Kitaplarım - Zarathuştra


IV. BÖLÜM

ZARATHUŞTRA

İslami yazar Kazwini, Müslümanlar'ın peygamberi Hazreti Muhammed'in bir hadisinde şöyle dediğini nakleder; "Ermenistan ile Adarbaijan arasında Sabalan Dağı bulunur. Bu dağda bir peygamber gömülüdür.. Bu dağın tepesinde uzun baharlar olur ve suları soğuklardan dolayı buz gibidir. Dağın yamaçlarındaki sıcak baharlar, halkı oraya çeker. Bu dağın tabanında yüce bir ağaç bulunur. Ağacın tabanında biten ottan dolayı hiç bir hayvan onun yakınından geçmek istemez. Yakınına geldiklerinde kaçmaya başlarlar. O nebattan yiyenler ise derhal ölürler."

Bu hadisi; hem Zarathuştra'nın yaşadığı ülke ile ilgili -zayıf da olsa- bir kaynak olarak, hem de okuyucular arasında bulunabilecek dini duyguları yüksek olan müslümanların ilgisini daha sağlam tutmak için aldık. Böylece dileyen objektif bilimsel bir eseri tetkik ettiğini, dileyen de peygamberler terihinden sayfalar karıştırdığını bilsin. Ama sonuçta biz, Kürdistanlı Peygamber Zarathuştra'nın hayatını ve tebliğ ettiği dinin prensiplerini bilimsel bir metodla ve tarihi kaynaklarından nakledeceğiz.

***

Mitoloji'ye göre, Dahaka'yı yenen ve onu ebediyete kadar Daena Dağı'na hapseden Thraetoana'nın (Feridun'un) soyundan gelen Mânûskîhar, Aryanlar'ın ilk Peygamberidir. Bir kava olan Mânûskîhar'a; Dünya'nın da ruhu olduğu kabul edilen Spenta Armaiti (Erdemli Dindarlık) bizzat gelerek hak dinini tebliğ etmiş, ona kutsal dini kemeri vermişti. Bu kutsal kemer, Aryanlar tarafından kuşaklar boyunca dinin sembolu olarak taşınıyordu, ki şimdiki Kürtler de benzer bir kemeri hala kullanırlar. Kemere takılı 33 halka vardı. Bu 33 halka insanların sakınması gereken 33 günahı temsil ederdi (İslamlar'ın 33 tesbihini hatırlayınız). Mânûskîhar'ın üç oğlu oldu; Vistaura, Dû Râsrõbõ ve Nõdar. Son ikisi Zarathuştra ve onun tebliğ ettiği din açısından çok önemlidir. Bu iki tarihi şahsiyetin aileleri, şimdiki Ormiye şehri'nin (Şiz) 60 parasang, yaklaşık olarak 360 kilometre kuzeyinde, şimdi de Kürtler'le mukim olan birer bölgede yaşardı. Bunlardan Dû Râsrõbõ; Peygamber Zarathuştra'nın, Nôdar ise ilk Zarathuştracı kral olan Viştaspa'nın uzak atası idi. Dû Râsrõbõ'nun sülalesine bir kaç kuşak sonra ”Spitama” ailesi denmeye başlandı.

Spitama ailesi; o zamanların ormanlarla kaplı, ılıman iklimli ve verimli vadilerinden biri olan Araxes=Aras nehrinin kollarından Daraja=Daryai Irmağı'nın kıyısındaki Patiragtaraspa köyünde yaşayan hem azata, hem de dinsel erki elinde tutan Aryaman bir aile idi. Meşe ve palamut ormanlarıyla süslü bu vadi, hala, kısmen de olsa, Kürtler'le meskûndur. Zarathuştra'nın ailesi, -yukarıda da kaydettiğimiz gibi- asil bir Med ailesiydi ve bölgesel yönetim erkini elinde bulundurmanın yanında magu olarak, dinsel görevler de yüklenmişti. Ailenin reisi Patiragtaraspa'nın iki oğlu oldu; Pouruşaspa ve Eresti..

Aynı anda, yine Medler'in yaşadığı, yurt edindiği toprakların içerisinde yer alan ve Medler'den oluşan halkıyla Ragha'da da asil bir aile vardı. Ailenin reisi ve muhtemelen Freno ile evli olan Frahim-rvana-zaiş'in bu eşinden bir kızı dünyaya gelmişti; Dughdova.. Zarathuştracı dinsel kaynaklara bakılırsa, Dughdova'nın vücudunda taşıdığı kutsal varlıktan dolayı, başında hep bir nur halesi vardı. Şahrastani'nin (1086-1153) ve Pehlevi kaynaklarından biri olan Dinkart'ın kayıtlarından öğrendiğimiz kadarıyla, durumu bilen iblisi güçler, Dughdova'nın babası Frahim'i; kızının büyülenmiş olduğuna inandırmışlar ve genç bakirenin evden uzaklaştırılmasını sağlamışlardı. Genç Dughdova, Ahura Mazda'nın; yani tek yaratıcı tanrının koruması altında Spitamalar'ın hakim oldukları Daraja ırmağı vadisine varır ve oraya yerleşir. Buradaki Patiragtaraspa köyüne Aryan olarak kabul edilip yerleştirilen Kutsal Ana adayı, Pouruşaspa ile evlenir. Bir müddet sonra, Dughdova'nın vücudunda muhafaza ettiği kutsal nur, insan şeklinde maddeleşerek dünyaya bir erkek çocuk olarak gelir. "Gülerek dünyaya açar gözlerini" bu bebek.. Adını Zarathuştra koymuşlardı.

Zarathuştracılar'ın inançlarına göre peygamberlerinin doğumunda üç mucize gerçekleşmişti. Bunlardan birincisi; dünyanın kuruluşu daha henüz tamamlanmadan, yani İyi ile Kötü biribirinden ayrı olarak yaşarken ve Ahura Mazda sadece parlak ışıkların bulunduğu makamındayken oradan çıkan şeref dolu ilahi ışıltıdır (hvarenõ). Bu ışıltının halesi, daha sonra büyük insanı doğuracak olan Dughdova'ya ulaşmıştı. Bu ışıltı, doğuma kadar Dughdova'nın başında bir hale gibi duracaktı. İkinci mucizevi element; koruyucu ruh (fravaşi) idi, ki Vohu Menah tarafından gökyüzünden taşınarak yere indirilmiş ve bir adam boyundaki bir Homa çalısının içine konmuştu. Bu bitki, yavruları daima yılan tarafından yenmekte olan bir kuşun yuvasının içinde boy vermiş ve bundan böyle kuşun yavrularını yılanlardan korumuştu. Homa'nın içindeki koruyucu ruh; Pouruşaspa, Dughdava ile evlendikten sonra baş melekler tarafından bu kutsanmış çalıdan geri alındı. Bu kutsanmış çalı, daha sonra Pouruşaspa'ya bir vision ile görünen iki melek tarafından Dugdova'ya iletmesi amacıyla bir asa şeklinde verildi. Dugdova bu asayı doğuma kadar yanından ayırmayacaktı. Bu koruyucu ruh, Doughdova'nın Kutsal Bebek'ini İblisi güçlerin saldırısından koruyacaktı. Üçüncü mucizevi element, büyük insanın Maddi Öz'ü idi. Sütün elementlerinden oluşan bu Öz, su ve bitkiler vasıtasıyla veya Tanrı'nın birer veçhesi olan (veya başmelek) Haurvatat ve Ameratat vasıtasıyla peygamberin ebeveynlerine intikal etti. Tüm bu mucizevi üçlü, yani; ilahi şeref, koruyucu ruh ve Maddi Öz bir bütünlük oluşturdu ve Peygamberi İblisi güçlerden koruyarak dünyaya gelmesini sağladı.

zarathuştra nereliydi?

Zarathuştracılar'ın doğumla ilgili anlattıkları mucizeleri burada keserek, büyük düşünür, kavga adamı, ihtilalci Zarathuştra'nın ulusal kimliği ile ilgili tartışmalara girelim.. Kimdir acaba Zarathuştra? Med mi, Baktrialı mı, Pers mi, Sami veya Arami mi?.. Bunu saptamak için elimizde belirleyici yarar sağlayacak arkeolojik materyal yok. Neredeyse sadece Klasik Grek Yazarları'nın kaydettikleri ile, tradisyonel Zerdüşti yayınlar ve bazı Arap-İslam yazarlarının iddiaları var. Fakat bazı öyle arkeolojik bulgular da var ki' direkt bir şekilde olmasa da indirekt olarak bize yol gösterecek niteliktedirler. Bunları sırası geldikçe vereceğiz.

grek ve klasik yazarlara göre

Bize Zarathuştra'nın baba ocağı ile ilgili bilgi veren kaynakların en önemlileri eski Grekler'in bıraktıkları yazılarıdır. Fakat bunlar, çok çelişkili bilgiler içerdiklerinden, mutlak yol gösterici birer kaynak olarak kabul edilemezler. Bundan dolayı diğer kaynaklarla mukayeseli bir çalışma yürütmeden, Grek kaynaklarına banko bağlı kalmak bilimsel olmayacaktır. Şimdi bunları ve varsa hatalarının dayandığı temelleri inceleyelim:

Klasik Grek, Romalı ve Hristiyan yazarların bir kısmı, Ctesias'tan kaynaklandığı apaçık belli olan saptamalarında, Zarathuştra'yı Doğu İran'daki Baktria'nın kralı olarak gösteriyorlar. Ctesias, Ninus ve Semiramis'in Baktria Kralı Oxyartes ile savaşlarından bahseder. Zerdüşti kaynaklarında adı Uxşyatereta olarak geçen bu kralın adını Zarathuştra ile karıştıran bazı klasik Grekli yazarlar, Peygamber'i bundan dolayı olsa gerek, Baktrialı olarak gösterirler. Bu şekliyle Peygamber'in ülkesini belirleme, eldeki verilere aykırı ve çürütülmesi bile gereksiz olan bir iddiadan ibarettir. Böylesine yanlışların sebeplerinden biri ve en önemlisi; o zamanlar daha henüz tarih biliminin ortaya çıkmaması, "tarih" diye ortalıkta boy veren eserlerin ise basit hikayelerden ibaret olmasıdır. Ayrıca okunan belgeler de bu Antik Çağ Yazarları tarafından geniş ölçüde yanlış yorumlanarak kaydediliyorlardı. Zaten onu; bu bilgilere dayanarak Doğu İranlı, yani Baktriyalı olarak gösteren klasik Grek ve Romalı yazarların hemen hemen hepsi, Ninus ve Semiramis ile ilişkisinden hareket ederek bu sonuca ulaşırlar. Bu yazarların hemen hemen tümü Millattan Sonra yaşamışlar ve kitaplarını Zarathuştra'nın yaşadığı dönemden en aşağı 700 yıl sonra kaleme almışlardı. Eserlerindeki bir ayrıntı ise sosyolojik olarak Zarathuştra'yı Medya'ya geri getirmekteydi; Magus. Grek ve Romalı klasik yazarların çoğunluğu bir yandan Zarathuştra'yı "Baktriya Kralı" olarak ilan ederken, öte yandan da O'nu "Magus" diye niteliyorlardı. Bilindiği gibi çoğul haliyle Magi, tekil Magu veya Latin Magus, Medya'da; özellikle Kuzey Medya'da bir sosyal tabakayı temsil ederdi ve bu tabaka veya sınıf sadece Medler'e has bir sosyal sınıftı.

Bu yazarlar, ”Kral” Zarathuştra'nın, Asur Kral ve Kraliçesi Ninus ve Semiramis ile savaşlarını ballandırarak anlatırlar. Bunlardan Eusebius, Moses of Khorene, Justin, Ammianus Marcellinus, Paulus Orosius ve İsidorus; Zarathuştra'nın hem Baktriya kralı, hem de Magus olduğunu kaydederler. Khoreneli Moses bir yandan, ”le mage Zoroastre, roi des Bactriens, c'est à dire (efsane) des Mèdes” derken, öte yandan da; ”Zoroastre (Zeradaşt), mage et chef religioux des Médes” diyor. Yani Moses'e bakılırsa; bu Peygamber hem Medler'in dini lideri, hem de Baktriya kralı, hem yaşıyor, hem bir magu, hem de efsane..

Theon, Arnobius, Augustine ve İsidorus'un kayıtlarında da Zarathuştra direkt Baktriya'lıdır veya Baktriya kralıdır. Bu yazarlar, Theon hariç O'nun "Magus"luğundan da bahsederler. Konstantialı Epiphanius ise diğerlerinden ayrı bir yol tutturarak, Peygamber'in adını Nemrud ile ilişkilendirir ve bunun doğuya geçerek Baktriya Krallığını kurduğunu kaydeder. Bu iddia, daha sonra Gazalı Procopius tarafından da tekrarlanır. Bazıları ise onu İbrahim Peygamber'le özdeş sayıyorlardı.Klasik yazarların eserleri daha dikkatlice incelendiğinde, Zarathuştra'nın Medyalı'lığına aykırı bir kayıdın bulunmadığı görülecektir. Bu yazarlardan sadece Theon, her nedense bu Peygamber'i direkt "Baktriyalı Zoroaster" olarak niteler. Diğerlerinin kayıtlarındaki "Magus" veya "Nemrut" nitelemesi ise Zarathuştra'yı Kürdistan'a geri getirmektedir.

* * *

Zarathuştra'yı Batı'lı veya Batı İran'lı olarak kabul eden klasik yazarların sayısı da kabaraktır. Bunlardan Eudoxus (M.Ö. 366), Chaldea yazıtlarında yer alan; "Persler, Zoroaster'in 6000 yıl sonra yeniden türeyeceğini söylerler ki; şimdiden Plato olarak ete-kemiğe bürünmüş vaziyettedir" şeklinde yorumlanabilecek bir kayıttan etkilenerek; "Zoroaster (Zarathuştra), Plato'dan 6000 yıl önce yaşamıştı" diye kaydediyor. Aynı Eudoxus, Plato'nun Zoroaster'in bir inkarnasyonundan başka birşey olmadığını yani Peygamber'in bu suretle Grekli olduğunu ima ediyor, ki bu; İsveçli Prof. Nyberg'in Zarathustra'nın yaşadığı dönemlerin ”çok eski” olduğu hususundaki tezi ile de çelişki halinde değildir. Ama İsveçli yazar Zarathuştra'yı hiçbir şekilde Batı İran'a "yaklaştırmaz".

Pliny the Elder veya Yaşlı Plinius (M.S. 23-79), kafayı magi sanatına takmış. Bu yazar Magi'liği, bir nevi sihirbazlıkla karıştırmaktadır. Yazar, Magi "sanatı"nın Zoroaster ile birlikte "Pers"te ortaya çıktığını kaydederken tereddütlüydü; "acaba iki tane mi idi Zoroaster'ler?".. "Peygamber" kavramından habersiz olan veya bu kavramdan kaçınan Plinius ondan; "vaiz Zoroaster" diye bahsediyordu. Ona göre Magi bir "sanat"tı ve Perste ortaya çıkmıştı..

Clemens Alexandrinus (M.S.200) ise, çeşitli vesilelerle onu hem Medyalı, hem Persli ve hem de Magi olarak niteliyorken, Origenes (M.S.185-254), Diogenes Laertius (M.S.210), Porfirius (M.S.233-304) bu Büyük Peygamber'i "Persli"leştirmişlerdi. Takdir edilmelidir ki, bu yazarlar, kendi dönemlerinde hüküm süren imparatorluğun topraklarının tümünün ”Persia” olduğu hususunu esas almışlardı. Tourslu Gregory (M.S. 538-593), Zarathuştra'yı Nuh Peygamber'in oğlu ile özdeşleştiriyor ve Pers'e göç ettiğini bildiriyor. Ama nereden, orası belli değil.. Acaba Cizre'deki Cudi'den mi?

Öte yandan Lactantius (M.S. 300) ve Georgius Syncellus (yaklaşık, M.S. 800), Zarathuştra'nın Medya'lı ve buranın ”kralı” olduğunu kaydederler. Syncellus; Zarathuştra, M.Ö. 1000'li yıllarda, Babil'e hakim olan Med krallarından biridir demektedir.

Bunların yanında O'nun, Persler'le Medler arasında adı geçen efsanevi bir şahsiyet olduğunu kaydeden Suidas (M.S. 970) ile müphem tesbitleri olan Michael Glycas'ın (M.S. 1150) çalışmalarından da bahsedilebilir. William Jackson, arkadaşı ve talebesi Louis Gray'ın yardımıyla; Zarathuştra'dan bahseden 140'a yakın Klasik dönem yazarının adını saptamış, bunlardan bazılarının yazılarının tıpkıbasımını da vermiştir. Bunun yanında bir kaç Ermeni yazar ve Çin kaynağı da bu Büyük Peygamber'den söz etmektedir. Çinliler Zarathuştra'ya ”Sou-li-tche” derlerdi.

arap ve islam yazarlarına göre

Arap-İslam tarihçileri arasında, Zarathuştra'nın Adarbaijan kökenli olduğuna ve peygamberliğinin ilk yıllarının burada geçtiğine dair hemen hemen tam bir görüş birliği vardır diyebiliriz. Arap coğrafyacısı Yakut (M.S.1250) Mu'jam al-buldan adlı eserinde Adarbaijan'ın bir bölgesi olarak kabul ettiği Şiz'i (Şiz, şimdiki Ormiye'dir), "mecusiler"in peygamberi Zaraduşt'un (Zarathuştra) memleketi olarak kabul ediyor. Arapça'daki Şiz, İran'ın eski dillerindeki Ciz veya daha eski Caescista'nın karşılığıdır. Yakut, bu bölgenin en büyük merkezi olan Ormiye'nin ise Zaraduşt'un doğduğu şehir olduğunu ve bu şehrin mecusilerce kurulmuş olduğunu da kaydediyor.

Tabari (M.S. 923) gibi bazı önemli Arap tarihçileri, M.Ö. 600'lü yıllarda yaşamış olan Yahudi Peygamber Jeremiah'ın adının Arapça versiyonu olan Armiah ile Zarathuştra'nın memleketi olduğu varsayılan Ormiya'nın yazılış şeklinden ileri geldiği sanılan bir yanlışlıktan hareket ederek, Medyalı Peygamber'in Filistinli olduğunu ileri sürerler, ki bu kanı, pek çok Yahudi ve Hristiyan yazarının da iştahını kabartmıştı. Bunlar, Zarathuştra'nın aslında Jeremiah'ın katibi olduğunu, Nabuqadnezzar'ın Yahudileri Kudüs'ten sürerek Babil'e götürdüğü sırada Zarathuştra'nın da birlikte götürüldüğünü kaydediyorlardı. Ama Tabari, Arap veya Yahudi kökenli olmadığı halde peygamberlik yapan Zarathuştra'ya çok ”hınçlı” olduğundan olacak, Kazwini'nin naklettiği ve İslam Peygamberi Hazreti Muhammed'e ait olan hadisi'de atlıyor. Tabari'ye göre, Jeremiah'ın en sevdiği takipçisi olan Zarathuştra, Adarbaijan'a geçtikten sonra peygamberliğe özenmiş, taklit bir din yaymaya başlamıştı. O, bundan dolayı Allah'ın lanetine uğramış ve Cüzzam illetine yakalanmıştı. Önce Adarbaijan'da Mecusiliği yaymaya çalıştı. Tutunamadı. Oradan Balx'a çevirdi yüzünü ve bölgenin yöneticisi Biştasb'a gitti. Kendisini adeta büyüleyince dinini ona ve onun vasıtasıyla bölge halkına kabul ettirdi.

İbn Xurdadhbah (M.S. 816), Kitab al-Masalik wa'l Mamalik adlı eserinde; Ahmad ibn Yahya al-Baladhuri (M.S. 851), Kitab Futuh al-buldan adlı eserinde; İbn al-Fakih al-Hamadhani (M.S. 910) coğrafya eserinde ve Masudi (M.S. 943), Altın Çayırları adlı eserinde, Zarathuştra'nın memleketi olarak Adarbaijan'ın Salamas, Şiz, Ormiye,Jamzah, Jabrawan şehirlerinden ve buralardaki Ateş tapınaklarından bahsederler.

İbn al-Athir ise, Kitab al-Kamil fi al-ta'arix adlı eserinde Tabari'nin, Zarathuştra'ya karşı takındığı hasmane tavrını aynen sürdürürken, onun Filistinliliğini de vurguluyor. İbn al-Athir, Zarathuştra'nın kimse tarafından anlaşılmayan bir kitap yazdığını ve bir "yabancı" sayıldığı Adarbaijan'da dolaşıp durduğunu, bu kitabın dilinin "göksel"liğini iddia ettiğini kaydeder. Kitab al-Kamil'in yazarı, bu "sahte peygamber"in kitabına "Aşta" adını verdiğini -ki bu Avesta kelimesinin bozulmuş bir şekilde Arapça'da telaffuz edilişidir- söylüyor. Burada tutunamayan Zarathuştra'nın Fars'a gittiğini ve burada da kabul görmediğini, oradan da Hint'e, Çin'e ve Türkler'e gittiğini, onlarca da kabul görmediğini kaydeden bu ateşli Arap yazarı, "sahte peygamber"in, -sanki İslam'ın Peygamber'i Hazreti Muhammed ana yurdundan kovulmamış gibi-, her yerden kovulduğunu da zevkle ifade etmekten geri kalmaz. Ferghanah'a geçen Zarathuştra'yı oranın prensi öldürmeye kalkınca en son Araplar'ın Biştasb dedikleri Viştaspa'ya sığınır. Biştasb onu tutuklar ve bir müddet hapiste kalır. En sonunda dinini bu krala kabul ettiren Zarathuştra, yeni takipçisi ile birleşerek bu ”uyduruk” dini insanlara kanla kabul ettirmeye başlar.

Arap-Hristiyan yazarları da aşağılama yarışında bazı müslüman yazarlardan geri kalmıyorlardı. Bunlardan Suriyeli Gregorius Bar Ebhraya (1250), Adarbaijan veya Asur'daki Athor'da doğan Magi dininin şefi Zaraduşt'un İlyas Peygamber'in çömezlerinden biri olduğunu, Farslar'a İsa'nın doğumu ile ilgili işaretlerden bahsederek bahşiş aldığını, "Arabic Chronicon" adlı süreli tarih ile yayında etraflıca anlatır.

Bunların yanında Şahrastani, İbn Şahna, Şah Kholgi, Bar Behlul, Abul Feda Beidawi Abu Muhammed Mustafa, Bundari, Majdi, Khvandamiri, Abul Faraj, Khalil Sufi gibi yazarlar da çeşitli açılardan ya doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak Zarathuştra'dan bahsederler.

Arap-İslam yazarlarını bir bütün olarak ele aldığımızda, istisnalar hariç, objektiviteden ziyade o zamanlar Zarathuştra dinine karşı verdikleri ideolojik mücadelenin, kalemlerini oynatmada etkili olduğunu görürüz. Fakat İslam yazarları arasında arasında yer almalarına rağmen, İranlı İslami yazar Kazwini (1263) ve al-Baladuri (M.S. 851) Hazreti Muhammed'in Zarathuştra'nın "peygamber" olduğuna dair irad ettiği hadislerinden haberdar olmak bir yana, bu hadisleri nakleden yazarlar olarak, bu ideolojik mücadeleyi yapanların saldırılarına, deyim yerindeyse, dindarlığın icap ettirdiği bir yiğitlikte karşı koymuşlardı. Kazwini; Arap-İslam yazarlarının; ”Zarathuştra ateşe tapan sahte bir peygamberdir” şeklinde özetlenebilecek olan belirlemelerini de şiddetle red ediyordu. Kazwini'ye göre Zarathuştra, "ateşi Kıble'leştirmişti", ama ona asla Tanrı gözüyle bakmamıştı. Bir peygamber, ancak kendisini gönderen tek tanrının emirlerini yerine getirebilir, ona tapabilirdi..

geleneksel zerdüşti yayınlarında

Zarathuştra'cıların öz kaynakları açısından, bu peygamberin memleketi için ipucu veren eserlerin en önemlileri Avesta'nın Vendidad adlı bölümüdür. Bundan başka 13. Yaşt (Farvardın yaşt), Zamyad yaşt, Bundahişn, Dinkard ve Zat Sparam kolleksiyonu da bu konuda pek çok ipuçları veya ipucu sayılan bazı anıştırmalar ile doludur. Araştırmacılar'ın çoğu Vendidad'ın I. Fargard'ına takılmışlardır. Vendidad'ın I. Fargard'ı; 21 madddeden oluşacak bir şeklinde düzenlenmiştir. Bu Fargard'ın girişinde Ahura Mazda, neden birden fazla ülkeyi oranın yerlilerine şirin gelecek bir şekilde yarattığını şöyle açıklar: ”Ben her ülkeyi, o ülkede hayran kalınacak bir şey olmazsa bile, onun sakinleri için şirin kılacak şekilde yarattım. Eğer (ben) her ülkeyi onun sakinlerine şirin gelecek şekilde yaratmasaydım, içinde hayran kalınacak bir şey olmazsa da bütün yaşayan dünya Airyana Vaeco'ya akın edecekti.” Arkasından yarattığı ilk ülkeyi söyler: ”Ben, (yani) Ahura Mazda'nın yaratmış olduğum iyi toprakların ve ülkelerin ilki; Daitya Nehri'nin kıyısındaki Airyana Vaeco idi.” Bundan sonraki maddelerde bu açıklamalar 16 ülke bitene kadar böyle devam eder. Hiç bir yerde; ”Zarathuştra Airyana Vaeco'ludur” demez.

Fakat aynı Vendidad'ın XIX. Fargard'ının 4. maddesinde Angra Mainyu; kendisini ve diğer iblisi yoldaşlarını taşlamaya hazırlanan Zarathuştra'ya hitap ederek; ”Neye; bu engin, yuvarlak, sınırları uzak yeryüzünde neye fırlatacaksın bu taşları; Sen ki Darega Nehri'nin kıyısında(ki), dağların üstünde, Pouruaspa'nın Konağı'nda dikilmişsin (neye fırlatacaksın)?” diyor. Bu suretiyle Peygamber'in baba evinin yerini de tarif ediyor; Darega Nehri'nin kıyısı..

Airyana Vaejah'ı, Mihr Yaşt (yt-10), Farvardin Yaşt (yt-13) ve Zamyad Yast (yt-19)'un ışığında inceleyen İtalyan Bilim Adamı Gnoli (1980), bu ülkeyi Seistan olarak tanımlıyor. Peygamber'in baba ocağı ile ilgili olarak Bundahışn (20. 32), -ki bu bir başka geleneksel Zarathuştracı kitaptır ve yaradılışı konu almıştır-, şöyle der: ”Dâraga Nehri Aîran-vêg'dedir. Onun kıyısında Zaratûşt'un babası Pôrûşasp'ın (Pouruaspa'nın) ikametgâhı bulunmaktadır.” Bundahişn ayrıca Darega Nehri'nin yüceltilmiş nehirlerin şefidir diye de kaydetmektedir. Zat-sparam adlı Zarathuştracı geleneği takip eden kitap da peygamber'in baş meleklerle buluşmasının Daraja'nın sarp kıyılarında gerçekleştiğini kaydetmek suretiyle Bundahışn'ı destekliyor. Daraja konusunu ileride tekrar ele alacağız. Zat-Sparam (16.12), ayrıca Zaratûşt'un sülalesinin yerlisi olduğu ”Râgha”nın, ”Âtûr-pâdakân”da olduğunu kaydeder. Bu ise şimdiki Azerbaycan'dır.

Fakat Kutsal Kitap Avesta'nın uzun süre korunabilmiş ve 19.Nosk adı da verilen Vendidad; Hem Daiti Nehri'nin içinde yer aldığı Airyana Vaejah'tan, hem de Zarathuştra'nın ”peter”i Pouruaspa'nın evinin kıyısında yer aldığı Drejya'ya=Daraja'dan bahseder. Drejya, Zarathuştra'nın baba ocağını saptamamız için bizin yeterli bir materyaldır. Vendidad, Zarathuştra'nın Darej Nehri kıyısında Ahriman (Angra Mainyu) tarafından günaha teşvik edildiğini, babası Pouruşaspa'nın ailesinin bu nehrin suladığı bir vadide yaşadığını şöyle kaydeder, ki bu konudaki alıntıyı yukarıda vermiştik. Diğer bazı dinsel yayınlar ise (mesela Zat Sparam gibi yayınlar) peygamberin bu nehrin kıyısında tek tanrı Ahura Mazda ile buluştuğunu kaydederler. Bu nehrin kıyısı, ayrıca Peygamber'in "baş melek"lerle buluşup talimat aldığı yerdir. Avesta dilindeki Daitya, bazı araştırmacılara göre Safed Rud ile aynı nehirdir. Dareja'nın adı ise daha sonraki modern coğrafyada Daryai'ye dönüştü. Avesta'da adı geçen Sebilan Dağı'ndan, veya modern Savalan Dağı'ndan kaynak alan Daryai, kuzeye dönerek Orta dönemdeki adıyla Araxes'e veya modern coğrafyadaki Aras Nehri'ne (Bund; Arag) dökülür. Bu durum karşısında Airyana Vaejah'ın mitik olup olmadığının veya zaman içinde Adarbaijan'a dönüşüp dönüşmediğinin önemi kalmaz. Çünkü Zarathustra'nın ailesinin ikametgahı Daraja ile bağlantılı kaldığı sürece o, Adarbaijanlı'dır. Bu konuda beyin jimnastiği yapan Gnoli gibi bazı araştırmacılar hariç, pekçok bilimadamı hemfikirdir.

Buna rağmen bazı geleneksel Zarathuştracı kitaplar, Airyana Vaejah'ı, Atropatene=Aturpatakan=Adarbaijan ile özdeşleştirmekten geri durmazlar. Bunlardan Bundahişn ve Dinkart örnek olarak gösterilebilir.. Onun, Adarbaijan'ın neresinden, yani; Ormiyalı mı, Şizli mi, veya diğer adıyla Çizli mi (ki üçü de aynı yerdir) veya Dareja vadisinden mi olduğu konusundaki tartışmaya rağmen, geleneksel Oryental kaynaklar Zarathuştra'yı Medya'nın bu kuzey bölgesine yerleştirmekte kararlıdırlar.

vendidad ve diğer kutsal kitaplarda Zarathuştra'nın yaşadığı yer

Vendidad'ın I. Fargard'ında, Ahura Mazda'nın yarattığı 16 ülkeyi (kendisinin) anlattığını daha önce nakletmiştik. Bu 16 ülkenin ilki Airyano Vaeco, sonuncusu ise Ranğa Nehri'nin kıyısında ”başsız kişilerin” yaşadığı yerdir. İşte bu ülkelerin inceden inceye elden geçirilmesi, araştırmacılar arasında sonsuz tartışmalara yol açmıştır. Daha önce de değindiğimiz gibi araştırmacılar, bu ülkelerin Vendidad'da yer almasının rastlantısal olamayacağında birleşıyorlar. Bu ülkelerin Zarathuştra'nın yaydığı dinle bir ilgileri olmalıdır. Tabii ki Zarathuştra'nın doğduğu ve yaşadığı ülke de bunlardan biridir, ama hangisi? İşte ”başlıca” sorunları buydu araştırmacıların.

Bu ülkelerden, en aşağısından modern çağlardaki adlarıyla neresi olduğu tahmin edilebilenlerinden bazılarının bir zincir halinde sıralandığını gören araştırmacılar, mitik olma ihtimali yüksek olan yer adları için de bu zincirde bir coğrafi bölge arayıp duruyorlar. Bu arada bazı araştırmacılar zorlamalara da girişerek, zincirin bir başına Airyana Vaeco'yu temsil eden bir ülke, öbür başına ise Ranğa'yı temsil eden bir nehir koyma çabasındalar. Bunları böylesine bir araştırmaya yönelten duygu; daha önce de kaydettiğimiz gibi, bu Avestik yerlerde yaşayan insanların Zarathuştra'nın dini sistemini ilk olarak kabul eden insanlar olduğu sanısıdır. Ama biz Vendidad'da bu konuda en ufak bir imaya bile rastlayamadık. Bu yerler Aryaniler'in yurt edindikleri topraklar olabilirler. Aryaniler'in hükmettikleri yerler de olabilirler. Fakat ille de; ”Zarathuştracılığı kabul eden ilk insanlar bu ülkelerde yaşayanlardır” demeye kalkarsak büyük bir yanılgıya düşeriz gibime geliyor. Ama biz yine de bu çabaların geldiği noktadan da yararlanarak Zarathuştra'nın babasının evinin bulunduğu yer ile ilgili tezimizi güçlendirebiliriz.

***

Çalışmanın bu aşamasında bizim için asıl sorun, Zarathuştra'nın baba ocağının kıyısında bulunduğu ve Vendidad'da adı geçen Dareja Nehri'nin yerinin belirlenmesidir. Bunun için, her zaman yaptığımız gibi, önce Zarathuştracılar'ın kutsal saydıkları dini yayınlara bakalım: Avesta; "barşnuş pati garinâm drajnahe" demek suretiyle Dâreja Nehri'inden bahsederken, Vendidad'ın 19. Fargard'ının 4. bölümü; "drejya pati zbahari .... nmânahya puruşaspahya" cümlesiyle Zarathuştra'nın babası Pouruşaspa'yı ve ailesini bu nehrin kıyısına yerleştiriyor. Nyberg (1935) bu eserin M.Ö. 485'den önce ortaya çıktığı kanısını kuvvetle ileri sürer. Bu eskilik Vendidad'ın güvenilirliği anlamına da gelir. M.S. 900'de yazılan Büyük Bundahışn'ın ise bu nehri hem Zarathuştra, hem de İranvij ile bağlantılı gördüğünü şu cümleden öğreniyoruz; "dârâja rôt pat İrânvij ki.ş mân i puraşasp pitar e zartuşt pa bâr but". Cümle şöyle tercüme ediliyor; "Dârâja, kıyısında Zarathuştra'nın babası Pouruşaspa'nın yaşadığı, İrânvij'deki bir nehirdir." Bundahişn'in; 24.15, ”Daraga Nehri, Kutsanmış nehirlerin şefidir,” 20.32'de ”Daraga Nehri Airan-Vej'dedir, bunun kıyısında Zaratuşt'un babası Poruşasp oturur” der. Bu dinsel eserin M.S. 900'de yazıldığına bakarak güvenilirliği konusunda hemen bir yargıya varmayın. Çünkü dini kitaplar, hep daha önce bilinen dini bilgilere, değiştirilmesi tabu olan dinsel bilgilere dayanılarak yazılırlar. Buna göre Bundahişn'ın dayandığı kaynağın kayıp Avesta'nın bir bölümü olabileceğini unutmamak gerekir. Zaten kitabın Arap-İslam istilası sonrasında İran'da egemen olan Farsça değilde Pehlevice yazılmış olması da dikkat çekicidir.

Bu Dâreja Nehri'nin ve bulunduğu bölge olarak adı geçen İranvij'in İran Coğrafyası'ndaki yeri, araştırmacılarca günümüze kadar tartışılmış, neresi olduğu konusunda fikir birliği sağlanamamıştır. Bunun sebebi, Avesta'da adı geçen ve Ahura Mazda'nın yarattığı en iyi ülkeler dizisinin yorumudur. Zarathuştracı yayınlarda yer alan ülkelerin neresi olduğu hususunda araştırmacılar arası fikir birliğinin hiçbir şekilde sağlanamayacağı ortada. Sonuçta bu yayınlara dayanarak saptanan çağdaş yer isimleri tartışmayı daha da derinleştirmiştir. Bu arada işe Vendidad, Zamyad Yaşt, Mihir Yaşt ve 13.Yaşt'ın (Farvardin Yaşt) yanında Behistun yazıtları ve İskender döneminde İran'ı istila etmiş olan Grekler'in vergi kayıtları da karışmış, olay bazıları için çok kafa karıştırıcı hale gelmiştir. Daha önce de söz konusu ettiğimiz gibi, Vendidad; Bazı yazarların Bahdin'in ilk kez kabul gördüğü bir coğrafya olarak kabul ettikleri, 16 ülkenin adını zikrediyor. Modern çağın bir grup araştırmacısı; bu Avestik ülkelerin kuzeyden güneye doğru çizilebilecek bir hat üzerinde uzandığını ileri sürerler. Buna göre bu ülkelerin şimdiki coğrafyadaki karşılığının; Saogdiana (Crava), Morgiana (Marguş), Baktriya (bâkhdim, bâkthiş), Nisâya (nisâim), Areiya (haroyum, haroiva), Kabulistan (Vaikereta), Gazne (Urvâ), Khnenta (Khnentem), Arachosia (harahvatim), Drangiana (Haitumant, haitumantem), Lugar Vadisi (Çakhra), Bunir (Varena), Pencab (Hanta Hendu ülkeleri) olduğu hususunda bazı yazarlar fikir birliği içindedirler. Bunun dışında yeri bu araştırmacılar tarafından pek belirlenemeyen Ranghâ Nehri kıyısındaki ülke, Rhagae ile Airyanem Vaecah'da zikrediliyor. Saptanan listede yer alan ülkeler, aşağı yukarı kuzeyden güneye ve İran'ın doğusunda kalmak üzere bir dizi oluştururlar. Ama yine de kendilerine modern coğrafyada bir yer bulunan bu ülkelerden önemli bir kısmı mitolojiktir, ki bunu unutmamak lazım. Araştırmacılardan bazıları, -ki bunlara neredeyse bir ekol gözüyle bakabiliriz-, bu ülkelerin çağdaş isimleri konusunda genel bir görüş birliği sergiliyorlar. İşi karıştıran, antik çağda adı Rhagae olarak geçen "Raga" ile Airyanem Vaecah veya Airya Vaica (Airyanim Vaidca, Airya Vaecah, Airyana Vaeco) ve Ranğa Nehri'dir.

Tartışma Raga ve Airyana Vaeco'ya dizide bir yer bulma gereği olup olmadığı, bunların mitsel birer ülke mi olduğu, değilse yerleri konusunda kilitleniyor. Eğer bu çözülürse, -Avesta'yı esas alanların kafasında- Zarathuştra'nın doğduğu yer ve dinini yaymaya başladığı ülke belirlenmiş olacaktır. Avesta, Sasani dönemindeki Zarathuştracı yayınlarda adı "İrânvij"e dönüşen, -ki bu kolayca anlaşılacağı gibi Airyana Vaeco'dur- ilk kara parçasını "iki nehir (duab) arasındaki aluvyonlu topraklar" şeklinde tarif eder. Bu ilk kara parçası, "Ahura Mazda'nın yarattığı iyi ülkelerin ilki"dir. Mitoloji'ye göre, dünyanın her tarafı önceleri sadece sularla kaplıydı. Yaradılışın belli bir aşamasında Vouru Kaşa denilen bu uçsuz bucaksız denizin ortasından ilk kara parçası; Haraiti Bareza yükselmeye başladı. Bu Kutsal Dağ'ın etrafındaki kara parçaları zamanla genişleyerek ilk ülkenin ve arkasından diğer ülkelerin meydana gelmesi sağlandı. Avesta'yı anlam bütünlüğü içerisinde kavrarsak, peyderpey büyüyerek ortaya çıkan bu kara parçalarının, Vendidad'ın 1. Fargard'ında yer alan ülkeler olduğunu görürüz. Geleneksel Zerdüşti yayınları, Haraiti Bareza'nın çevresinde ortaya çıkan ilk toprakları sulayan iki nehrin bulunduğunu ve bunların adlarının; Ranhâ ve Vahvi olduğunu yazarlar. Bu arada Vendidad'a göre "yaratma kaabiliyeti olmayan" kötülüğün simgesi Angra Mainyu, bunun yerine Mazda'nın yarattığı her varlığa kendi kötülüğünden özellikler katar. Kötü'nün Babası bu güzelim bölgeye soğuğu kattı. Kışlar on ayı buldu. Bu süre boyunca ülkenin suları donuyordu. Vendidad'daki betimlemeden anladığımız kadarıyla bu ilk topraklar veya Airyana Vaeco "soğuk, fakat güzel" bir ülkedir. Bu ülkeyi kutsanmış Daitya Nehri sulardı. Fakat gelgelelim kışların on ay sürdüğü bir ülke bulmak, -kutuplar hariç- imkansız gibi görünüyor.

Bu durumda uzun kışlardan vaz geçerek, Airyana Vaejo'yı saptamak için ya iki nehirli ülkeleri, ya da tek nehir Kutsal Daitya'nın topraklarına can kattığı -biraz da soğuk- o güzelim ülkeyi arayacağız. İki nehirli yerler arasında, göç yollarını da izlersek ilk bakışta; Volga-Ural nehirleri çifti, Siri-Amu Derya Nehirleri çifti, Hari Rud-Helmand Irmakları çifti, İndus-Ganj Nehirleri çifti ve Hiddekel-Eufırat (Dicle-Fırat) nehirleri çifti arasında kalan ülkeler göze çarpar. Bunlardan sonuncusu olan Hiddekel-Eufırat çiftinin sınırladığı Mezopotamya'nın bilhassa güneyi, Aryanlar'ın dışındaki halk gruplarının da yüksek uygarlıklar kurduğu bir toprak parçası olduğundan, burayı Hurri, Med ve Pers gibi İrani halkların orijinal vatanı olarak saptamak akıl kârı değildir. Ama Darmesteter; Sassaniler döneminde Dicle Nehri'nin, kesinlikle Aryan Ülkesi'nin batı sınırını teşkil ettiğini ve Ranğa'nın veya Ranha'nın Tigris=Dicle ile aynı nehir olarak kabul edildiğini kesin bir dille söyler. Yine aynı yerde, Zend Avesta'nın yorumunda ”Arvastan'i Rûm=Mezopotamya”nın 16. en iyi ülke ile; yani Rangha'nın kıyısındaki ülke ile özdeş sayıldığını kaydeder. "Zend Avesta"'nın girişinde, bu iddiayı geliştirirken, eğer Tigris'in kuzeyini esas alırsak bazı sürpriz gelişmelerle Sassaniler'in iddiası ciddiyet kazanabilir. Bu konuda Viştaspa'nın ülkesi ile ilgili yayınlar da bazı ipuçları veriyor.

İndus-Ganj çiftine geçersek, bu iki nehir arasında kalan dev kıtanın Branmanizm ve Budizm'in merkezi olduğu bilindiğinden burayı, Zarathuştracılığın merkezi olma iddiası açısından incelemeye bile lüzum görmeden geçmek durumundayız. Burası ancak bir Aryan ülkesi olarak yüksek değere sahip olabilir.

Bu durumda ilk durağımız Volga vadisidir. Son araştırmaların ışığında, Aryanlar'ın burayı 6000 yıldan beri mesken tuttuklarını biliyoruz. Onlar atı burada ehlileştirmiş, buradan dünyaya yayılmışlardır. Vendidad'ın 19.Fargard'ının 42. maddesinde ve Verethrağna Yaşt'ın (XIX. Yaşt) 29. ”dua”sında; "Karo masyo upa.âpo ranhaya" yani "Ranya sularındaki karo balığı", dizesinde geçen karo balığının "mersin balığı" olduğu ve bu balığın eski adı "Pâ" olan Volga'da da yaşadığı, gerçeğinden hareket eden Markwart (1931), Ranha'yı bir yerde haklı olarak Volga ile özdeşleştiriyor. Ama yine biliyoruz ki, aynı sebepten dolayı Ranha daha sonra bazı otoritelerce Araxes ile de özdeşleştirilmişti. Bu durumda mersin balığının bize pek yardımcı olduğu söylenemez. Fakat yine de Volga vadisini, pek çok özellikleriyle ve Aryanlar'ın en uzun süreli yurdu olması hesabıyla ”Ahura Mazda'nın yarattığı ilk ülke” olarak kabul edebiliriz; tabii ki bu ilk ülkeyi, Zarathuştra'nın baba evinin yer aldığı ülke olarak algılamamak kaydıyla.

Aryan mitolojisinin Med versiyonunun, dünyanın "zrayo vurukrtam=engin deniz" denilen bir deniz tarafından kuşatıldığından ve bu denizden iki nehrin çıktığından bahsettiğini yukarıda kaydetmiştik. Fakat Vendidad'ın ve özellikle Zamyad Yaşt'ın verdiği ipuçlarını değerlendirdiği incelemesinde Gnoli, Airyana Vaejah'ı (o da haklı olarak) tek nehirli bir yerde arar ve bu yeri, "Sistân-Zranga ve İran dağlarının sınırlandırdığı alan" olarak belirler. Çünkü bu yaştın 66. ”dua”sı; hvareno'nun üzerinde bulunduğu ”Ustidhao Dağı”ndan bahseder. Bu dağ ”Kasaoya Gölü”ne dökülen ”Haêtumant Nehri'nin kıyısında yer alır. Bu nehir, modern Helmend nehri olarak kabul ediliyor, ki buralar Sistan'dır. Onunla eş zamanlı olmayan Mithra yaşt ise, daha önce bahsettiğimiz altı iklim bölgesinin merkezinde kalan ve "hvaniratha-âr yaşayanam" dediği efsanevi Aryan ülkesini üç nehrin sınırlandırdığını kaydeder. Bunlar modern çağlara uygulandığında; kuzeyde Ranghâ (belirsiz bir nehir), doğuda Indus ve batıda Dicle'dir.

Aryanlar'ın orijinal vatanı olarak kabul edilen ve Sasaniler döneminde adı İranvej'e dönüşen ülkede bulunan nehir ikililerinin hangileri olabileceğini tahlil etmeye devam edelim: Üstünde spekülasyon yapılan bu nehir ikililerinden kuzeydekine; yani Siri derya-Amu derya ikilisine geçebiliriz. Grekler'in Oxus ve Jaxartes dedikleri bu nehirlerin arasında kalan platoya Araplar Mawera un-nehir derler. Tunç devrini burada karşılayan Aryanlar'ın, Hindistan'a göç eden grubunun buradan ayrılmasından sonraki ilk göç hareketi, aşağı-yukarı M.Ö.1800'de, İran'ın dağlık arazisine yerleşen Sarasvatiler'in ve onların bir bölümü olan Mittaniler'in güneybatıya doğru hareketlenmeleriyle gerçekleşti. En önemli insan dalgası ise, bilindiği gibi M.Ö.800'lü yıllarda Mada ve Parsalar'ın bölgeyi terk etmesiyle oluştu. Bu durumda çok sonraları şekillenen Avesta'nın genç bölümlerinin, Sasaniler döneminde İranvej olarak anılmaya başlanan Airyana Vaico'ya bu coğrafyayı uygun bulduğu düşünülebilir.

Nyberg, bu bölgenin Maveraünnehir'in de ötesinde yer aldığını kaydeder. Fakat kendisi hariç hiç bir araştırmacı Zarathuştra'nın burada doğup, güneyindeki Sogdiana'da dinini şekillendirdiğini iddia etmediği gibi, belki de Peygamber'in kendisinin, bu bölgenin hemen güneyinde yerleşik olan insanlar tarafından öldürüldüğüne dair Zarathuştracı geleneğin iddiaları ve katı dille konuşan yayınları vardır. Eğer Zarathuştra'nın ailesinin Sogdiana'nın (Maveraünnehir) kuzeyinde yerleşmiş olduğu iddiasından vazgeçilirse ve Aryanların o bölgeyi uzun süre yurt edindikleri gerçeğinden hareket edilirse bazı araştırmacıların yakınlık gösterdiği "Oxus ve Jaxartes'in arasında yer alan Aryan anayurdu" tezi kabul edilebilir. Kuzeyinin değil tabii. Böylece Avesta'nın İranvij'i, dünya coğrafyasındaki yerini burada bulabilir. Ama neden daha mantıklı bir yer aramayalım?

* * *

Bazı araştırmacılar, kendilerini sonradan sahneye çıkan ”Xwarizma”ya fikse etmiş durumdadırlar. Buna sebep, Pers yazıtlarında yer almayan İranvij'in, bu yazıtlarda yerini Uvãrazmia'ya (yani Xwarizma'ya) ”kaptırması”dır. Dara'nın kazıttığı bu kaya yazıtları, Zarathuştracılık'la ilgisi olmayan yazıtlardır. Bunlar Dara'nın Hükümdar olduğu dönemlerde Pers Akamenid hanedanının hüküm sürdüğü yerlerin adlarıdır. Bazı araştırmacılar Dara'nın Zerdüşti olduğunu peşinen kabul ettiklerinden dolayı, bu yazıtlarda da Zarathuştra'nın anayurdunu ararlar. Oxus'un güneyindeki Merv ve Herat yörelerindeki Hvârazmış, Daris'un kazıttığı Pers yazıtlarındaki [Behistûn; I, V, (1.13)] Uvãrazmia'nın, 10.Yaşt'taki (Mithra yaşt'ın Pehlevi versiyonu olan Mihir Yaşt'ta) Khvairizem veya Xwarzim'in bir okunuş şeklidir. Grekler bu bölgeyi Khorasmioi olarak kaydederler. Bu ismin, yukarıda zikrettiğimiz sebepten dolayı Vendidad'daki Airyanem Vaico'nun karşılığı olarak kullanıldığı fikri pek çok yazar tarafından sıcak karşılanıyor. Bu konuya az sonra yine döneceğiz.

* * *

Şimdi son olarak Hari ve Helmand nehirleri çiftinin suladığı alana geçebiliriz. Bu iki nehir de Hamun Bataklık Gölü'ne dökülürler. Bu iki nehir Siestan ülkesinin topraklarını suluyordu. İşte bu Siestan acaba Airyana Vaico mu diye çok tartışılmış ve Ahura Mazda dininin ilk ve en çok tutunduğu ülkelerden birinin burası olduğu varsayımıyla Airyano Vaico yarışında çok taraftar kazanmıştır. Gnoli'nin, bu konuda Avesta'nın tetkikinden Siestan'ın Airyana Vaejah olduğunu çıkardığını kaydettiğinden daha önce bahsetmiştik. Airyana Vaejah'ın diğer uçtaki ikiz kardeşi olan Ranğa Vadisi ise -ki Airyana Vaico ve Ranğa bağlantılıdır- dağlara yakın bir yerde aranmalıdır. Bu yerin bir tarafında Arachosia (Haraxvaiti ve Drangiana, Haitumant), diğer tarafında Lûgar (çaxra) vadisi bulunmalıdır. Arachosia ve Drangiena; Argandâb ve Hilmand'ın suladığı güneyde, buna karşın Lûgar vadisi daha kuzeyde; Kabulistan ile Bâbâ Dağı'nın güneyinde bir yerde aranmalıdır. Sahayı daha da daraltırsak, iyi bir tahminle burası; Gazni Bölgesi ile, Argand Suyu ve Hilmand Irmağı'nın birleştiği yer arasındaki bir alandadır. Bu alanda, zamanımızın Zamin Dâvar ve Qal'at-i Gilzay'ı da yer almaktadır.

Bunun dayandırıldığı Zamyâd Yaşt'ın (Yt-19), Kasaoya Gölü cıvarı ile bu göle dökülen Haitumant Irmağı'nın bulunduğu bölgeyi, Zarathuştra'nın yaydığı dinin en çok tutunduğu yerlerin "merkezi" olduğunu çağrıştıracak bazı ifadeler taşır (veya öyle sanılır). Çünkü Aryan uluslarına ait olan xvarr (khvareno veya xvareno) burada doğan ”kava”lara bağlanmıştır. Söz konusu edilen xvarr, krallara has olan bir xvarr'dır (kavaem xvareno). Aryan uluslarının yöneticileri olan bu kavaların adları da aynı Zamyad Yaşt'ta sayılmaktadır. Bu xvarr ayrıca Zarathuştra'ya da yapışıktır veya ona da aittir. İşte Zarathuştra'nın da bu xvarr'a sahip olması ve onun tohumlarının ileride Soaşyant olarak doğmak için Kansaoya Gölü'nde saklanıyor olması, ”Siestan”a fikse olmuş yazarların nezdinde Peygamber'i buralı yapıyor. Oysa Avesta, bir bütün halinde incelendiğinde görülecektir ki; bu xvarr taşıyıcı kavalar'ın hükümdar oldukları yerleri ayrı yerler olarak takdim etmektedir. Zarathuştra'nın tohumlarının ille de doğduğu yerdeki bir gölde saklanacağına dair bir kaide de yoktur. Bu arada şunu da kaydedelim ki; araştırmacılar (özeelikle Gnoli), yukarıda bahsedilen Avestik yerlerin, yani Kansaoya Gölü, Haitumant Irmağı ve İşidhau Dağı'nın, Modern coğrafyada İran-Afganistan sınırındaki bataklık gölü Hâmûn ile oradan kaynağını alan Hilmand Nehri'ne ve Kuh-i Xweca'ya (hoca dağına) tekabül ettiğini belirlemişlerdir. Bu yerler, Ahura Mazda Dini'nin "doğduğu ülke" olarak kabul ettikleri Seistan'dadır.

Mithra Yaşt'ta, Airyana Vaico'dan bahsedilmemesi ve fakat onun yerine ”hvairizem”den bahsedilmesi, Airyao Vaeco=Xwarizma tezine bağlanmış olan araştırmacıların en büyük dayanaklarından biridir. Yaşt'ın 13. duasına göre Mithra, Hara Dağı'na gelip kurulur ve buradan Hayırlı Gözleri ile Aryan Ülkeleri'ni gözetler. 14. duasında ise gözlediği yerleri, oraya akan nehirler vasıtasıyla sayar. Buna göre ”Iskata, Pourata, Mouru, Harôyu, Gava-Sugda ve Hvâirizem”e doğru akar bu sular. Tuzlu, derin suları olan göller de bulunacaktır buralarda. Hiç şüphesiz böylesine dolu dolu akan nehirler ve derin tuz gölleri Azerbaycan'da da bulunuyor (Aras Nehri'ni ve Ormiye'yi hatırlayalım). Bilindiği gibi Pers yazıtlarındaki Khwarizem adlı ülke, bu teze (Airyano Vaeco=Xwarizma) gönül veren yazarların ikinci önemli delili sayılıyor. Biz, bu gibi araştırmacılar'ın Avesta yerine yazıtlara sadık kalmalarından dolayı bilerek veya bilmeyerek konuyu çarpıttıkları kanısındayız.

Antik değeri yüksek olan Vendidad'ın I.Fargard'ı ise Ahura Mazda'yı özetle şöyle konuşturur: ”Ben, bütün Aşa (düzen, inanç ve adalet meleği) bölgelerini yaratanım. Bu bölgeleri, Râman yerleşim bölgelerinde mutsuz olarak yaşayanları mutluluğa çağırmak için yarattım. Eğer bu bölgeleri yaratmasaydım, insanların tümü mutluluğu bulmak için Airyanêm Vaico'ya yığılırlardı.” Burada anlatılmak istenen; yaratılmış olan ilk ülkelerin, insanların belli bir yere (Airyana-Vaeco'ya) yığılmalarını engelllemek için yaratıldığı ve orada yaşayanların ülkelerini terk etmemeleri için bu ülkelerin, orada doğmuş olanlara şirin gelecek şekilde yaratıldığıdır. Bu ülkelerin bir dinin ilk yayıldığı ülkeler olmakla hiç bir ilgileri yoktur veya en aşağısından Avesta'da böyle bir işaret yoktur.

Bu iki kaynaktan (Mithra Yaşt ve Vendidad) hareket ederek araştırmalara girişen; Markwart(1901), Lommel (1930), Nyberg (1937), Christensen (1943), Henning (1951), Gershevitch (1959), v.s. gibi yazarlar, ayrı sebeplerden ve çok ayrı sonuçlar çıkararaktan da olsa Airyanêm Vaico'yu Khorasmiya (Khwarizm) ile özdeş sayarlar. Oysa Xwarizm'i Airyanem Vaico ile özdeşleştirmek, bu araştırmacıların kurdukları bir teoriyi işletmeleri sonucu giriştikleri bir zorlamadan ibarettir. Bunlar, hem Mithra Yaşt'ta Airyano Vaeco'dan bahsedilmeyip, Xwarizm'den bahsedilmesini, hem de I. Darius'un yazıtlarını biribirlerini tamamlayıcı birer delil olarak algılıyorlar. Bu yazarlar ayrıca I. Dairus'u imanlı bir Zerdüşti saydıklarından veya bunu eldeki sağlam bir varsayım olarak kabul ettiklerinden dolayı olsa gerek, yazıtların içeriğini Avesta'nın ruhuna uygun imiş gibi kabul etmekte hiç bir sakınca bulmamışlardır. Bu özdeşliğe (yani Hvarizma=Airyano Vaeco fikrine) fikse olmuş yazarlardan önemli bir bölümü ise, Khorasmiya'nın milattan takriben altı yüzyıl önce, Doğu'daki tüm Aryan ülkelerini kapsayan bir federasyon olarak oluşturduğunu söyler. Boyce, böylesine bir devletin varlığına karşı çıkıyor. Böyle bir devlet olsa bile, bu federasyonun M.Ö. 7.yüzyılda bitmiş olması gerektiğini kaydeder. Çünkü O, Cyrus'un doğu seferinde, oralarda varlığını sürdürdüğü bilinen tek ülkenin Baktriya olduğu gerçeğinden hareket ediyor.

Ctesias; ”Baktriyalılar Asurlular'a, Nineva savaşında Medler'i yenmeleri için yardım etmişlerdi” der. Çünkü muazzam bir askeri güç haline gelen Medler, Baktriyalılar'ı korkutmuş, M.Ö. 700'lü yılların sonunda veya 600'lü yılların başlarında onları tamamen nüfuzları altına almışlardı.

Bir süre sonra, "yarı" Pers Cyrus (Kuraş), anası Amytis'in babası olan son Med kralı Astyages'e (Iştumegu'ya) karşı başkaldırdı. Yapılan üç meydan savaşından, Baktriya ve Mezopotamyalılar'ın yardımıyla galip çıktı ve İran'ın kaderini ellerine aldı. Ctesias, yukarıdaki akrabalık ilişkilerini başka türlü veriyor. Bu Grek düşünürünün bahsettiğine göre, Amytis önceleri babası tarafından Spitama ailesinden biri ile evlendirilmişti, ki bu aile, Zarathuştra'nın ailesidir. Spitama adı, Gathalar'da "Spitama Zarathuştra", yani Spitama ailesinden Zarathuştra şeklinde geçer. Ctesias, Kuraş'ın; "hükümdarlığına meşru bir temel kazandırmak için son Med Kralı'nın kızı olan Amytis'i kendi nikâhına almıştı" diyor. Prenses "çeyiz" olarak tüm Medya'yı Cyrus'a (Kuraş'a) takdim edecekti. Hangisi gerçek olursa olsun Cyrus (Kuraş); ya kayınpederine, yada dedesine isyan etmiş, onu öldürerek İran'a hakim olmuştu..

Söz Spitama ailesinden açılmışken araya bir belge daha sıkıştıralım: Babil bilindiği gibi Medya'ya komşu önemli bir ticaret merkezidir. Buralı tüccarlar Aturpatakan'a, Parsa'ya ve daha başka Aryani yörelere alışveriş için giderlerdi. Bu işadamlarından biri de Babil'li Muraşu'dur. Muraşu, iş ilişkilerini tabletlere kaydederdi. Bu tabletlerden birinde (bkz; The Museum, 1912) "işpitamu" ailesinden söz eder. Bu tabletler sadece iş ilişkilerini aksettirdiklerinden ve politik bir amaçla saptırılmadıklarından, son derece güvenilirdirler. Burada adı geçen işpitamu, Spitama'nın Babil dilindeki yazılış şeklinden başka bir şey değildir, ki Ctesias'ın ki ile birleştirildiğinde Spitama ailesinin Medyalı'lığı daha bir açıklık kazanır.

Biz olayımıza dönelim; Baktriyalılar'ın bu başkaldırı fırsatından yararlanarak Medler'e karşı Kuraş'ı desteklediklerini hem Ctesias'tan, hem de Herodot'tan öğreniyoruz. Ama Medya ile işini bitirip İran'daki iktidarını sağlamlaştıran Kuraş, kendisine yardımcı olanları teker teker temizledi, bu destekçilerin ülkelerini; o zamanki adı Achaemenler olan Pers krallığına bağladı. Kendisini de "kralların kralı" ilan etti.

Buradan şunu anlıyoruz; Pers hükümdarları ta başından beri, karşılarında aşağılık duygusuna kapıldıkları Medler'i her zaman baş rakip olarak görmüşlerdi. Onların tekrar canlanmalarını istemedikleri kesindi. Kuraş gibi, Darius (Dara) gibi, Xerxes gibi Pers Hükümdarları, yazıtlarında Ahura Mazda'ya (Auramazda olarak) sahip çıkarlar ve onu "Aryan Tanrısı" olarak sunarlar. Ama Medyalı Peygamber Zarathuştra'dan bahsetmezler (bkz; Darius ve Xerxes yazıtları, Cameron, 1948). Bazı otoriteler bunun Pers krallarının kendilerini Auramazda'cı saymalarından ileri geldiğini, Peygamber'in adını din ile özdeşleştirmek istemediklerinden dolayı Zarathuştra'nın adını anmaktan kaçındıklarını yazarlar. Ama biz, İran'da cereyan eden olayları da dikkate aldığımızda, Ahura Mazda'yı Pers'in "ulusal tanrısı" haline getirmeye çalışan, bunu basamak yaparak fetihler yapmayı tasarlayan Pers kralları Darius ve Xerxes'in hiç de öyle düşünmediklerini görürüz. Bu "kudretli hükümdarlar", bu kez de Magular'a kafayı takmışlardı. Çünkü onlar Ahura Mazda'yı kendi Panteonları'nın başına getirirken, Medyalı Magular hem dine hem de Peygamber Zarathustra'ya çoktan sahip çıkmışlardı. Bu ise, böylesine bir din adamları sınıfına sahip olmayan Persler'in Magular'dan, hem de "onların peygamberi" Zarathustra'dan uzak durmalarına sebep oluyordu. Bilindiği gibi o çağlarda din adamları çok etkindi. Sorun, Med'li Maguları dışlayarak, ama Ahura Mazda'yı sahiplenerek onlar açısından geçici bir çözüme kavuşturulmuştu.

* * *

Yukarıda da değindiğimiz gibi Henning (1947), Halle (1947) ve Altheim (1957) gibi pek çok araştırmacı, Zarathuştra'nın dinini ilk kez tebliğ ettiği ve adı Avesta'da Airyana Vaeco olarak geçen toprakları da içeren bir federasyondan bahsederler. Aralarından bazıları, bunun; Peygamber'in koruyucusu "Kavi Viştaspa'nın yönettiği ve Xwarizm'i de içeren bir devlet" olduğunu ileri sürer. Görünürde Avesta'nın geleneksel çizgisine yaklaşan bu gurubunkine benzer görüşler Markwart(1938) ve Gershevitch'ten (1959) de gelir. Yukarıdaki araştırmacıların görüşleri aynen olmazsa da Rus meslekdaşları Tolstov (1948) ve P'Jankovca destekleniyor. Masson (1959), Sogdia'daki kazılarda bir sulama kanalları sistemi ortaya çıkarmıştı, ki bu, ancak merkezi ve güçlü bir devletin işi olabilirdi. Bu devlet "tabii ki" Khorazmiya olacaktı. Khorazmiya ise "Airyana Vaeco" idi.

Bütün bu iddiaların gerçek olduğunu kabullensek bile geriye yine de bir soru kalıyor. Gathalar'da adı geçen Daevalar ve daeva-yasnacılar acaba gerçekten dünya coğrafyasının o tenha köşesinde mi faaldiler? Bu dinsel grup için başka bir toprak parçası "daha uygun" düşmezmiydi? Daha açık bir deyimle daeva-yasnacılar, Kuzey-Batı İran'ı vatan edinmemişler miydi?

Avesta; zaman zaman "mâzana"ların "daeva"larından bahseder. Her şeyden önce Avestik Daevalar'la Hindular'ın İyi Tanrılar'ı Divler'in kastedilmedikleri kesindir. çünkü Gatik Daevalar ”Kötü'nün yarattığı” veya Angra Mainyu'nun tohumundan gelen kötü birer güçtürler. Avesta bunları teker teker sayar. Avesta'da adı geçen daevalardan İndra ; Şarva ve Nasathya gibi bir kaçı dışındaki daevalar, isim olarak ta pek Rig Veda'nın ”iyi” divlerine benzemezler. Medya'da bu üç ilah Mittaniler ve Hititler gibi Ortadoğu'ya daha önce göç etmiş olan Aryani kavimlerden miras alınmadırlar. Gathalar'da Daevalar başlıca hedeftir. Bunun anlamı, Zarathuştra'nın böylesine bir dini grupla veya böylesine bir insan topluluğuyla ilişkili olduğuydu, veya bunlarla problemlerinin varlığıydı. Öyle ya, bir peygamber neden durup dururken ideolojik mücadeleye girişmek suretiyle diğer bazı insanları kendisine düşman kılsın? Mesela Ortadoğu kaynaklı Kuran-ı Kerim neden Konfiçyüs'ten, Buddha'dan veya dünyanın uzak bir köşesine sıkışmış bir başka inancın temsilcilerinden değilde, özellikle çevredeki geçmiş inanç guruplarından birine bağlanan "Beni İsrail"den bahseder? Çünkü İslami İnancın yayılma yıllarında, etrafta direnç gösteren dini odakların başında Yahudiler geliyordu.

Bu durumda biz, yeni bir dini yaymaya çalışan Zarathuştra'yı "kızdıran" ve İran Coğrafyası'ndaki belirli bir alanı yurt edinen Daeva-tapıcıları'nı ve bundan başka Avestik "mâzana"ları aramak durumundayız. Bu mâzana sözcüğü, Günümüz Kürtçesi'nde hala "mezın" şeklinde ve o zamanki anlamıyla kullanılıyor. Mezın=Büyük, kocaman demektir. Bu Mâzanalar'ın ülkesi Mâzanya olarak Avesta'da, Vendidad; IX. Fargard, 13'te geçmektedir. Avesta'da zikredilen Mâzana, şimdiki Mâzandaran ile aynı ülkedir ve Albruz Dağları ile Hazar Denizi arasındaki bölgeye antik çağda ve şimdi verilen bir addır, ki oranın komşuları olan Gilanlılar Madalar'ın soyundan gelirler ve Medli'dirler. Şimdiki Gilan Halkı arasında bugün bile tarihi tarife uygun, iriyarı vücutlu ve Kürtçe konuşan bir de halk grubu yaşamaktadır. Mazanalar, daeva tapıcılarıydı ve İranlılar'ın diğer insanlarıyla dini inançlarından dolayı düşman idiler. Bu ülkeye "Div"lerin ülkesi deniyordu. Div=Dev bugün bile Kürtçe'de geçerli bir kelimedir ve Türkçe'ye de geçmiştir. Bu daevacılara drugvant veya drugvat yada drvat der Avestacılar. Kelimeyi tahlil edersek; drug=derew bugünkü Kürtçe'de de aynı anlamda, yani"yalan" anlamını veracak şekilde kullanılıyor, ki Avesta'daki anlamı da budur. Vant ve vat fiili de Kürtçe'nin bugünkü Zazakisi'nde Avesta'dakiyle aynı anlama geliyor. Buradaki vat kelimesi Zazaki'de "söyledi" anlamında kullanılıyor. Bu, Avesta'da da aynı anlama gelir. Böylece drugvant bileşik kelimesinin anlamı; yanlış, yalan, doğru olmayanı söyleyen olarak ifade edilebilir. Daha doğrusu ”Yalan'a sapmışlar” diye çevirebileceğimiz bu terim o zamanlar Behdini olmayan daeva-yasnacılar için kullanılan bir sıfattı.

Mani dininin; "Xvastuânıft", yani "cehennem yoluna yönlendirilen adam"lar olarak nitelediği "divasn"=daeva-yasnacı insanların, daevaları tanrı ve tapılması gereken kutsal varlıklar olarak kabul ettikleri ve onlara canlı yaratıkları kurban etmek suretiyle memnun etmeye çalıştıkları biliniyor. Dinkard, bunların; "ilahi ceza ve mükafata inanmayan iblis tapıcıları" olduklarını kaydediyor.

Büyücüler, İblis'e kurbanlar sunmak suretiyle yatıştırmayı amaçlarlardı. Onların "hükümdarı"na (siz bunu tanrı olarak anlayın) eskiden -Angra Mainyu'dan bozulma bir sözcük olan- "Ahriman" deniyordu. Ahura Mazda'dan nefret eden daeva'cılar, O'nun dinini yok etmeye, yerine Ahriman'ınkini getirmeye çalışmakla her şeyi düzelteceklerdi. Dinlerinin icaplarını ve ibadetlerini karanlıkta ve büyük bir gizlilik içinde yerine getirirlerdi. Buna "nihâniktom duvârişnîh" deniyordu. Bazı yazarlar, bu gizliliğe Behdiniler'den duydukları korkunun sebep olduğunu, Herzfeld'in 1936'da çözümünü yayınladığı Xerxes yazıtlarından, bunların dinlerinin çok eski olduğunu tahmin edebiliyoruz (Xerxes, M.Ö.186-465). Yazıtlarında Xerxes; Daevalar'ın tapınaklarını yıktığını, aynı yerde Ahura Mazda'ya taptığını, "Daeva'lara tapma yasağı" getirdiğini övünerek anlatır. Xerxes, daevalar'ın ülkesi olarak da (büyük bir ihtimalle) Medya'yı veya Medya'nın içinde yer alan küçük bir bölgeyi gösteriyor. Şunu da eklemekte yarar var: Xerxes ve kendisinden önceki Akaemenid kralları ”daevalar”a Avesta'nınkinden çok daha başka anlamlar yükler. Akamenidler'in bahsettikleri daevalar, Avesta'nın bahsettiği gibi ”kötü” olan tanrılar veya Kötü'nün soyundan gelen ve insanları kötülüğe sevkedici yaratıklar değildirler. Onların suçladıkları daevalar sadece yabancıların tanrı olarak bildikleri mabutlardır.

Daeva sözcüğü, Zarathuştra öncesi mitolojiden ödünç alınan bir sözcüktür. Bu, İrani Aryanlar'ın Kötü'den kaynağını alan bir kısım tanrılarına verdikleri sıfattır. Tanrılar iki bölüme ayrılıyordu; Ahuralar ve daevalar. İşin bu kısmı Hint-İran toplumunda ortak olup, Hintliler ahuralara "asuralar" diyorlardı. Ama her iki halk grubu biribirinin tersine; birinin İyi Tanrı dediğine diğeri Kötü Tanrı diyordu.

***

Akla gelebilecek bir ihtimali silmek için kaydedelim, Magular Pers değillerdi. Onlar Pers olmak şöyle dursun, Artaxerxes dönemine kadar (Gershevitch-1959, Herodot M.Ö 480 cıvarı vs), bu halkın kralları tarafından hep işkencelere uğratılmışlardı. Bunun en açık delillerini hem bu kralların yazıtlarında, hemde Grek'li yazarların yapıtlarında izleyebiliriz. Dara, Behistûn yazıtlarında bir Magu olan Gaumata'nın isyanından söz eder. Buna göre; Gaumata, kendisini Cambyses'in (Kambuciya'nın) kardeşi Bardiya olarak tanıtır ve başkaldırır. Oysa bu, yine Dara'nın iddiasına sahtekârlıktır. Çünkü yine Dara'nın iddiasına göre Cambyses kardeşini daha önce öldürmüş, fakat olayı gizli tutmuştu. Gaumata'nın isyanı kısa bir süre içerisinde oldukça geniş bir taraftar kitlesi kazanmış, bu arada kral Cambyses'in kellesi de alınmıştı. Ama anlaşıldığı kadarıyla Dara, bir müddet sonra bir saray darbesi düzenlemiş, altı arkadaşı ile birlik olup Gaumata'yı öldürerek krallığını ilan etmişti. Bu bahane ile Medya'ya yönelen Dara, büyük bir Magu katliamı gerçekleştirecekti. Böylece hem Medler'in, hem de halkın yerel önderleri olan Magular'ın gözleri korkutulmuş oluyordu. Persler bu olayın sevinci içinde, katliamın gerçekleştiği "5 Kasım" gününü en büyük ulusal bayram ilan etmişlerdi. Herodot bu bayramın "Magufonia" olarak kutlandığını söylemekteydi. Tesias, Persler'in bayram yaptıkları "magufonia" şenlikleri sırasında, Magular'ın korkudan evlerine kapanarak yeni bir katliama hedef olma ihtimalinden korunmaya çalıştıklarını aktarır. Magular'ın o dönemde, Zarathuştracı olduklarını kaydetmeye bile gerek yok. Bu konuda Mills'e (1906) da bakılabilir, ki benzer görüşleri ileri sürüyor..

Darius aynı şekilde Behistûn; II, XXIV'te; Medyalı Fravartiş'in de isyan ettiğini ve bu isyanın da kanlı bir şekilde bastırıldığını balandıra ballandıra anlatır. Bu Fravartiş, ”Uvaxşatra ailesinin xşathritası” olduğunu ”iddia ederek” etrafına topladığı insanlarla birlikte başkaldırmış ve fakat bu isyan Dara tarafından anında bastırılmıştır. Buradaki isimlerin ve unvanların tümünün Avestik olduklarına dikkat ediniz. Fravartiş, ”Fravarti”sel demektir. Fravarti ise bir anlamıyla Med Mitolojisi'nde ”cedlerin ruhu” anlamına gelir. Xşatra, ilerde göreceğimiz gibi Tanrı Ahura Mazda'nın veçhelerinden biri olup, ”Egemenlik” veya ”Tanrısal Egemenlik” anlamına gelir. Bunlar, Medler'in tümden Avestik terimlere bağlı olduklarını ve bu gibi ünvanlara uzak olan Perslerden ayrı bir dini sisteme sahip olduklarına dair bazı deliller olarak algılanabilir.

Xerxes döneminde tüm Magular; yani Mazdacı, Mithracı veya Daeva-yasnacı Medyalı tüm din adamları daha da sıkı baskılara maruz kalınca kendilerine yeni yerleşim ve faaliyet alanları aramaya başladılar. Bunlar Mezopotamya'ya, Suriye'ye, Anadolu'daki Lidya'ya, Kapadokya'ya ve Pontus'a yayılmışlardı. Oradaki dini akımları etkiledikleri gibi, Lidya'daki Hypapa ve Hierocaesarea'da eski Aryan tanrıçalarından Anâhitâ için tapınaklar bile inşa ettiler. Bu Anahita daha sonraları Avesta'ya bir yazata olarak geri dönecekti. Xerxes dönemindeki bu göç hareketi, Batılı Grek düşünürlerinin Maguları daha fazla tanımalarına yol açtı. Gershevitch (1959), bu dağılışın Batılı Mithralar'ın (Mithras) geliştirilmesini de birlikte getirdiğini bildirir. Sonuç olarak, bu Pers krallarının Magular'a yaptıkları baskılar, Medler'in dirilişi ihtimalinden ne derecede korktuklarının bir işaretidir.

Özetlersek: Zarathuştra, Gathalar'ında "daeva" kavramına çok sert ve devamlı saldırılar yöneltmektedir. Peygamber'in bir Gatha'sında (Yasna 32.4) daeva-zuşto diyerek daeva-yasnacılığın taraftarlarını mahkum ettiğini biliyoruz (daeva-zuşto= daevalara hizmet eden, onlardan razı olan). Daeva-yasnacıları Avesta'nın daha genç bölümlerinden de tanıyoruz. Bu dini akımın veya akımların tanrı olarak kabul ettiği ve drugvatların taptıkları daevalardan, dini metinler açıkça ve mahkum ederek bahsederler. Daevalar'ın bu kadar tepkiyle karşılanması, Zarathuştra'nın dinini yayarken onlara tapanlardan zarar gördüğünün işaretidir. İnsanın, birilerinden zarar görmesi için, onlarla bir yerlerde karşılaşmak durumundadır. Bu, aynı coğrafyayı hem Zarathuştra'nın, hem de daevacıların paylaştıkları anlamına geliyor. Yukarıdan beri yaptığımız belirlemelerin; yani Mazandaranlar'ın ülkesinin Hazar Denizi'nin güneyinde olması, daeva-yasnacıların dini liderlerinin Medyalı Magular olması, bu dinlerden birinin Zerdüştizm'e yaklaşacak şekilde içerik değiştirerek de olsa Kürdistan'da hala yaşıyor olması gibi gerçeklerin ışığında, bu dinî akımların mensuplarının yaşadığı coğrafyanın Medya ile çakıştığı sonucuna varırız. Daha önce de kaydettiğimiz gibi, daeva-yasnacılar'ın dini, tarihleri boyunca hırpalanmış, horlanmış, dışlanmış ve katliamlara uğramış olan Yezidi Kürtleri'nin dininin kaynaklandığı mecraların başında gelir. Bu arada bazı Zaza Kürtleri'nin ”Homa” mezhebini de unutmamak gerekir. Dolayısıyla Zarathuştra'nın yaşadığı dönemlerdeki Daeva-Yasnacılar az veya çok, günümüzün Kürtleri'nin atalarıdırlar. Bu, yerleşim yerlerinin aynılığı ile de sabittir.

***

Öte yandan Yezidi dininin hemen hemen hiç anlaşılmadığı kanısını da taşıyoruz. Yezidi kelimesinin kökeni büyük bir ihtimalle Yazata'dan geliyor, ki anlamı "tanrı"dır. Son dönemlerde bu dinin adı olarak ön plana çıkarılan ”ezdi”, ”yezidi” kelimesinin, Yazata'nın değişik lehçelerde söylenişinden ibarettir. Bu isim, Müslümanlara ve Mazdacılar'a rağmen kendilerine verilmiştir. Din ve Ahlak Ansiklopedisi, bu dinin mensuplarının Hazreti Muhammed ve Hazreti İbrahim'i peygamber olarak kabul ettiklerini, Hazreti İsa'yı ise insan kılığına girmiş olan bir melek saydıklarını kaydeder. Zaman içinde bölgedeki dinlerden etkilenen ve bir zamanlar, merkezi hükûmetlerin kahredici baskıları sonucu hiçbir fertleri okuma yazma bilmeyen cesur Kürt insanlarının bu bölümü, Osmanlılar tarafından; "askere gitmeyi red ettikleri" gerekçesiyle geniş ölçüde Kafkasya'ya sürülmüştü.

Dinlerinin prensiplerini hep saklı tutmak zorunda bırakıldılar. İnançlarının en temel öğesi, Melek Tavus'un (Müslümanlar'ın hatalı olarak İblis dediği varlık), "üst düzey tanrı" tarafından "yaratıcı" olmakla "görevlendirildiği" anda ortaya çıkar. Bundan dolayı O, Yezidiler tarafından tapılmayı hak etmiştir. Benzer şekilde eski Daevacılar; "İyi tanrı ile birlikte Kötü'nün de yaratıcı olduğu"na inanırlardı. Mithracılar da "Deo Arimanio"ya kurban keserlerdi, ki bu yatıştırma amaçlı değilse, bal gibi tapınmadır.. Yezidilere göre karanlık, sadece aydınlığın yokluğunun ifadesidir. Aydınlık gelir, karanlık gider. Kötü ise, müsbet veya pozitif şeylerin olmamasının ürünüdür. Pozitif şeyler oluşursa kötülük gider. Bu iyi şeyler, "Tanrının gözünde iyi olan şeylerdir ki, bizim noksan anlayışımızla yolumuzu bulmak için hizmet eder". Yezidiler'in dini kitabı Yalvah şöyle der; "Ben, iyiliğin ruhu; her olayın içinde ben varım, ki dıştakiler buna 'Kötü' diyorlar."

Liderleri veya peygamberleri, Şeyh Adi ben Musafir'in (M.S.1155'de öldü) uzak atalarından ödünç aldığı ve reformize ettiği bu ilginç düalizm, Mazda dininin bozulmaya yüz tuttuğu dönemde, bu dinde de gözlenebildi. Yezidiler'in Mitolojileri eski Aryan Mitolojisi'nin en aşağısından bir kolunun devamıdır. Herşey, Daeva-yasnacılığı Zerdüştizmle zenginleştirerek de olsa, daevacıların bu cesur torunlarının, atalarının yadigarı olan eski dini inatla sürdürdüklerini açıkça gösteriyor. Zarathuştra'nın babasının da aynı dine (daeva-yasnacılığa) mensup olduğu açıktır. Bunu Gathalar'ı doğru yorumlarsak açıkça görebiliriz (bkz; Yasna 46.1)

Bu durumda Airyanem Vaeco eğer gerçekten mitsel bir ülke değilse, eğer Avesta ve diğer Zarathuştracı yayınlara başka bir alternatif getiremeyeceksek -ki ufukta daha henüz böyle bir ihtimal yoktur- Avesta'da adı geçen bu ülke, daeva-yasnacıların yurdu olan; Aturpatakan veya Adharbadagan ile özdeştir. İçinden Aras Nehri (Vanguhi Dâitya) geçer. Bu da modern çağın Azerbaycan'ıdır.

* * *

Bütün bunlardan sonra, şimdi Ranğa'yı ve Darej Nehri'ni kendi asıl coğrafyalarına yerleştirebiliriz, ki bu yerlerden Dareja'nın kıyıları, Zarathuştra'nın baba ocağının bulunduğu yerlerdir. Daha önce Vendidad'ın Pehlevi Zand'ının; "Râg sê toxmag Adurbâdagân" dediğini kaydetmiş ve Adurbâdagân'ın, "eğer Gnoli müsaade ederse" Azerbaycan'ın eski adı olduğunu söylemiştik. Videvdad'ın 1. fargard'ının 16. maddesinin Pehlevice yorumunda (yani Zand'ında), bu cümlenin devamı; "... ast ki Ray gõwêd", yani; ”Şüphe payı bırakaraktan”, şeklindedir. Tüm bunları bir araya getirirsek Didevdad'ın yorumcuları; Ragâ, Adurbadagân'dadır, fakat bazıları onun (Raga'nın) Ray olduğunu söylerler" diyorlar. İşte bundan hareket eden Gnoli, Raga ve Ray'ı kesin bir dille ayrı birer ülke veya bölge imiş gibi düşünüyor. Adurbâdagân'ın," tam anlamıyla veya direkt olarak Adarbâycân olamıyacağını veya Azerbaycan olarak nitelenemeyeceğini" de kaydediyor. Bütün dikkati ile Zamyad Yaşt, Mihir Yaşt, Farvardin Yaşt ve Vendidad'daki "Avesta Coğrafyası"nın gösterdiği ülkeler zincirinin içinde, Batı'da yer alan Azerbaycan'ın çok "iğreti" durduğuna inandığından, kaynaklar eski isimleri bırakıp direkt "Azerbaycan" deseler bile o yeni bir Azerbaycan'ı Doğu'da bulmakta gecikmeyecektir. Raga'yı Hindukuş Dağlarının vadilerinde keşfettiği gibi..

Biz daha önce "Büyük Bundahişn"den bir cümle aktarmıştık (Bdh; 20.38). Anlamı şöyle: "Daraja İrânvej'de bir nehirdir. Onun kıyısında Zarathuştra'nın babası Pouruşaspa'nın evi bulunuyor”, ki bu cümle Vendidad'da da aşağı yukarı aynı şekilde yer alır. Bundahişn'dan ise (Bdh; 24.15) daha önce şöyle bir cümle aktarmıştık; "Dâreja rût rutbârân rat mamanaş mân-i abitar-i Zaratuşt pavan bâlx, Zaratuşt tamman zat". Anlamı (West); "Dareja Nehri, kutsanmış nehirlerin şefidir. Bu, Zaratuşt'un babasının onun kıyısında ikamet etmesinden, Zaratuşt'un orada doğmasından dolayı(dır)." Zat sparam, Zarathuştra'nın baş melek Ameretat ile o nehrin sarp kıyılarında buluştuğundan (görüştüğünden) bahseder.

Büyük İran-İslam yazarı Kazwini (1263), "Zaraduşt, Magular'ın Peygamberi, kökünü buradan (Adarbaicandan-NB) alıyor" diyor. Kazwini ayrıca Adarbaican'daki Sabalan Dağı'nı da Zarathuştra'nın inzivaya çekildiği yer olarak tanımlar. Yazar, ayrıca bu dağdan kaynağını alan buz gibi sulardan da bahseder, ki bu sular Daryai'yi beslerler. Zat Sparam'ın yazdığı kitaplardan arta kalanlar, kaynak olarak günümüzdeki en önemli yapıtların başında gelirler. Burada yazar; "pavan darejin zbar"da, yani "Darej'in sarp kıyılarında" vahiy geldiğini kaydeder. Bütün bunları dikkate aldığımızda, marjinal bir hata payı ile, Avesta'da adı Darej olarak geçen ve anlamı Kurmanci'deki direj ile aynı, yani "uzun" olan bu nehir, bugün adı Daryai Nehri'ne dönüşmüş olan nehrin ta kendisidir. Sabalan Dağı'ndan kaynaklanır, Aras'a dökülür. Yörenin, daeva-yasnacıların da yurdu olması, yüce ve dinsel mitlerle kutsanan Sabalan Dağı'nın varlığı, bölgeyi etkileyen uzun ve harika bahar, muazzam palamut ve meşe ağaçlarından oluşan ormanları ve dağdan kaynağını alan nehir ile birlikte herşey Zarathuştracı dini kitapların ve islami yazarların betimlemelerine ne kadar da uyuyor. Aksini düşünürsek; ne neredeyse bir çöl görünümündeki Hamun Gölü veya bataklığı yöresi, ne kuş uçmaz-kervan geçmez Hindukuş Dağları'nın vadileri, ne de toprakları kurumaya, çölleşmeye yüz tuttuğu için terkedilen Amu ve Siri Derya arasındaki topraklar, dini kitapların; "cennet Aryan anavatanı" betimlemelerine yaklaşmaz bile.

* * *

Ragha ismi Parsiler'in pek çok dini kitabında ve bu arada Avesta'nın Vendidad'ında da geçer. Vendidad'ın kaydettiğine göre Ahura Mazda şöyle konuşur; "Ben Ahura Mazda, Ragâ Thrizantum'u 12. en iyi ülke olarak yarattım.." Bu cümledeki "thrizantum"; thri=hîri(zazaki)=üç ve zantu=kabile sözcüklerinin oluşturduğu Medce bir tabirdir. Gershevitch'in (1959) de bildirdiğine göre Zantu'nunda "kabile" olarak içinde yer aldığı dörtlü sosyal dizi Medler'e özgüdür. Konuya dönersek, karşımıza yine araştırmacıların; Darius Yazıtları ve Vendidad'da yer alan ülkelerin sıralanması konusundaki kavga çıkar. Araştırmacıları; Rig Veda ile Avesta'nın çağdaş olmadığı konusundaki görüşleri kesin bir şekilde ayırıyor.

Rig Veda ile Avesta'nın veya Gathalar'ın çağdaşlığı konusundaki tartışmaya, bu kez inançlı ve çağdaş bir Zarathustracı olan Ardeşir F. Khabardar, yazdığı oldukça kalın (1951) kitabıyla katılıyor. Bu yazar; Gathalar'ın Rig Veda'dan da önce yazıldığını, Avesta'dan önce hiç bir dini kitabın yazılmadığını, bütün dinlerin sadece Zarathuştra'yı takip ettiklerini kaydeder. Khabardar, Gathalar'a bir de ömür biçer; "zamanımızdan 8500 yıl önce yazılmışlardır!"

Araştırmacılar bazı benzetmelerden hareket ederlerse, hele buna inançlarını da katarak düşünürlerse o zaman Khabardar'ın yaptığını yapabilir, Hindukuş Dağları'nda, eline yontma taştan yapılmış baltasını almış vaziyetteki bir Zarathuştra'nın, av molalarında dini şiirler yazdığını v.s. kaydedebilirler.

Oysa, kuzen halkların geliştirdikleri ve aynı kökten kaynağını alan bir mitolojinin ürünü olan ve muhtelif dini liderlerin yazdıkları kitaplarda bazı benzerliklerin bulunmasından daha doğal bir şey yoktur. Elimizde bir 10.Yaşt var. Bu Yaşt, Zarathuştra'nın yaşadığı dönemden sonra yazılmış olan Yaştlar'dan daha eski bir dille ve Gathalar'ın şekillendiği dönemden bir hayli önce oluşmuştur. Zarathuştra'nın ölümünden sonra, Mithra dinini Ahura Mazda dini ile bağdaştırmaya çalışan Magular'ın gayretiyle bu Yaşt'ın metni üstünde ufak tefek değişiklikler yapılmış ve Avesta'ya sokuşturulmuştu. Bu değişikliklerle Mithra, artık esaslı bir dinsel sisteme sahip olan Mazdacılık'ta düşük rütbeli bir yazata (siz melek olarak anlayın) haline getiriliyordu. Yaşt'ın kendisi ise Zarathuştra'ya mal edilivermişti. Ama Nyberg'nin de dikkat çektiği gibi; bu Yaşt Mithra sisteminin bağımsız bir dini kitabıydı ve Zarathuştra'dan çok önceleri mevcuttu. Mithra Yaşt'ın Dili de Gathalar'ın diline çok yakındı. Benzer görüşleri Mills (1913) başta olmak üzere birçok araştırmacıdan izlemek mümkündür.

Şimdi yukarıdaki mantık silselesini çalıştırırsak; Rig Veda'nın dili, Mithra Yaşt'ın diline benziyor, Mithra Yaşt'da eski olduğuna göre, "Gathalar'ın çağdaşı" sayılan bu yaşttan etkilenerek yazılmıştır mı demeliyiz?.. Ya da biraz hata payı ile "Rig Veda ve Mithra Yaşt çağdaştırlar, o halde her iki dinsel eser birbirini etkileyerek oluşmuşlardır mı demeliyiz? Evet, özde ikisi de aynı mitolojinin, Doğu Aryanlar'ın geliştirdiği mitolojinin ürünüdür' am ayrı doğrultular takip eden iki Aryani Kavmin ürünüdür Rg Veda ve Mithra Yaşt.

Khabardar'ı bir tarafa bırakırsak, bu defa Batılı bazı araştırmacıların linguistik benzerliklerinden tarih saptama yöntemine döneceğiz.

"Mithra Yaşt'ın dili, Gathalar'ın dilinin benzeridir.. O halde bu iki dinsel eser çağdaştır. Bu biraz ters bir saptama değil midir? İran'da hemen hemen aynı zaman dilimi içinde, biri Mithraizm, diğeri Mazdaizm olmak üzere iki din birden ortaya çıkıyor demektir. Olabilir. Fakat biz, Boğazköy Yazıtları'ndan, Mithraizm'in M.Ö. 1400'lü yıllarda "yaşlanmakta" olduğunu biliyoruz. Mithraizm, kökü belki de taş devrine dayanan bir dindir ve Batı'dan göç olayının yaşandığı dönemde ortaya çıkıyor. Mazdaizm "belirsiz" bir tarihte İran'a taşınmış veya orada şekillenmiş, Rig Veda M.Ö. 1700'de (takriben) Hindastan'da.. Dillerinin yakın oluşu ve dayandıkları mitolojinin aynılığı bir şeyler anlatır.. Burada bir sır yatıyor olmalı..

Biz bazı dinsel metinlerden şu sonucu çıkarabiliyoruz; Zarathuştra kendisini çok iyi yetiştirmiş, bilge bir insan, köken olarak da Magu (rahip) Spitama Ailesi'nden geliyordu. "Devrinin bütün ilmini almış" denilen bir insanın, Rig Veda, Mithra Yaşt, Homa Yasnalar ve Sraoşa Yasna gibi seyrek dinsel metinlerden, hem de Aryanlar'ın eseri olan bu dinsel metinlerden haberdar olmadığı düşünülemez. Kendisi de bir din adamı olduğu için, diğer Magular gibi tüm dinsel metinleri anlamları ile birlikte bilmek durumundaydı. Bu mecani dini tatbikat, yan etki olarak özel diyebileceğimiz bir dini dilin, bir dini terminolojinin oluşmasını birlikte getirmişti. Gathalar'a yansıyan, daha ziyade ortak Aryan Mitolojisi'nin şekillendirdiği bir terminolojidir bu bahsettiğimiz. Bir de Aryan dilindeki ayrışmanın, bilhassa Doğu İran'da M.Ö. 6.yüzyılda daha henüz bir rayına oturmadığını da göz önüne getirirsek, bu dini metinlerin benzerliğinin nedenini daha iyi anlarız. Bu arada, Mills'in de "rahipsel bir Aryan dili"nden bahsettiğini kaydedelim. Mills'e göre bu, ölü bir dildir ve Medce'nin bir lehçesidir.

Oysa, Doğu'ya fikse olmuş araştırmacıların hepsi kafalarını Avesta Dili ile Doğu Aryani dillerinin aynılığına takmışlardır. Avesta Doğu Aryani bir dille yazılmışsa, Zarathuşra da oralı olacaktır. Diakonov 'un (1985) bildirdiğine göre, Baktria Dili'nde kazınan yazıtların dikkatle incelenmesi sonucu Avesta'da kullanılan dil ile Baktria Dili dahil, Doğu İran Dilleri'nin oldukça farklı olduğu ortaya çıkmış bulunuyor. Bu konuda Diakonov'un kaydettiklerinin Ingilizcesi'ni de vermekte fayda umduk.

Şöyle diyor Diakonov; "In as much as a legendary Iranian tradition saw in Kavi Viştãspa, Patron of Zarathushtra, the king of Balkh, some 19th-century scholars thought that the culture of Avesta, the sacred books of the Zoroastrians, belonged to Bactria. This view is finally disproved by recently discovered inscriptions in Bactria of the 2nd century A.D., which show that the Bactrian language was quite distinct from Avestan. The data contained in the preserved parts of the Avesta itself, also in no way support the localisation of Kavi Vîştãspa's kingdom in Bactria."

Açık ve net. MS 2. Yüzyıldan kalma Baktria yazıtları incelendiğinde bu dilin Avesta diline çok uzak olduğu anlaşıldığna göre, Avesta Dili'ni başka yerde aramak gerekmiyor mu? Yalnız yukarıdaki kanıyı, yani Avesta'yı Doğu'ya yerleştiren kanıyı, bugün dahi koruyan araştırmacıların varlığı ve çokluğu inkar edilemez. Bunda, "dediğim dedik" gibi eski saptamalarında ısrarın rol oynama ihtimali bulunduğu gibi, Avesta alanında söyleyecek çok sözleri olan Kürtler'in araştırma dünyasına çok geç ve akademik bir disiplin düzeyi tutturamadan katılmalarının rolu da her halde vardır. Oysa benim basit bir lügat taraması ile ortaya çıkardığım gibi, Avesta'da yer alan sınırlı sayıdaki kelimelerin en aşağısından beşyüzü bugün Kürt Dili'nde yaşıyor..

Bunun dışında, dah önce de belirttiğimiz gibi, araştırmacılar tarafından Avesta'nın yurdu olarak Büyük Xorasmia Federasyonu'nundan da bahsedilir. Bu federasyonun Zarathuştra'nın koruyucusu Viştaspa'nın ülkesi olduğunu ileri süren araştırmacılar bulunmasına rağmen, sabit bir gerçek var; söz konusu federasyona dahil ülkelerin hiç birinin dilinin direkt olarak Avesta'nın yazıldığı dilin devamı, onun mirasçısı olmadığı ortada. Zaten Kavi Viştaspa'nın kralı olduğu varsayılan Parthia, en aşağısından bir süre (ki bu süre Avesta'nın şekillendiği iddia edilen süreye denk düşer-NB) Baktria'nın sınırları içindeydi (Diakonov-Masson). Bu iki araştırmacının saptamalarına göre Baktria (federasyonu); Chorasmia, Sogdiana, Baktria, Margiana ve kısmen Parthia'yı içeriyordu. Bu konudaki araştırmalar da yukarıda verdiğimiz araştırmacı isimlerin katkısıyla geniş ölçüde anlaşılır haldedir.

Avesta'nın hiç bir şekilde ima yoluyla da olsa "Medya" ve "Medler"den bahsetmemesi, ki bu suskunluk Persia için de geçerlidir, söz konusu dini eserin vücut bulduğu yıllarda Med Devleti'nin daha henüz kurulmamış olması ile ilgili olabilir. Aksine belkide Medya'nın kendisi bile yukarıda adı geçen Xorazmiya Federasyonu'nun sınırları içindeydi (Diakonov).

Bu durumda batıda Pers dahil hiçbir halkın dili, en aşağısından diyalekti aşacak kadar, Avesta'nın oluşturulduğu dil ile aynı veya bu dilin devamı olmadığına göre, ya Avesta dili kaybolmuştur, ya da ona başka mirasçılar aramak gerekiyor.

***

Ne yazıtlar ve ne de Videvdad (Vendidad); Raga veya Airyana Vaico'nun İran'ın doğusuna veya batısına yerleştirilmeleri gerektiğine dair bir işaret de veriyor değiller. Araştırmacılardan bazılarının saptadıkları coğrafya, sadece; ”Rig Veda doğuda yazıldı, Hindistan'a giden yolun üzerinde şekillendi, o halde Gathalar'da onunla coğrafi yakınlığı olan bir yerde şekillenmeliydi” ve ”Vendidad'da adı geçen diğer ülkeler Doğu'da ve kuzeyden güneye uzanan bir hat üzerinde dizilmişlerdir, o halde Raga ve Airyana Vaeca'da bu hattın bir yerinde yer almalıdır” sanısı veya varsayımından dolayıdır. Öte yandan geleneksel doğulu yayınların tümü, Zarathuştra'nın köklerini Batı'dan, yani Azerbaycan'dan aldığını ima ve iddia etmekte hemfikirdirler. Bunu değindikleri sosyal ilişkiler yoluyla olsun, daeva-yasnacılığa atıf yoluyla olsun, peygamberin yaşadığı tarihi saptama yöntemiyle olsun parça parça sunuyorlar. Videvdâd'ın Pehlevi versiyonunda sunulan izahat ise çok açıktır; "râk i 3 tôxmak âtûr-pâtakâno". Râk, Raga'nın başka bir alfabe ile, yani Pehlevice'de yazılışıdır. Bu, Herzfeld'e göre "Ray" şeklinde telaffuz edilir. 3-tôxmak ise, 3 bölümlü, kabileli veya zantulu ya da ırklı demektir. Aturpatakan da bilindiği gibi Azerbaycandır. Bu durumda Jackson'un da kaydettiği gibi Azerbaycan'ın sınırlarının kadim tarihte daha geniş olduğu düşünülebilir. Fakat her ne olursa olsun tüm belirtiler, Raga'nın bölgesel bir öz yönetiminin bulunduğuna, buranın bir "dahyu" olarak kabul gördüğüne işaret ediyor.

Bunu Yasnalar'dan (Yasna 19.18) da anlarız. Şöyle diyor bu sorulu-cevaplı metin; "Kaya ratavo? nmânyô visyô zantumô dâhyumô zarathuştro puxdhô onham dahyunam yo anyo râcôit zarathuştrôit. cathru-ratuş raga zarathuştriş. kaya ainho ratavô? amânyasca visyasca zantumasca zarathuştrô tuiryô". Anlamı (Mills-1997); "Kimlerdir rathu'lar (karar veren yargıçlar)? Bunlar evin büyüğü, ailenin büyüğü, bölgenin büyüğü, vilayetin büyüğü ve beşinci olarak Zarathuştra”. Bu sıralama Zarathuştra'nın Ragâ'sı hariç tüm bölgeler için geçerlidir. ”Ragâ bir çathru-ratuş'tur, dört yargı vericisi vardır.. Kimdir bu dört karar verici? Evin büyüğü, ailenin büyüğü, bölgenin büyüğü ve Zarathuştra”.

Burada araştırmacılar yine ayrılıyorlar. Herzfeld, Ragâ'yı hem Zarathuştra'nın ailesi olan Spitama'ların baba ocağı olarak görüyor, hem de Peygamber'in ailesine burada politik bir görev yüklüyor. Zarathuştra, aile kararıyla buradan sürgün edilmiş ve en sonunda kuzenleri olan Notarya ailesine sığınmak durumunda kalmıştır. Jackson ise Ragâ'yı dini bir merkez olarak görüyor. Ona göre dinsel kaygıyla hareket eden yasna, bölgesel yöneticinin üstünde dinsel erkin sahibi olan Zarathuştra'yı yerleştiriyor. Tıpkı papa gibi, O, hem dünyevi, hem de ruhani bir lider olarak gösteriliyor. Bunun gibi örneklerle iki Med Bölgesi olan Raga ve Azerbaycan arasında Peygamber'e sahip çıkma hususundaki rekabet uzayıp giderken, Zat Sparam; Raga ve Notar'ın ikisinin de Atûr-pâtakân'da ve Caêcista'dan 60 parsang uzaklıkta bulunduğunu kaydetmek suretiyle en aşağısından Ragâ'nın Caêcista=Cist, yani Ormiye cıvarındaki bir yerlerde olduğunu bildirir (360 km uzakta). Bazı araştırmacılar, Notar'ı da içeren sınırlara sahip kadim bir Adurpatakan'dan söz eder.

***

Zarathuştra'yı Doğu'ya yerleştiren araştırmacıların cevap vermek zorunda oldukları bir diğer soru, Avesta'da yer alan en önemli rituellerden biri ölü gömüp gömmeme ve ölü yakıp yakmama yaklaşımıdır. Ölüleri gömüp gömmeme, Avesta'da tarif edilen din için felsefi bir sorundur. Avesta'ya göre ölü, Nasu'dur, kirlidir. Tabiatın temiz elementleri olan ateşi, suyu, havayı ve toprağı kirletmemeli. Bunun için ceset bir tepenin başında, açıkta, "daxma" denilen etrafı çevrili bir yere bırakılır. Kurtlar ve kuşlar etlerini yedikten sonra kemikleri gömülür. Bu açıdan A. M. Mandelshtam tarafından ortaya çıkarılan bir gerçek bizi, Avesta'nın yayıldığı coğrafya ve tarih konusunda Mary Boyce başta olmak üzere "Doğu İrancı" klikten uzaklaştırır. Boyce, Avesta'nın, eğer zamanında yazılı hale getirilmemişse, sözel olarak geliştirildiği veya eğer yazılı hale getirilmişse yazıldığı tarih olarak M. Ö. 11-14 yüzyılları işaret eder ve bize İran'ın doğusundaki Aryan ülkelerini Avesta'nın doğduğu coğrafya olarak önerir. Bu konuda, yukarıda da kaydettiğimiz gibi, bilhassa Vendidad ve 19. Yaşt merkezli polemikler oldukça yaygındır. Oysa eğer Avesta ilk olarak Doğu'da yayılmış olsaydı, ölü gömme veya yakma olayı, en aşağısından Avesta'nın ortaya koyduğu dinin yaygınlaşmasından sonra, görülmemeliydi. Bilindiği gibi Zarathuştra'nın geliştirdiği dini reform, neredeyse tamamıyla Hinduizm'e karşı bir ideolojik mücadele şeklinde yansımıştır. Kastlaşmaya karşı halkın özgür iradesi ile tiranlara ve egemenlere karşi tavır almaları bu arada nakl edilebilir.

İşte bu noktada Mandelshtam'ın ortaya çıkardığı ölü gömme ile ilgili bulgular yol gösterici oluyor. Bu araştırmacı, İran'ın doğusunun hemen tümünde, Amu Derya Nehri'nin kuzeyinden tutun (günümüzün Ortaasya'sı) günümüzün Batı Türkmenistanı'na kadar olan kuzeyde ve Kuzey Baktria'nın tümünde ölülerin yakılarak gömüldüğünü saptamıştır. Üstelik bu mezarlar tam da M.Ö. 13-14 Yüzyıllar'a ait.. Eğer Baktria'da, söz konusu zaman diliminde, Avesta düşüncesi hakim olsaydı ölüleri yakmak gibi bir ritüeli saptamak mümkün olmazdı. Çünkü bu ritüel, Avesta'da en büyük günahlardan biri olarak kabul edilir. Gömmek de öyle. Avesta'ya göre ceset yakanlara nasıl yaklaşılması gerektiğini, Avesta'nın Vendidad bölümündeki VIII. Fargard'ın 73-74'üncü bölümlerine bakarak daha net anlayabiliriz:

"73. Ey Maddi Dünya'nın yaratıcısı, Sen, Kutsal Biri! Eğer Mazda Tapıcıları yürürken veya koşarken veya at sürerken ya da araba kullanırken, üstünde ceset yakılan bir ateşe rastlarlarsa, üstünde bir cesedin pişirildiği veya kızartıldığı (bir ateşe) rastlarlarsa ne yapmalıdırlar?

"74. Ahura Mazda şöyle cevapladı: "Onlar (Mazda Tapıcıları-NB) ceset yakan adamı öldürecekler, derhal öldürecekler onu...."

Bir bütün halinde incelediğimizde, Avesta inancına sahip insanlar, dört çeşit suçu işleyenleri yargısız olarak öldürme hakkına sahip idiler. Bunlar; birincisi; ceset yakanlar, ikincisi; eşkiyalık yapanlar, üçüncüsü; Mazda dininin tatbikçisi (rahipler) veya bu dini bilenler arasından çıkmış olan erkek homoseksüeller ve dördüncüsü; caniler. Bu dört önemli suça bakarak, Avesta takipçileri için ölü yakma gibi bir ritüeli yakıştırmanın mümkün olmadığı ortada.. Bazı araştırmacılar Genç Avesta'nın bir bölümü olan Vendidad ile Zarathuştra arasına mesafe koymaya çalışabilirler (tezlerini korumak için). Fakat bu da faydasızdır ve özüne baktığımızda ölü yakmanın Zarathuştra'ya ters geldiği ortada (Athar, Ahura Mazda'nın Oğlu' nasıl Nasu ile kirletilebilir ki?)..

Avesta düşüncesinde ölü, yukarıda da bahs ettiğimiz gibi, dağ başlarındaki "Daxma" denilen etrafı sınırlı bir yere açıkta bırakılır. Etleri "Ahura Mazda'nın kurtları ve kuşları" tarafından yenildikten sonra ancak kemikleri gömülebilirdi. Mandelshtam, aynı coğrafyada daha sonra bugünküne yakın ölü gömme işleminin geliştiğini kaydeder (M.Ö. II. asrın sonu veya I. asrın başı itibariyle.) Yukarıda işaret ettiğimiz gibi, bu tür gömme işlemleri de Avesta'nın ruhuna aykırıdır. Fakat yine de bazı araştırmacıların Orijinal Zarathuştracılık'taki ölü gömme olayının Genç Avesta'da yer aldığı gibi olmayacağı, Orijinal Zarathuştracılık'ta ölü gömme olayının yukarıdaki gibi olabileceği hususundaki şüphelerini de bir not şeklinde hatırlayalım. Ama eğer böyleyse de, delil yok.

Aynı arkeolog, bu kez daha yakın çağlara, M.Ö. 8. veya 7. yüzyıla ait olabileceğini hesapladığı ölü gömme ile ilgili aynı bölgedeki başka bulgulardan da bahseder. Buna göre bu kez ölüler taş bir lahide konmuşlar. Bu lahitlerin üstü kamışlarla kapatılmış. Ölü bu lahitlerin içine,yanında hiçbir eşya olmadan konmuş. Bunda amacın, ölünün vücudunun yerin temiz elementleri ile temasını kesmek olabileceği sanılıyor. Zarathuştracılığın ruhuna yine aykırı olan bu gömme işi de Genç Avesta'daki tarife uymuyor. Bütün bunlardan yola çıkarak diyebiliriz ki, M.Ö. 13-14. Yüzyıl'da net bir şekilde, M.Ö. 10. Yüzyıl'dan itibaren çok büyük bir ihtimalle bu bölgede "Zerdüştizm"e uygun, ölüm sonrası naaşa yapılan dini muameleden bahsedemeyiz.

***

Bir diğer önemli açıklama ise Dinkart ve bir Arap-İslam yazarı olan Şahrastani'den (M. S. 1086-1153) geliyor. Dinkart, Zarathuştra'nın anasının evlenmeden önce başka bölgeden Spitama'ların evlerinin bulunduğu Araxes vadisine geldiğini ve orada Pouruşaspa ile evlendiğini dinsel motifler katarak anlatır. Arax=Araxes, şimdiki Aras vadisi, Azerbaycan'ın bir bölgesiydi. Şahrastani ise Dugdova'nın Raga'lı olduğunu açıkça belirtiyor.

Sonuç olarak şunları kaydetmeliyiz. Airyana-Vaeco eğer mitik bir ülke değilse Azerbaycan'dır. Raga da tıpkı Atûrpâtakân gibi Medya'nın bir vilayetidir. Zarathuştra, Darej Nehri vadisindeki Patiragtarâspa'da doğmuştur. Anası Dougdova Ormiye Gölü'nden 60 parasang uzaklıktaki Ragâ'lıdır.

zarathuştra'nın yaşadığı tarih

Şimdi artık bir diğer önemli sorunumuza geçebiliriz, Zarathuştra'nın tarihi bir şahsiyet olarak yaşadığı yıllarla ilgili sorunumuza... Bu da önemli tartışmalara yol açmıştır. Tartışmaların temelinde, İranî kavimlerin anlaşılır ve sekteye uğramayan bir takvime sahip olamamaları, arkeolojik belge yetersizliği ve Peygamber'in doğup yaşadığı yerler konusunda yaratılmış olan kargaşa yatıyor. Biz, konuya daha berrak yaklaşmak için, Batılı bilim adamlarından biraz daha değişik bir metod kullanacağız.

Önce karşılaşacağımız sorunları sıralayalım:

1. Peygamber Zaratuştra'dan elimizde kalan kutsal kitabın öz bölümleri olan Gatha'ların dili, Rig Veda ile yakınlık arzediyor. O halde Gatalar, Rig Veda ile ya aynı, ya da yakın bir yaşta olmalıdırlar.

2. Zarathuştra'nın yaşadığı yıllar ile ilgili olarak bir tarih saptanırken elimizde kesin veriler yoktur, o halde ancak yüzyılları kapsayan "yaklaşık" bir tarihten bahsedebiliriz.

3. Zarathuştra bir mittir, mitlere tarih biçilmez.

Bu sorunları çözerek bir sonuca varmak için önce şu tesbiti yapıyoruz: birincisi; Rig Veda ve Gathalar, ikisi de Aryanî dillerde, yani Hint-Avrupa dil gurubunun üyesi birer diyalektte yazılmışlardır. Buna hiçbir düşünürün itirazı yoktur. İkincisi; Zarathuştra, dinini yaymak için gerekli ortamı ilk önceleri Doğu İran'da bulmuş, bu din oradan Batı'ya doğru, Magu din adamlarının benimsemesi ve yardımıyla hızla yayılabilmiştir. Bu tesbite de görünürde düşünürlerin itirazı yoktur. Peki ne zaman?. Tabii ki asıl sorun budur.

Sorunumuzda sahayı daraltmak için, Aryanların tarihi yürüyüşlerini birkaç cümlede özetlemekte yarar vardır..

Daha önce de değindiğimiz gibi Aryanlar, Doğuya doğru göçlerine başlamadan, yani daha henüz engin Rusya steplerinde iken bile bölünme işaretleri veriyorlardı. Ana koldan önceleri Anadolu ve Önasya'ya göç eden iki kol ayrıldı: Hititler ve Hurriler. Bu iki Aryan gurubu (ki Hititler'in direkt Kafkaslar'ı aşarak Anadolu'ya geçtiklerine dair iddialar da vardır) Ortaasya'dan geldikleri bu yeni yurtlarında Hitit ve Mittani imparatorluklarını kurdukları gibi, aralarında savaşa da tutuştular. Bu savaşın sonucunda, M.Ö. 1400'lü yıllarda Boğazköy yazıtlarında kayalara kazınarak yazılan bir de antlaşma yapmışlardı. İşte bu yazıtlar onların Aryan Panteon'una mensup tanrılarını yeni yurtlarına kendileri ile birlikte getirdiklerini, Mithra-Varuna ikilisini baş tanrılar olarak kabul ettiklerini açıkça gösteriyor. Bu dönemde, Hitit ve Mittaniler'in yeni Ülkeleri'nde Zarathuştra'dan ve onun tek tanrısı Ahura Mazda'dan bir ize rastlamak mümkün olamazdı. Azınlıktaki Aryani bir halk grubu olan Hurriler'in hakim olduğu Mittani İmparatorluğu, M.Ö.1300'lü yıllarda tarihe karıştığında, yerli halk arasında azınlıkta kalan bu Aryan grubu bir daha toparlanamamıştı.

Doğu Aryanlar (içlerinde Hurriler ve Hititler de vardı), M.Ö.2000 ile 3000 yılları arasında Tunç devrine geçmeye başladı. Bu alaşımı oluşturan bakır ve kalay Rus steplerinde yoktu. Bunun için yeni maden kaynaklarını kollamaya başladılar. Kısa bir süre sonra bunların Orta Asya ve Hindu-Kuş Dağları'nda bol olarak bulunduğunu anlayan Aryanlar, buralara doğru ilerlemeye başladılar. Türk Bilim Adamı Zeki Velidi Togan'ın bildirdiğine göre, Sovyet Bilim Adamları bu göçün izleri ile ilgili olarak önemli veriler elde etmişlerdir. Bunlardan Tolstov gibi araştırmacıların çalışmalarına ilerde şöyle bir değineceğiz.

Orta Asya'ya varan Aryanlar burada ana bölünmelerini yaşamışlardı. Hint kolu; M.Ö.2000'li yıllar cıvarında güneydoğuya kayarak bugünkü yurtlarına varırken, geride İran kolu kalmıştı. Bunlar, Turan'dan güneye doğru çok yavaş bir şekilde hareket ediyorlardı. Nihayet Horasan'a vardıklarında yeniden iki kola ayrıldılar. Bir kısmı buradaki Tusa'da yerleşerek kalan Aryanlar, Önde Parsa, arkada Mada kolları olmak üzere Hazar geçidini ve Elbruz Dağları'nı aşmak üzere yeniden Batı'ya yöneldiklerinde tarih, artık M.Ö.1000'li yılların altına inmişti.

Medler'le ve Persler'in tarihin karanlıklarını isimlerini zikrettirerek yırtmaları, M.Ö. 836 ve 843 tarihlerinden kalma Asur yazıtları sayesinde oldu. Böylece onların, en aşağısından bu tarihlerden itibaren Asurlularla komşu olacak şekilde Tigris'in, yani Dicle'nin batı yakasına kadar olan yörelere yerleştiklerini görürüz. Bu yörelerin; Kirmanşah'tan itibaren yukarısı, yani Urartu'ya kadar olan bölge Madalar'ın, güney kesimleri ise Parsalar'ın oldu.

Bu durumda Zarathuştra'yı M.Ö.843'ün daha öncelerine yerleştirmek mümkün değildir. Çünkü O, İrani Aryanlar'ın torunlarındandı ve orada doğarak dinini yaymaya başlamalıydı.

takvim ve geleneğe göre

Şimdi sıra, işe yarar bir takvim bulmaya geldi. Bu takvimin "işe yarar" olabilmesi için tabii ki Zarathuştracılar'ın "ev yapımı" bir takvim olması birinci derecede tercih edilir. Eski İran yazıtlarına bakıldığında Zarathuştracılar'ın bir zamanlar işe yarar bir takvim kullandıklarını görürüz.

Zarathustracı Gelenek, bu peygamberin "İskender'den 258 yıl önce" yaşadığından bahseder. Bu tesbitin raslantısal olamayacağı ortada. Çünkü, geç Medya ve Pers Achaemenid Hanedanı döneminde resmi devlet dini haline gelmiş olan Mazdaizm'in takipçileri olan din adamlarının, şu veya bu yolu kullanarak dinlerinin yaşını insanlara nakledecekleri tabiidir. Aksini iddia etmek, dünyada paha biçilmez izler bırakan bir uygarlığa damgasını vuran, "maraton" savaşlarının unutulmaz taraflarından biri olan İranlılar'ı "sayı saymasını bile bilmeyen" ilkel mağara insanlarıyla bir tutmak anlamına gelir.

Peki o halde, neden Makedonyalı İskender, İranlı din adamlarınca bir mihenk taşı olarak alınmıştı? Bu sorunun cevabı, uygarlık tarihinin en gaddar, yıkıcı ve yokedici imparatorlarından biri olan İskender'in adının İranlılar için neyi çağrıştırdığını bilmekte yatar. Batılılar'ın "Büyük Alexander" dedikleri bu zalim ve genç imparator, İran'ı fethettiğinde başta Persepolis olmak üzere İran şehirlerini öylesine bir şekilde yerle bir etti ki, oranın insanları için adeta tarihi durdurdu. Tapınaklarını yoketti ve Peygamber'in vahiy yoluyla geldiğini söylediği "Gatha"ların elde bulunduğuna muhakkak gözüyle bakılan yazılı nüshaları da bu yangın furyası esnasında yoklara karıştı. İran'da tarih durmuş, uygarlık durmuş, yaşam durmuştu.. İskender dönemi, Hristiyanlar'ın meşhur Miladları gibi bir zaman göstergesi haline gelmişti bu insanlar için.. Artık İskender'den öncesi ve İskender'den sonrası vardı İranlılar'ın kafalarında..

* * *

İran takviminin dayandığı mantık, Aryanlar'ın kainat ile ilgili inançlarından kaynağını alıyordu. Buna göre, dünya bazı yaradılış evreleri geçirmişti ve onun belirli bir ömrü vardı.

Mazdacılara göre, Ahura Mazda; tek yaratıcı tanrı, yaradılıştan önce; sonsuz ışıklı, nemli, sıcak ve hoş kokulu mekanında bulunuyordu. O, sahip olduğu mutlak Daena'sı sayesinde herşeyi bilen ve hikmet sahibi olarak niteleniyordu. Daena, Aryani bir kelime olup, bugün müslümanlarca da (din haline çevrilmiş olarak) kullanılmaktadır. Fakat burada kullandığımız şekli itibariyle Daena, Müslümanlar'ın ”İrade-i Külliye” kavramları ile az çok çakışır. Kötü Güç (Angra Mainyu) bu sonsuz ışıltılı makamdan uzaktaydı ve bir şeylere zarar vermek için; karanlık, kuru, soğuk, baskı dolu ve pis kokulu makamında sonsuz bir arayış içindeydi. O sıralarda hareketsizliğinden dolayı Ahura Mazda xvatay değildi. Aryanlar, tanrının o dönemine xvetay olmayan dönemi diyorlardı. Bu görüşün Zarathuştra tarafından da kabul görüp görmediğine dair elimizde bir metin yoktur. Ama biz Zarathuştra'nın tebliğ ettiği dinin Aryan Mitolojisi'nin reformasyonundan başka bir şey olmadığını biliyoruz. Eğer Peygamber'in bu konuda kendine özgü görüşleri varsa, muhtemelen bu konudaki görüşleri de, diğer pekçok önemli görüşleri gibi, İskender tarafından yakılıp kül edilen evraklar arasında yok olup gitmişti. Hikayemize dönersek; Ahura Mazda zamanla, daha sonraki Kurmanci Kürtçesi'nde "tanrı" anlamında kullanılan xvatay=xwedê, yani; "kudreti, kendisinden gelen bir tanrı" haline, Zamên=zaman'ın işlemeye ve yaratma gücünün kullanılmaya başlamasıyla ”faal” hale gelmiş, yaradılış'ı başlatmıştı. Duraganlık dönemi zaman'ın işlemeye başlamasıyla sona ermişti.

Zamên; Kötü'nün ışıltılı tanrı katını fark ederek oraya sızmaya çalışmasıyla işlemeye başladı. bir Aryan dini akımı, Zamên'e "Zurvan" diyor ve bir tanrı olarak kabul edilen bu kavramı; ”İyiliğin Tanrısı” Ohrmazd (Ahura Mazda) ile ”Kötülüğün Tanrısı” Ahriman'ın (Angra Mainyu) babası olan bir tanrı gibi tasavvur ediyordu ki; bu görüş Sasaniler döneminin ilk yıllarında Zarathuştracılar'ı da etkilemişti. Zurvan, bir yönüyle aydınlık demekti, aydınlık ise zaman.. Şimdiki modern zaman teorisine şaşırtıcı bir şekilde benzer olan bu Aryani Zamên'in, ”harekete geçerek tarihi başlattığı” şeklindeki inanca göre, Kötü'nün; İyi ile arasında bulunan Vayu'yu aşmaya çalışarak aydınlığa sızma teşebbüsü ile, Ahura Mazda Datın'ı; veya Pehlevi diliyle söylersek Bundahişn'ı=yaradılışı başlattı. Vayu, mitolojinin bazı versiyonlarında Zurvan ile aynı anlamda kullanılır. Vayu İyi ile Kötü'nün karşılaşacağı alandı. Vayu bu özelliği ile değişik dini akımlar tarafından; Zurvan ve Varana olarak da adlandırılır. Bundan dolayı Vayu denilen bu sahanın iki yakası, iki ayrı karekter arzediyordu. Tanrı'nın mekânı ile komşu olan Vayu; İyi Vayu, Angra Mainyu'nun mekânı ile komşu olan Vayu; Kötü Vayu idi. Mitoloji'nin sonraki varyasyonlarında bu bölgenin bir boşluktan ibaret olduğu ve buraya ”Vai” dendiği kaydedilir. Buna göre Vai, Kötü'nün krallığı ile iyinin Mekânı arasında bir perde görevi yüklendiği ileri sürülür. İyi Vayu, İyi'nin destekçisi olup, İyi'nin kendi özünden yaratılmıştır. Kötü Vayu ise tabii ki Kötü'nün özünden oluşmuştur. Kötü'nün krallığına; soğuk, kuruluk, baskı, karanlık, pis koku ve ölüm hakim iken, İyi'nin Mekân'ında ise; nem, sıcaklık, ihtişam, tatlı koku, ışık ve hayatın özünün varlığının verdiği haz vardı.

Kötü'nün İyi'nin mekânına saldırı niyetini göstermesiyle yeni bir dönem başlamıştı. Bu dönem ”Maddi Varoluş” dönemidir. Gathalar, dünyanın bu yeni dönemine ”apaman rvisam”, yani "yarışın son etabı" diyorlardı. Yarış İyi ile Kötü arasında olacaktı ve ikisinden biri mutlaka nihai zaferi kazanacak, diğerini yok edecektir. Zafer çığlığı, dinin; Bahdiniler'in galibiyetinin müjdesi demekti.. Maddi Hayat, Ahura Mazda'nın kendi özünden yarattığı ve Kötü'ye karşı mücadelede bir vasıta olarak kullandığı ve geçici olan bir kavramdır. Her şey Sonsuz Işık'tan yaratılmış olup, nihai mücadelenin zaferle noktalandığı gün tekrar Sonsuz Işığa dönüşecektir. Burada kullandığımız Bahdini terimi, güzel din demektir ve Zarathuştracılar'ın dinlerine verdikleri addır. Bu dinin yayıldığı ülke ise ”Bahdinan”dır. Dikkate şayandır ki, Bahdinan bugün dahi Kürdistan'ın Doğu, Güney ve Kuzey kesimlerinin bir bölümünü kapsayan bir mıntıkadır. Bahdinanlılar'a ise Bahdini deniyor.

* * *

İrani kavimlerin dünyaya biçtikleri ömür, pek çok Aryan kabilesinde değişiktir. M.Ö. 1380 yılında yazıldığı tahmin edilen Mittaniler'in Kikkuli tabletleri, dünyaya 9000 yıllık bir ömür biçen işaretlerle doludur. Bu işaretleri Aryanlar'ın Astarabad yakınlarındaki Gümüştepe yazıtlarında da bulmak mümkündür. Zarathuştra, bu sistemin kendisi tarafından -zımnen de olsa- kabul gördüğüne dair işareti Gathalar'da veriyor. Mazdacılar'ın Nihai Kavga kavramı, Nihai Zafer kavramı hep İslam Dini'nin kabul ettiği "mahşer"i anıştırmıyor mu? Mahşer; yani dünyanın hayatının sona ereceği, nihai hesaplaşmanın gerçekleşeceği gün, en etraflı tarifini Zarathuştracılık'ta bulur. Bu ise yaradılıştan o güne kadar geçecek bir ömrü gerektiriyor. Zarathustracılar buna 12.000 yıl diyordu. Fakat Zerdüştiler'in ”Nihai Hesaplaşma” dediği şey, Ahura Mazda ile Angra Mainyu arasında cereyan edecekken, İslamıyet'te bu hesap taptan verilecektir. Yani Allah mahşer günü hem İblis'i ebedi ”istirahatgâh”ına hapsedecektir, hem de insanları yargılayacaktır. Oysa Zerdüştiler'in inancında kişisel hesaplaşma, ölüm vukubulduğu anda cereyan eder.

12.000 yıl kavramı, Aryanlar'ın kaderlerini bağladıkları Zodiac takım yıldızlarındaki Gufran'lar, yani yıldızlar topluluğundan esinlenerek geliştirdikleri bir rakkamdır. İnsanların bugün bile etkisinde kaldıkları Zodiac takım yıldızlarında, kendilerine "burç" adı verilen, 12 takım yıldız bulunmaktadır. Her bir burç için dünyaya 1000 yıllık ömür biçilmiş, 12 burç için 12.000 yıllık bir rakkam elde edilmişti.

Avesta'nın bölümlerinden biri olan Vendidad'ın Pehlevice versiyonunun yorumunda (Zend), Ahura Mazda'nın dünyayı yaradılıştan itibaren 3000 yıl menok-hastişn, yani ruhsal varoluş halinde tuttuğunu öğreniyoruz. Buradaki hastiş=varoluş Zazaki'de hala estiş şeklinde aynı anlamda kullanılıyor. Bu varoluşun ilk 370 yılında, koruyucu ruhlar olan Fravaşiler yaratıldı. Bunlar 3000 yıl boyunca hissiz ve hareketsiz kaldılar. Fravaşiler, her mümin insanın sahip olduğu ölümsüz, en üstün ve ilahi bölümüdür. Yaştlar; ”Tanrı Ahura Mazda'nın, 'melekler'in, iman dolu insanların ve her çeşit hayırlı hayvanın ruhsal bölgelerinden biri” der fravaşiler için. Fravaşiler; insanların diğer ruhsal bölgelerinden ”jan=soluk”, ”ruvan=idrak, ruh”, ”advênak=türlerin tohumsal strüktürü” ve ”daena=ben, ego” ile birlikte canlılıkla ilgili tüm fonksiyonlarının ifade edildiği bir bütün oluştururlar.

Sonraki üçbin yıl; Pehlevice'de geteh-hastişn adını alan maddi varoluşun (gaethya safhasının) ilk ayağıdır. Bu dönemde madde ve ruh büyük bir karışım oluşturur ki bu aşamaya Pehlevice'de gumeçişn safhası deniliyor. Gumeçişn safhasında her şeyin özü şekillenmeye başlar. Bir süre sonra sıra ile; uzayın, havanın, ateşin, suyun, toprağın, bitkilerin, hayvanların ve insanların ilk taslakları ortaya çıkar. Bu dönemde ayrıca Zarathuştra'nın ruhu oluşur. Bu dönemin sonunda ”vıcarışn” denilen bir aşamaya varılır. Bu ayrışma dönemidir. Artık maddi evrenin unsurlarının belirmesine gelmiştir sıra. Maddi evrende ilk olarak ”Asman=gökyüzü” oluştu. O, sonsuz bir şekil arzeden gumeçışn'ın somutluk kazanması ile gerçeklik kazanmıştır. Asman, tıpkı kozmik bir insan misali, bir vücudun organlarını taşıdığına benzer şekilde, diğer tüm göksel yaratıkları; Güneş'i, Ay'ı, Yıldızlar'ı ve gezegenleri kendisinin içinde taşır. Fakat O, bundan da fazla bir şeydir; Kötü'nün içine hapsedildiği, tuzağa düşürüldüğü bir mekandır o. Bir kemer, Mikro kozmos olarak Zarathuştracılar'ın hayatları boyunca bağladıkları bir kemerdir o. Asman'ın şekli Sami- Hami dinlerinin tasarladığı şekle uymaz. O, ne yüce bir kubbedir, ne İslam'ın Kutsal Kitabı Kur'an'da yer aldığı şekliyle (Bakara; 29); ”yedi gök” halinde yaratılmıştır. O yuvarlak bir çember halinde tasarlanmıştır. Dünya da bu şekle uygundur ve yuvarlaktır.

Dönemin başında "Kötü" hala yaradılışa bulaşamamıştır. Bu dönemin sonlarında ilk insan numunesi olan ”Gayo Maratan” yaratılır. Hayvanlar aleminin temsilcisi olan ”Gauş Urvan” ile birlikte yaratılan bu ilk insan numunesi, Kötü'nün dikkatini çeker. Bu anda Kötü'nün; yani Angra Mainyu'nun onlara saldırısı başlar ve onların mükemmelliğini bozar ve öldürür. Şimdi artık her yaratık, baştan beri özünde taşıdığı "İyi"nin yanında "Kötü"ye de bulanmıştır. Saldırıdan önce Kötü, Evren'in dışındaki; karanlık mekanındaydı. Kötü'nün saldırısından sonra, onun evrenin içine sızdığı delik kapanır. Artık kendisi için bir çıkış yolu yoktur. Tuzağa düşmüştür O. Kaçacak bir yeri olmayan Kötü, açık mücadeleye zorlanmıştır. Ahura Mazda'nın yarattığı İyiler'e kendi kötülüğünü bulaştırır. Hiç bir insanın çizilmiş bir hayat yolu, bir kaderi olmadığından ve onlara Kötü de bulaştığından dolayı tam bağımsız hale gelmişlerdir. İçlerinde barındırdıkları İyi ile Kötü; kendisini yönlendirmek için kıyasıya bir mücadeleye girişeceklerdir. Tanrı bu savaşın İyi tarafından kazanılması için arasıra uyarıcı peygamberlere kendi Söz'ü olan ”Manthra Spenta”ları (Avesta) vahy eder. Bunların yardımıyla uyarılan insanlar İyi ile Kötü arasında seçim yaparken daha bilinçli davranırlar. Seçim insanın kendisinindir. İrade sahibi insan, kendi kaderini kendisi çizecektir. İnsanlar, Daevalar'ı yönlendiren ve onlarla birlikte hareket eden Angra Mainyu'nun saldırısına açıktırlar. Bu saldırılar hem fizik alanı, hem de moral alanı kapsar. İnsan bundan korunmak için kalbini Ahura Mazda sevgisi ve onun önemli altı yardımcısı olan Ameşaspentalar'ın sevgisi ile dolduracaktır. Onun kalbinde Kötü'ye yer kalmadığı sürece, insan Angra Mainyu'nun saldırısından korunacaktır. Bu savaş, en son hesaplaşma gününe kadar sürecektir.

Nihayet 9001. dünya yılına geliyoruz; ki bu Viştaspa'nın Bahdini olduğu yıldır. Geleneğe göre Viştaspa, Zarathuştra 42 yaşında iken, yani peygamberliğinin 12. yılında yeni dini kabul etmiş ve bu Bahdin için dönüm noktası olmuştu. Bundan dolayı o günden itibaren din adamları her yıldönümünü; 1., 2., 3. yıldönümü diye saymayı bir gelenek haline getirdiler. İşte bu rakkam İskender'in yıkıcı istilasının başladığı günlerde 258 olmuştu. İskender İran'da 14 yıl hüküm sürdü. Bunu 258'e eklersek 272 rakamına ulaşırız. İskender'in öldüğü tarih M.Ö.323 yılıdır. Buna 272'yi eklersek M.Ö. 595 yılını buluruz ki bu Viştaspa'nın hak dinini kabul ettiği yıla tekabul eder. O sırada Zarathuştra 42 yaşında olduğuna göre; böylece Peygamber'in doğum yılı olarak M.Ö.637'yi buluruz. Zarathuştra 77 yaşında Turalar tarafından öldürülmüş veya ölmüştür. O halde Peygamber'in ölüm yılı; M.Ö.560'tır. Bu durumda, Zarathuştra'nın M.Ö.637-560 yılları arasında yaşamış olduğunu bulmuş oluruz.

Dr. E.W.West'in, Bundahişn'in 34.7-8'inci bölümlerine dayanarak yaptığı ayrıntılı hesaplarla çok daha sağlıklı bir tarih saptaması yaptığını görüyoruz. Buna göre eski hesapta aşağı-yukarı 23 yıllık bir sapma vardır. Zarathuştra M.Ö.660'ta doğmuş ve 583'te ölmüştür. Fakat biz her şeye rağmen bilimsel tarafsızlığımızı muhafaza edecek ve 100 yıllık bir hata payını önereceğiz. Buna göre Zarathuştra'nın doğum tarihini en fazla 760 yılına kadar itebiliriz.

grekler'e göre

Zarathuştra'nın M.Ö. 6000'li yıllarda yaşadığına inanan yazarların başında yine Grek ve Romalı klasik yazarlar gelir. Bu yazarların tümü; Eudoxus, Aristotle ve Hermippus'un verdiği bilgileri veri olarak almaktaydılar. Bu yazarların görüşlerini bize Pliny the Elder iletmiştir. Her üçünün yanılgısı da aynı hatadan, yani Aryan Mitolojisi'nin Med kolunu yanlış yorumlamalarından ileri geliyordu. Daha önce de bahsettiğimiz gibi, İran Mitolojisi'nin Med rahiplerince şekillendirilen bölümü, Zarathuştra'nın Fravaşisi'nin -miladi takvime göre söylersek-; M.Ö. 6630 yılında (West'in Kronolojisi'ne göre) oluştuğunu, oluşan Fravaşi'nin Ameşa Spentalar'ın yanında, Peygamber'in doğumuna kadar misafir kaldığını söyler. Öyle görünüyor ki; Eudoxus, Aristotle ve Hermippus Aryan Mitolojisi'nde hangi kavramın ne anlama geldiğinden habersiz olduklarından, ruhunun oluşumunu Zarathustra'nın doğumu ile özdeşleştirmişlerdi. Böyle olunca da kaba bir hesapla onun doğumunu; Truva savaşından 5000, Plato'nun doğumundan 6000 yıl öncesine rastlatırlar. Onlar; Plato'nun, Zarathuştra'nın bir inkarnasyonu olduğunu da söylerler. Bu üç klasik yazarın takipçisi olan ve görüşlerini nakleden Pliny the Elder, biraz daha dikkatlidir. Zarathuştra için hem M.Ö. 6000'li yılları esas alır, hem de acaba ikinci bir Zarathuştra daha yaşamamış mı diye şüphesini dile getirir ve bu ikincisini tahminen M.Ö.700'lü veya 600'lü yıllara yerleştirir. Bu kanı bazı aklı evvel modern yazar tarafından da dile getirilir. Bilime aykırı olan 1., 2. ve 3. Zarathuştra gibi bölümlemeleri söz konusu bile etmek bilime hakarettir.

Bundan başka; Plutarch (M.S. 1.yüzyıl), Plato Okulu bilginleri, Diogenes Laertius (M.S. 2.-3. yüzyıl) v.s. gibi antik yazarlar da aşağı yukarı aynı iddiayı tekrarlarlar. Öte yandan Lidyalı Xanthos (M.Ö. 470), Zarathuştra'nın ”Troya Savaşı”ndan 600 yıl önce yaşadığını kaydeder, ki bu M.Ö. 1800 yılı demek oluyor. Bu tez'i Babilli Tarihçi Berosos'un bir iddiası ile karşılaştıran bazı yazarlar, Zarathuştra'yı büyük bir iştahla bu tarihe yerleştirirler. Berosos'a bakılırsa Zarathuştra Babil'de bir hanedan kurmuş ve bu hanedan ülkeyi M.Ö. 2200'den, M.Ö. 2000 yılına kadar yönetmiştir. Bu dönem boyunca Babil'i yönetenler kronolojisinde bazı kesintiler olmakla birlikte; İbi-Sin (M.Ö. 2207-2183), Gungunum (M.Ö. 2087-2061) ve Kudur-Mabuk (M.Ö 1989 yılından önce) gibi bazı isimleri tanıyoruz. Bunlardan hiçbiri yabancı bir hanedanı çağrıştıran bir isim taşımaz. Bazı yazarlar ise işin kolayına kaçarak; ”Tarihte üç Zarathuştra yaşadı” diyerek ”bilimsel” düşündüklerini sanarak kendi kendilerini aldatırlar. Ne diyelim, iyi ki dört beş falan demiyorlar..

Klasiklerin bir bölümü ise, M.Ö.800'de yaşadığına inanılan Semiramis ile Zarathuştra'yı biribiriyle ilintili imiş gibi görüyorlar. Bu şaşkınlığın yaratıcısı ise Ctesias'tır (M.Ö.400). Diodorus Siculus'un (M.S.1.yüzyıl) bu yazardan yaptığı bir alıntıya göre Ninus, Asur Kraliçesi Semiramis'in de yardımıyla Baktriya'ya saldırır. Büyük bir orduya kumanda eden Ninus bu savaşta Kral Oxyartes'i yenilgiye uğratır. İşte buradaki "Oxyartes" kelimesinin okunuşu daha sonraki kuşaklar için problemin kaynağı olmuştur. Kimisi kelimeyi Ekhaortis, kimisi Khaortis, kimisi ise Zaortis olarak okur. Problem Oxyartes'in Zaortis olarak okunması ve bu kelimenin Zarathuştra'nın vaizlik sıfatının İran dillerindeki telaffuz ediliş şeklinden başka bir şey olmamasından ileri geliyor. Durum böyle olunca klasik yazarlardan Cephalion, Justin, Eusebius ve Arnobius, Zarathuştra'yı direkt Baktriya kralı ve Ninus'un rakibi olarak zikredecek, böylece Zarathuştra, M.Ö.800'lü yıllarda, tarih içinde kendisine bir başka yer bulmuş olacaktı.

modern araştırmacılara göre

Bir grup modern araştırmacı ise Gathalar'ın diline bakarak bu yolla bir hesaplamaya girişmiş, Zarathuştra'nın M.Ö. 1000 ve 2000 yılları arasında veya daha erken bir çağda yaşadığı sonucuna varmışlardı. Bunların arasında; Nyberg (1937), Gnoli (1980) ve Boyce (1979) ilk çırpıda sayılabilir. Bu araştırmacılar, Zarathuştra'nın terennüm ettiği Gathalar'ın dilinin, Geleneksel Zarathuştracı kaynakların, Peygamber'in yaşadığını iddia ettikleri M.Ö. 6. veya 7. yüzyılda konuşulan İrani dillerin aynısı olmadığı tesbitinden veya sanısından hareketle, onu daha erken bir tarihe yerleştirmeyi uygun bulmuşlardı. Geleneksel Zarathuştracı kaynakların kaydettiği tarihi red edenler, somut olanlarından ziyade, müphem delillerden hareket ederek Gathalar'ın dilinin "eski, çok çok eski" olması gerektiği kanısınadan yola çıkarak ona ömür biçmişlerdi.

Bazı düşünürler, Hindular'ın dini kitabı Rig Veda'yı da aynı müphem delillere dayanarak M.Ö.3000'li yıllara veya 2000-3000 yılları arasına yerleştirmişlerdi, ki bunun yanlış olduğu kısa sürede anlaşıldı. Tereddüt doğurucu delillerle bu tür gerilere atmaların, bugün Rig Veda için geçerli olmadığı artık gün gibi berraklaşmış durumdadır. Bu araştırmacılar Zarathuştra'nın yaşadığı dönemle ilgili tarihin, "hesapla ve sonradan" ortaya konduğunu, bundan dolayı "değerinin tartışılır" olduğunu söylüyorlardı. Her nedense bu düşünürler, zamanın dünya uygarlığına damgasını vuran Medya, Achamenid, Baktria gibi devletler kurmuş olan Önasya Aryanları'na mensup Zarathuştracı din adamlarının, 258'e kadar yılları sayarken şaşırmayabileceklerine bir türlü inanmak istemiyorlar. Olsa olsa bu hesapta yüzyıllık bir hata payı yeterli iken, bin veya ikibin yıllık bir hata ”payı” öngörmek sadece bir beyin cimnastiğidir.

Linguistik delile dayanan düşünürler, eldeki Gathik metinlerin dilinin, mevcut en eski Pers yazıtlarından çok daha az gelişmiş olduğunu, bundan dolayı bu yazıtlardan yüzyıllarla ifade edilebilecek bir süre kadar daha eski bir dille yazıldıkları sonucunu çıkarmaktaydılar. Bu olgu, eğer Gathalar eski Pers lehçelerinden biri ile yazılmışsa doğru olabilir. Yani, eğer Gathalar en eski Pers yazıtlarından birinin yakın atası olan bir lehçede yazılmışsa doğrudur. Oysa Henning (1951)'in de belirttiği gibi, linguistikin herkesçe malum olan bir özelliği vardır; aynı dil gurubunun muhtelif lehçeleri, değişik hızlarda ve değişik yönlerde gelişirler. Öyle ki iki lehçenin mukayesesi, bu lehçelerin kullanıldığı tarihleri mukayesede kullanılamaz. Çünkü belki bu lehçelerden biri, diğerinden daha hızlı gelişmiştir ve belki de ikisinin gelişme yönü değişiktir. Üstelik, Gathalar belki de, hem Zarathuştra tarafından özellikle eski Aryan sözcüklerinin Med dilinin sözcükleri ile karıştırılarak, hem de Batı İran lehçelerinin tam aksi bir istikamet tutturarak gelişen ve din adamları arasında konuşulan lehçe esas alınarak terennüm edilmişlerdir. Bunun dışında bir Aryaman ve Magu olan Zarathuştra, diğer eski din adamları gibi kendisi de çok eski diyalektleri biliyordu, ki Medyalı din adamları çok eski ilahileri bu dilde söylerlerdi. Batılı bilim adamları böylesine özel rahipsel dillere; ”sacerdotal dil” diyorlar. Bir tesbit daha: Gathalar'ın dili Sanskritçe'ye de çok yakındır. Hatta bizim saptadığımız kadarıyla bugün ayakta kalabilmiş olan Zaza Kürtçesi ile çok daha büyük bir yakınlık arzediyor...

Bu durumda, adı geçen yeni dönem düşünürlerin elinde tek koza; Gathalar'ın dili Veda'nın diline benziyor kozuna dönelim. Eğer bu benzerlik, her iki metnin çağdaşlığını dayatıyorsa, o halde M.Ö.1000 ile 2000 yılları arasında, büyük ihtimalle 1700'lü yıllarda yazıldığı tahmin edilen Veda ile Gathalar'ın çağdaş olmaları gerekir.. Ama bu mantıkta da gizlenemez bir hata vardır. Çünkü linguistik kaideleri tam işletildiğinde, iki eserin çağdaş olmaları gibi bir zorunluluğun, dildeki benzerliğe rağmen gerekmediği görülecektir. Demek oluyor ki, muhtemelen bir kısmı Parthia prensliğinde oluşan Gathalar, kırsal alan hakimiyetli ve çok yavaş gelişen bir Med diyalekti kullanılarak terennüm edilmişlerdir. Akraba bir diyalektle yazılmış olan Veda dilinin varisleri olan Hintliler ise diyalektlerini daha süratle ve Medyalılar'ın kullandığı diyalektin aksi istikametinde geliştirmişlerdi. Bu konuda, üstünde çok şey söylenebilecek kelime eklerine bu kitapta girmeye gerek yok sanırım.

İslamın kitabı Kur'an-ı Kerim'i ele alalım. 1400 yıl önce oluşan İslam'ın bu Kutsal Kitabı'nın oluştuğu günkü Arapça ile bugünkü arasında anlaşılmaz derecede bir fark var mı?.. Hayır. Demek ki Arapça o günden bugüne durmadan gelişmesine rağmen, Kuran'ı Kerim'in oluştuğu diyalektle aynı istikamette, fakat yavaş gelişmiştir. Ama Orhun abidelerindeki Türkçe ile 1000 yıl sonraki bugünkü Türkçe arasında hem gelişme hızı, hem yabancı kelimelerle kirlenme ve hem de gelişme istikameti bakımından çok fark vardır. O halde, şimdi Arapça yazılan dini bilimsel bir eseri, mesela 1000 yıl sonra tetkik edersek, eğer elimizde başka veri yoksa, dil benzerliğinden bunu Kuran-ı Kerim'in çağdaşı mı saymalıyız?.. Hayır.

Demek oluyor ki linguistik bize, her zaman ve her şart altında -garantili bir şekilde- tarihle ilgili sağlıklı bilgi vermez. Yani sadece linguistik kaidelerini kullanarak tarih tesbitine gitmek hatadır. Zarathuştra'nın yaşadığı tarihle ilgili verileri daha kesin olan kaynaklardan; Zarathuştracı kaynaklardan, ama bunları bilim süzgecinden geçirerek alırsak ayağımız daha sağlam bir şekilde yere basabilecektir. Biz bunu daha önce tartışmıştık..

zarathuştra'nın anlamı

Böylece Zarathuştra'nın doğum yerini ve yaşadığı tarihi belirledikten sonra şimdi kısaca bu Peygamber'in adının anlamı ile ilgili belirlemeleri nakledelim.

O, asil bir Med ailesi olan "Spitama"ların çocuğudur. Ailesi Medler'in Kuzey kabilelerinden birinin mensubuydu. Dolayısıyla Medce dışındaki dillerde benzetmeler yoluyla "Zarathuştra" kelimesini analiz etmeye kalkışırsak belki anlam olarak birşeyler elde edebiliriz, ama böylesine bir analiz ve sonuçta elde edilen şey, Zarathuştra'nın adı ile hiç bir ilgisi olmayan bir şeydir. Biz bundan dolayı okuyucunun bilimsel olmayan böylesine yakıştırmalara itibar etmeyeceğini umarız.

Bazı klasik Grek düşünürleri, Zarathuştra'nın adının "Yıldız-tapıcıları" anlamına geldiğini söylerler. Onlar, bilindiği gibi Zarathuştra kelimesini Zoroaster olarak yazıp okurlardı. Zoroaster'deki "zor"un geç dönemdeki Farsça'da kullanıldığı ve bunun Avesta dilindeki zaothra=bir nevi tapınma, "aster"in ise "yıldız" demek olduğunu, böylece ismin; "yıldız-tapıcısı" anlamına geldiğini kaydediyorlardı. Tabii ki burada yapılan birçok hata ilk anda göze çarpacaktır. Çünkü bu bilginler, garip bir şekilde hem Peygamber'in adını yanlış okuyor, hemde okudukları şekliyle anlam çıkarmaya kalkıyorlardı.

İsmi "zarwaşt" şeklinde okuyan Araplar'ın Bar'Ali'si (M.S.832) ve Bar Bahlûl'ü (M.S.936), ondan "kraliyet altını" veya "altın krallık" gibi anlamlar çıkarmakta gecikmediler. "Zar"; "altın" demektir, "waşt" ise kraliyet, o halde Zarwaşt=kraliyet altını olup çıkıyor. Eh.. hiçbir şey yapmamaktan "iyidir" herhalde bu iki düşünürün yaptığı.

Argentorati (1710) ve Henry Lord (1732), Zoroastre'yi esas isim olarak kabul edip bundan; "altınla yıkanmış" veya "eritilmiş gümüş" diye anlamlar çıkarmışlardı. Avesta dilini az da olsa bilen (veya bildiği sanılan) Anquetil du Perron (1771), yine de "taschter"den hareketle ismi Tistrya yıldızı ile bağlantılı sayıyor. Son dönemlerde en fazla kabul gören tahlil, Eugéne Burnouf (1833) tarafından yapıldı. Burnouf, ismi "Zarath" ve "uştra" veya "uştra" diye ikiye bölüyor. Buradaki uştra=deve anlamına gelirken, zorluk "zarath"da düğümlenip kalmaktadır. Bu uştra kelimesi, günümüz Kürtçesi'nin Kurmanci lehçesinde de hala ”Huştır” şeklinde ”deve” anlamında kullanılıyor. "Zarath"=zerd (zazaki)=sarı anlamını çıkaran yazar, toplam olarak ismi; "sarıya çalan develerin sahibi" şeklinde anlamlandırıyor. Sir Henry Rawlinson (1855) Zarathuştra'nın aslında semitik bir mürekkep kelime ve ziru-iştar'ın bozulmuş bir şekli olduğunu öne sürdü. Buna göre, ziru=tohum, iştar ise Mezopotamyalılar'ın aşk tanrıçasıdır. Böylece Ziru-İştar; "İştar'ın soyundan gelen" demek oluyor. Tabii ki Avesta Dili'nde hiçbir semitik kelime bulunmadığı bu İngiliz Sir'i tarafından bilinmiyordu.

Bunun gibi pekçok görüşler, konu ile ilgilenen; Haug (1860), Weber (1861), Mills (1892) ve Jules Oppert (1862) gibi düşünürler tarafından çeşitli şekillerde kaydedilmiştir. Fakat Zarathuştra'nın ismini, günümüzde konuşulan dillere doyurucu bir şekilde çevirebilen bir düşünür yoktur. Jackson (1899) bu ismin; "biri ki, develeri yaşlıdır" veya; "biri ki, develeri çılgındır" şeklinde çevrilebileceğini düşünüyor. Bunun dışında ismin; "develerin cefasını çeken", "develerden yoksun" şeklindeki tercümelerinin de düşünülebileceğini kaydediyor. Dikkatinizi bir noktaya çekerek bu tartışmayı burada kesmek istiyorum: Burada geçen ”deve”, müminler anlamına gelmek üzere kullanılmıştır sanıyorum, ki böylesine benzetmelere Gathalar'ın her yanında bolca rastlanabilir. Ayrıca ismin takma bir isim olduğu da ayrıca tartışılabilir.