaprak (sayfa değil) kayboldu ki, bunlardan altısı 1914 yılında hala bulunamamıştı (sonrasını bilmiyorum).

Hêmêd'in oğlu Atûrpad tarafından kaleme alınan Dinkart'ın 8. ve 9. kitabı, Avesta'nın 21 Nask'ının içeriğini açıklıyor. Buna göre Sasaniler döneminde mevcut olan Avesta metinleri 345.700 kelimeden oluşuyordu. Bunlar 2.094.200 Pehlevice kelime ile açıklanmışlardı (Zend). Şimdiki Avesta'da ise 83.000 kelime bulunduğuna göre, eski Avesta'nın 3/4'ü kayıptır... Bu "eski" deyiminin İskender tahribatına kadar uzanmadığını bildiğimize göre, sorumlular İran'a hakim olan İslami yönetimlerdir.